BM’lere göre dünyada “devlet” olarak adlandırılan 200 üzerinde ülke vardır.. Her ne kadar “KKTC” BM’lerce kabul görmüş devletler arasında değilse de yarım asırdır “olmak” için mücadele ediyor.
Ki demokratik teamüller yönünden bakıldığında dünyadaki devletler arasında KKTC, örneğin “parlamenter sistemi” devletin payandaları durumunda olan “kurumları” hatta devleti denetleyen “ombudsmanı, bağımsız yargısıyla” falan… “Devlet” gibi devlettir..
NE var ki “mağdur ve mazlumlar” oluştan kurtulamamış devletler tarafından bile tanınmamışlığını az biraz yırtacak “siyasi tanınmışlığa” hâlâ ulaşamamıştır..
Bu durumda adada çok kısaca tanınan tek devlet “Güney Rum devleti olmaktadır..”
***
Üstelik bu kaderi ne zaman değiştireceğimizi, Kuzey Kıbrıs Türk devleti adıyla kendimizi ne zaman BM’ler üyesi olarak göreceğimizi bilemiyoruz…
İçinde bulunduğumuz siyasi açmazı BM’ler sekreteryasının ve Kıbrıs’la ilgili memurlarınınçok iyi bildiklerini iyi bildiklerini biliyoruz ama!
Kısaca 1960’dan beridir BM’ler Sekreterleri, adada dönem dönem görev yapan “özel temsilcileri” hatta sembolik de olsa Kıbrıs’ta konuşlanan BM’ler askerleriyle Türk halkı, tutun ki bütünleşmişlerdir.. *** BU ACI BİR GEÇEKTİR: Ayni zamanda BM’lerin KKTC’yele ilgili yüz karasıdır..
Ki ne diyorduk, “dünyada bizden küçük onlarca devletçik daha vardır hepsi de BM’lerin hatta bazıları AB’nin üyesidirler..
OYSA yarım asırdır BM’lerdeki siyasi sorunların en uzatmalısı olur ve “Kuzey-Güney Türk Rum devletleri” gerçeğini de fiili olarak yaşarken; hâlâ çözümsüzlüğün dolayısıyla tanınmamışlığın büyük sorununu yaşıyoruz. Daha doğrusu BM’ler gibi dünya örgütleri yaşatıyorlar!
YAZIK ki bu sorunla ilgili bir siyasi değişimi Ankara da gerçekleştirememiş “siyasi pozisyonlar” oluşturamamıştır…
***
AVRUPA BİRLİĞİNE GELİNCE: Bir Hıristiyan kulübü olduğu dolayısıyla Yunanistan’la adadaki Rum toplumunun etki alanı içinde bulunduğu yadsınamaz gerektir.
Bu siyasi gerçeğe ve AB’nin Türkiye kaşıntısından dolayı rahatsızlık duyan öteki Hıristiyan üye ülkelerine karşın Kuzey’deki Türk devletini anlayacaklarını sanmak da geçen onca zaman içinde anlaşıldı, safdillik olacaktır!
Hele son dönemlerdeki “Yunanistan TC sürtüşmeleri” devam ederken ve bu sürtüşmelerin bir gün çatışmaya kadar varabileceği ihtimali güçlenirken çözümden beterince uzaklaşılmıştır.. ***
YANİ KAHVE FALINA BAKMAYA GEREK YOKTUR: Bu cümleden olmak üzere:
- Kıbrıs siyasi sorunu bu “BM’lere ve bu AB’e karşın ne kısa ne de orta vadede çözüme ulaşamaz!
- Dolayısıyla dünyadan tecrit edilmişliğini sürdürmeye devam eder.
- Yani daha uzun süre Ankara’ya muhtaç bir devlet olarak ancak hayatiyetini devam ettirebilir..
- Ötesi tüm tahminlerle tanınmışlığa yönelik tahminler, tutun ki “şansa” kalmıştır!
5.KKTC daha uzun süre Türkiye’nin koltukları altında yaşamaya çalışacaktır..
***
BU GERÇEKLERİ KABUL EDİYORSAK Türkiye ile olan ilişkilerimizi de üzerlerinde denkleştirmemiz gerekir..
MESELA Rum tarafıyla oluşturamadığımız “federasyonu” TC ile oluşturmak.. (Doğrusu BM’ler ve AB’ye karşı adeta ihtilal olurdu! Üstelik olumlu yada olumsuzluğunun heyecanıyla sürprizlerine değecek kadar da meraklı bir dünya serüveni!) ***
İŞTE BURADA DURUYORUM: Çünkü yarım asırdır bizi süründüren BM’ler ve AB’ye karşın Türkiye sırtlayıp bekamızın devamını sağlarken biz, Türkiye ile ne çözüm konusunda belirgin politikalar üretebildik ne de “Kuzey’de ne olmamız gerektiğine yönelik kesin kararımızı verebildik!”
NİTEKİM: “TC-KKTC federasyonunu” BM’lerce tescil edilmişliğiyle “halkların kendi kaderlerini tayin hakkında” gerçekleştirmeye kalksak, en az Güney’deki Rum kadar büyük tepkiler gösterecek lobiler bu ülkede çoktan oluşmuştur!
Yani Kıbrıs meselesi gerçekten de her yönüyle inisiyatifimizden çıkmıştır.. Nitekim:
*** YAŞADIĞIMIZ PAHALILIK SONUCUDUR: Geçmişte çok daha sık söylerdik. “Türkiye hapşırsa biz nezle oluruz…”
Fakat bu yalın gerçeğe karşın Ankara ile ilişkilerimizi “gelip giden yönetimlerin” ötesinde bir sıkılıkla geliştirmedik.. Bu yakınlaşmadan inadına ve ısrarla kaçtık..
Buna karşılık Güney’le bir çözüm aşamasında “federasyona” gidecek kadar siyasi irade sahibi de olduk meraklısı da..
HATTA Rumların adayı Yunanistan’a ilhak etmek istemelerine karşın “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” dedik, Rum tarafına elimizi uzattık!
Tabi ki bu konuda hedeflediğimiz AB üyesi olmaktır ama sonuçta bu olasılığı Güney’in himmetinde görmek, siyasi sorunu da bu politika içine koymak ne kadar doğru olmaktadır? ***
SONUÇTA ötesi sorunlarda olduğu gibi “Türkiye ile para ve mali konularda da kader birliği içinde olmamız çok olağan..”
Döviz vurgunundan kaynaklı pahalılığı da bu nedenle yaşıyoruz. Üstelik parmağımızı bile oynatabilecek inisiyatifimiz yokken!
…”Tabi ki olağanüstü sorunlar da geçecek diyeceğiz de cevap gecikmeyecek: “Ama delip de geçecek!”
***
KISACA TAKILDIKLARIM:
KARMA oylamanın kaldırılmasına AD-HOC Komitesinde sıcak bakılmamış..
Bu itiraz yeterli değil ama. Çünkü “bizzat karma oy kullanmanın kendisi uygulanması yönünden arızalıdır.
Sandığa gidip ben falan filan adayı işaretlerim demek yetmez! Öyle bir sistem yaptılar ki uzaya roket fırlatmak daha kolaydır..
Önce karma oylamayı her seçmenin anlayacağı ve yanlışsız işaretleyeceği bir revizyondan geçirmek gerekir. Yoksa ha kaldırıldı ha kaldı fark etmez!
***
VE covid 19 gene azmış! Ölümcül trafik kazaları gene artmış!
Sucuoğlu açıkladı: Devletin sıcak paraya çok ihtiyacı varmış.. (Ankara yolu gözüktü!)
Çevre kirliliği tüm uyarılara karşın devam ediyormuş.
KIB-TEK çok ciddi bir plansızlık içindeymiş!
Mağusa’da eski eserleri meyhane yapıyorlarmış.
Resmen açıklandı KKTC’de her yıl bir hükümet kuruluyormuş. (Demek bir hükümet de yıkılıyormuş!)
Bütçede 2 milyar 6 yüz milyon açık varmış..
28 belediyemiz varmış hepsi de iflastaymış!.. Vesaire…
Kapatın bu KKTC dükkânını gitsin. O Zaman her şey kendiliğinden düzelir.