Montana’da başlayan konferanstaki gelişmelere yetişmeye çalışacağız da nasıl? Mesela biz bu satırları yazarken müzakereler başlamış, başlıkları görüşecek masalar kurulmuş hatta tüm tahminlerin aksine “Güvenlik ve garantiler başlığı öncelikli ele alınmış..” Yani sahne kuruluyor! BUNA karşın yine de biz “malımızı biliyor, yarım asırdır birlikte yaşadığımız bu Rum Yunan ikilisinin ‘esas niyeti’ ile anlaşmaya varılsa da varılmasa da adada sağlık afiyet, dirlik düzenlik beklemek yine mümkün olmayacak” diyoruz! Dolayısıyla kapı kadar anlaşma da yapsanız, Rum’un kafasındaki beynini değiştiremez en azından tadilatını yapıp “insaf, din, iman, anlayış, barış” gibi kelimelerin ne anlama geldiğinin lugatını o kafaya sokamazsanız, bu adada daha çok uzun süre “kaderimiz böyleymiş” demeye devam edeceğiz! ANCAK az biraz geriye giderek konferans daha başlamadan Yunanistan’la Güney Rum Yönetiminin BM’lere mektup göndererek Eide’nin “belgesine” ait itirazlarını bildirdiğini hatırlatalım ve ekleyelim: Bu itirazların mayası tutmuş olacak ki konferansa garantilerle başladılar. Nitekim Rum tarafının 15, Yunanistan’ın 10 sayfalık itiraz mektupları BM’lerin performans kaybeden Eide’sinin garantörlük konusunun müzakeresini sona saklamak istemesinden kaynaklandı! Oysa gerçek şu ki hem Türkiye hem Yunanistan dolayısıyla İngiltere, Montana’ya öncelikle garantörlükle ilgili sorunların cevaplarını alabilmek ve tabi cevap verebilmek için gittiler. Şöyle ki: Bir, Çözüm sonucunda “garantörlükleri devam edecek mi etmeyecek mi? İki, “garantörlükleri devam edecekse statüleriyle yetki ve sorumlulukları nasıl olacak?”
Üç, “tek yanlı müdahale hakkına sahip olacaklar mı olmayacaklar mı?” Bu nedenle diğer başlıklar tartışmaya açılmadan öncelikle müzakeresinin yapılması gereken “garantiler” konusu olmalıydı ki “kabul görmezse,” kabul gören öteki tüm “başlıkları” da kadük duruma sokup zamanı boşa harcatmamış olsun!
NİTEKİM: Yunanistan diyordu ki mektubunda “ben konferansa sadece garantileri konuşmaya gidiyorum!” Bir ileri adım daha atıyor Yunanistan, “eğer diyor çözüm olursa Türkiye, Yunanistan Kıbrıs arasında dostluk Anlaşması imzalamaya da hazırım…” BÜYÜK olasılıkla Yunanistan’ın bu açık kartıdır ki Montana’da “garantiler konusu” başa alındı. Fakat doğru oldu! Çünkü biz de aylarca TC ile Yunanistan’ın öncelikle anlaşmasından söz ediyorduk . İki anavatanın anlaşması taraflara güven verirken çözüme de büyük katkı sağlayacaktır diyorduk. Şimdi tükürdüğümüzü yalamadan diyoruz ki Yunanistan’ın önerisi hiç de yabana atılamazdı…
NOT: Mağusa’da otururken Crant Montana’yı ancak geriden gelen haberleri ile izleyebilirim, yorumlarımda varsa eksiklik ve aksaklık şimdiden özür dilerim…
TEK İŞİMİZ: (SEÇİMDEN SEÇİME KOŞMAK)
Her bir buçuk yıla bir erken seçim sıkıştırılmasına canımız sıkılıyor ama, bilir misiniz bu ülkede “icraatlar” işte o seçim arifelerinde gerçekleşir. Es kaza olağan sürecinde seçim olsa dört yıl icraat beklerken gözleriniz ayna olacaktı!
Nitekim önce kokusu ardından kararı çıktı erken seçimin! Ve başladı peşi peşine kararlar alınmaya. Mesela:
Tarım sektörüne zaten var olan destekli kredilendirmelerde bu kez 17 milyon TL’yi 100 bin TL’ye kadar sıfır faizle dağıtma gündeme geldi! Tabi “Arpa ekimine devam parayı kapmaya selam!”
Arada sağlık hizmetlerinde “döner sermeye” gibi sistem devreye sokuluyor ne var beklenen olumlu etki yerine mahkeme yolu da açılıyor! Çünkü TC yıl sonuna kadar Genel Sağlık Sigortasının geçmemesi halinde mali katkıyı tamamen keseceğini söylüyor! Ve işte bu karar hükümeti “ters” yatırıyor çünkü öylesi bir yasanın geçmesi halinde kamuda görevli doktorların kliniklerini kapatması istenecek! Bu da grevler demek olacak!
Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Saner’in müjdesi var. “Sigortaları ayağa kaldırdık diyor. Dört aydır borçlanmadan ödemeleri yapabiliyoruz!” Eh ne güzel demekten başka ne diyelim ki.
Ha haberi çıktı. Artık özelde çalışlanların askerlik süreleri de kamuda çalışanlar gibi maaşlara yansıtacak.. Tutun ki bu da erken seçim kazanımı!
FAKAT bir yandan da elimizin altında sayfalar dolusu bir “hükümet programı” var ki dört yıllık süreçte yerine getirilecekti! Nitekim geçmişteki hükümetlerin de o cicili bicili programlarını her elimize alıp okuduğumuzda “maşallah” derdik bu programlara! Oysa artık hiçbir hükümetin programı gerçekleşmiyor!
Çünkü iktidara gelirler, bir yıl, bilemediniz bir buçuk yıl sanki programlarında ay, gün, saat itibarı ile eylemleri belirtilmiş gibi memlekette ne kadar sendika, birlik, dernek varsa hepsiyle de kavga edip ardından “haydin seçime” derler! Topluma kalan tek kazanım ise işte o erken seçim kararı sonrası yatırımlar olur, onlar da partizanca!”
Ha şimdilerde bir de yeni seçim sistemi uyduruldu! Düşünün, “pusulalarını” ne basacak devlet matbaası var ne adayları işaretlemek için üzerine serilecek paravan var! Düşünün olacak seçimi!
KISACA TAKILDIĞIM: (DANAYA KUZUYA SELAMLARIMIZLA!)
Ülkede “kaçakçılığın” kanun dışı olmasının nedeni “kaçakçılık” adı ile zaten kaimdir! Mesela sigara esrar kaçakçılığı! Sürekli kontrol altında olan alkollü içkiler kaçakçılığı! Yahut insan sağlığını tehdit edebilecek olan ilaç kaçakçılığı… Buna karşın Rum tarafına geçip iğneden ipliğe her türlü gıda ve sair emtiyayı mesela araba makine parçalarına kadar almak serbest midir? Evet! Pekala “et?” Hayır! Neden? Mesela Güney’den kökü “büyük ve küçükbaş hayvanlar” olan süt mamullerini satın almak yasak değil de neden etini almak yasak oluyor? Kaldı ki eğer hayvanın “eti” yasaksa neden sütünün peyniri yasak değil?
Neden mi? Yasağın kaldırıldığı anda hayvancılar memleketi hükümetin başına yıkar da ondan! O halde diyoruz bu eti ucuzlatacak tedbirler alın? İşte bu memlekette o sorumluluğu üzerine alacak ne bir yetkili vardır ne bir babayiğit devlet! “Öyleyse pahalı ete devam danaya koyuna kuzuya selam!”