Türkiye-İsrail yakınlaşması niye gündemde? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 8, 2024
Köşe Yazarları

Türkiye-İsrail yakınlaşması niye gündemde?

Bu soruyu cevaplamaya biraz geriye gidip Obama’nın seçilmesi ile başlarım.

Obama seçildiği gün ABD’nin stratejik önceliğinin “Asya Pasifik” olduğunu söylemişti.


ABD’nin dışa olan enerji bağımlılığını azaltacağını ve bunu da içeride kaya gazına öncelik vererek yapacağını da eklemişti.

“Asya Pasifik” demografik verilere dayalı bir tercihtir.

Olası iç ve dış tehditler karşısında kendisine yapılmış gibi stratejik öncelik vereceği ülkeleri de “Asya Pasifik” tercihine uygun olacak şekilde Çin ve Kuzey Kore’ye karşı Japonya ve Güney Kore olarak belirledi ABD.

ABD kendisine askeri ve siyasi yönden kafa tutacak güç olarak Rusya’ya karşı da stratejik öncelik olarak Avrupa Birliği yerini korudu.

İsrail?

O yok.

Enerjide dışa bağımlılığı azaltma ve kaya gazına yönelme tercihinden dolayı Ortadoğu ile birlikte İsrail’in de öncelik olarak geri plana düşmesi anlamına geldi.

Bir ay önce gazetelere de yansıdığı üzere Obama ile Musevi lobisi arasının görülmediği kadar açılmasının sebebi buna dayanıyor. Gelinen nokta artık diplomatik teamülleri ve durumu kamuoyu önünde idare etme noktasını geçti.

      xxx

Obama’nın seçildiği gün yaptığı konuşmanın içinde direk söylenmese de Türkiye’nin de bir rolü vardı.

İsrail’in ABD yönetimi üzerindeki “etkisini ve yükünü” azaltmak için Türkiye’ye farklı bir rol biçilmek istendi.

Stratejik bir rol değildi bu. Köprü rolüydü. Köprüler de stratejik yapılardır ama üzerinde yaşam kurulmaz. Alternatifi olmadığı sürece hasar görmesine ses çıkarılmaz, yalnızca yıkılmasına izin verilmez köprünün.

Bu niyetin öncü sembolü olarak hatırlayın Obama göreve geldiğinden çok kısa bir süre sonra Ortadoğu ziyaretine TBMM’de konuşma yaparak Türkiye’den başladı. 

Obama’nın planı Orta Doğu’da İsrail’i ve Kürtleri de emanet ederek, bölgenin günlük Jandarmalığını Türkiye’nin güvencesine bırakmaktı. Bölgenin “arabulucu ağabeyi” olarak Türkiye’yi sahneye sürmek istedi.

Erdoğan, Gül ve Davutoğlu öncülüğündeki AKP ile bu görevi yapmaya yetkin olacak siyasi iktidar bulunduğu düşüncesindeydiler.

AKP iktidarına kadar Türkiye’de bölgede din ekseninde siyaset oluşturmayı askeri vesayetten de dolayı düşünme yetkinliği pek olmayan bir cumhuriyet dönemi yaşandı.

Bölgede İsrail’i izolasyondan kurtarmanın din ve mezhep ekseninde siyaset yürütmekle mümkün olabileceği düşünüldü. Eski Türkiye’de istenilse de bölgeye yönelik dış siyasette din ekseninde siyaset yapmak mümkün değildi. Bunu yapacak kadro yoktu. Bu tespiti yaptıktan sonra askere Ergenekon, balyoz adları altında yapılan operasyonların hedefi iç siyaset mi yoksa esas dış siyaset miydi diye düşünmeden edemiyorsun.

AKP’nin ilk iktidar günlerinde Musevi lobisi ile kaynaştırılmış olması da Obama yönetimi için kolaylaştırıcı bir etkendi.

İsrail’in buna hiç gönlü olmamasına rağmen Türkiye ile yakınlaşması bir süre gayet iyi yürüdü. Ta ki 2009 da Netanyahu göreve gelene kadar.

Erdoğan’a Amerikan Musevi lobisinin verdiği madalya da dış siyasetin bir sembolü olarak bu dönemde oldu.

Sonra ne olduysa İsrail’in Türkiye’nin tepkisinin ne olacağını bile bile Filistin halkına karşı giriştiği ölçüsüz askeri harekât ve sonrasında da tarihe geçmiş olan “One minute” hadisesi ile oldu.

İsrail devleti ve Musevi lobisi içerisinde ABD’nin yeni önceliklerine sıcak bakmayanlar için büyük bir sebep oluşturdu “one minute.”

İsrail özellikle işi iyice çığırından çıkartmak için diplomasinin küçük düşürücü sembolleri de dahil elinden geleni yaptı. 

Doğal olarak Türkiye tarafından bu durum karşılık da bulunca sonrası malum görüntü ortaya çıktı ve iklim değişti.

“Eksen kayması” ifadesi de yine bu dönemde Türkiye’yi ABD yönetimi içerisinde “bölgenin ağabeyi” rolüne layık görenleri, bu görüşlerinden caydırmak için yapıldı.

İsrail’in “Mavi Marmara” ile ilgili Obama’nın teamüller dışındaki baskısıyla özür dilemesi de pek fayda etmedi. İsrail’e gelişinde kendi makam arabasından Netanyahu’ya telefonu verip Erdoğan’dan özür diletmişti Obama.

İsrail, Türkiye ile çatışma haline girerek ABD’nin stratejik önceliklerinde aşağıya düşmeyi önlemeye çalışıyordu.

ABD’de Türkiye’yi kullanarak İsrail’den kurtulma planı büyük bir hayal kırıklığı ile şimdilik rölantiye alındı.

Filmin bu karesini de burada noktalayalım ve Kıbrıs’a geçelim

      xxx

Avrupa Birliği’nin ABD’nin stratejik önceliğinde olması ortak tarih ve değerlere bağlı olduğu kadar, en büyük askeri ve siyasi rakibi olan Rusya’ya olan enerji bağımlılığından dolayıdır.
Düşen petrol fiyatlarının da etkisiyle Rusya agresif bir ruh haline gireceğini Ukrayna’ya yaptığı müdahale ile gösterdi.
Avrupa’nın kurulu olan sosyal devlet yapısını koruyarak, ekonomik krizden çıkması askeri harcamalarını azaltmaktan ve bağımlı olduğu Rus enerji akışının kesintiye uğramamasından geçiyor. Bunun için de Avrupa’nın Rusya’ya karşı elinin güçlenmesi lazım.
Tam da bu noktada Kıbrıs adası ve sorunu konuya dahil oluyor.
Avrupa’nın, Doğu Akdeniz’de var olan doğalgaza çok miktarda ihtiyacı var. İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmesi finansal fizibilitesi uygun olsa da şu anda iki ülke arasındaki siyasi iklim şartlarından dolayı mümkün değildir. Erdoğan içinde İsrail’in olduğu tüm önerileri reddetmektedir. Bunu yaparken de Putin ile dirsek teması halinde olduğunu onu iç siyasette zorlayan tüm batılı unsurlara bilinçli olarak göstermektedir.
Türkiye alternatifinin önü Erdoğan’dan dolayı kapalı olduğu durumda Avrupa’ya bölgedeki bir ülke tek başına doğal gaz tedarik edemez. Bölge ülkelerinin: İsrail, Kıbrıs, Mısır ve Lübnan birbiriyle iş birliği yapması gerekiyor.
ABD, Mısır ve Lübnan’ın İsrail ile iş birliği yapamayacaklarını, Kıbrıs’a ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Bundan dolayı Biden Kıbrıs ziyaretinde, “Kıbrıs, bölgedeki bu dört ülkeyi birleştirebilecek ülkedir” dedi.
Bu nedenle ABD de Ada’yı “enerji kavşağı” olarak gördüğünü söyledi. Amerikalı Başkan Yardımcısı geçen yıl adayı ziyaretinde, “Kıbrıs Doğu Akdeniz’de liderlik rolü almalı ve bölgenin küresel bir enerji merkezi haline gelmesinde kilit oyuncu olmalıdır” dedi.

İsrail ABD’nin bölgesel önceliklerinde geriye düşme riskini, ABD’nin stratejik önceliği olan Avrupa’yı Rusya ya enerji bağımlılığından kurtarma stratejisine kendisini endeksleme politikasını gütmektedir. Bunun da en kestirme yolu Türkiye’dir. Geçtiğimiz cuma gün ardı ardına üç haber geldi.

Birincisi, görevden ayrılmada önceki en son demecinde Enerji Bakanı “İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarılmasının ancak iki ülke arasındaki iklim değiştiğinde mümkün olabileceğini” söyledi.

Yine ayni gün ikinci haber İsrail Dışişleri Bakanlığı Direktörü Dore Gold’un verdiği demeçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimdeyken İsrail'in Türkiye ile ilişki kurup kurmayacağı sorusuna Gold “Nihayetinde ülkeler çıkarlarına göre hareket ederler. İki ülkenin önemli ortak çıkarları var” dedi. Devamında da “Türkiye’nin etrafındaki stratejik ortam, iki üç yıl öncesine göre çok daha karmaşık, İran'ın gücünü artırmasını her iki ülke için ortak bir sorun olarak gösterebiliriz” şeklinde konuştu. 

En son haber de gün sonunda geldi. İsrail ile Mavi Marmara’dan beri gizli görüşmeleri yürüten Müsteşar Feridun Sinirlioğlu yeni hükümette Dışişleri Bakanı olduğu açıklandı. Sinirlioğlu en son haziran ayında Roma’da Gold ile görüştüğü yalanlanmadı.

Bunların tümü de bir günde oldu. Hadi gel de şimdi bunların birbiriyle ilişkili olduğunu düşünme.

Bir hatırlatma daha yapayım Biden’ın ziyaretinde söylenen bir laf da “enerji (Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını kastederek) Kıbrıs sorununun çözülmesinden daha önemli” olduğuydu.

ABD’nin en başta ortaya koyduğu stratejik öncelikler değişmedi. ABD artık Orta Doğu’da eskisi gibi iç içe olmak istemiyor.

AKP’ye değil ama Erdoğan’a bakış açısı değişti. Gül kenarda bekliyor.

ABD nezdinde Türkiye ile ilişkiler “en iyi durumda geçici” (tentative at best) diye tanımlanıyor.

Kuzey Irak’taki üssün yapımına hız verilip İncirlik üssünün kapatma hesapları yapılıyor.

Bugüne kadar Musevi lobisinden en büyük desteği almış olan Biden da Başkanlık yarışı için ısınma turları yapıyor.

Türkiye tam da iki aylık anayasal hükümet dönemindeyken “İsrail açılımı” ile bunu bugüne kadar yürüten kişinin Bakan olmasıyla da hız verip sonuçlandırırsa içte, dışta birçok tarafı rahatlatır ve yeni bir başlangıç yapar.

Sorulması gereken en son soru böyle bir açılımın Kıbrıs sorununa etkisinin ne olacağıdır? Kıbrıs sorununun çözümünü rafa mı kaldırır yoksa çözüme büyük bir ivme mi kazandırır.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar