Kıbrıs Türkü neden bu kadar durgun ve kaderci? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mayıs 10, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs Türkü neden bu kadar durgun ve kaderci?

Kıbrıs Türk’ü genelde akılsız mı, korkak mı, pısırık mı? Bu soruları defalarca kendi kendime sordum. İnsanlar eşit doğar, ister Kıbrıs’ta, ister Arjantin’de, ister İsveç’te olsun. Bilahare çevre, eğitim ve içinde yaşadığı sistem onu şekillendirir diye, doğru, yanlış kendimce bir neticeye vardım. Bundan 20-22 yıl önce iş icabı Arjantin’in başkenti Buenos Aires’de idim. Sabah saat 10’da  randevuma gitmeye hazırlanırken, dışarıda bağırmalar, çağırmalar, bir insan kalabalığı. Otelin karşısındaki Parlamentoya karşı agresif bir protesto. Otelden çıkamadım. Ne oluyor diye sorduğumda aldığım yanıt bir bakanın ismi şaibeye karışmış, ancak başbakan onu koruyormuş, onu protesto ediyorlar oldu. Protestolar, ta ki başbakanın ilgili bakanı görevden alıncaya kadar devam ettiğini öğrendim.
KKTC’ye bak. Bu nasıl bir devlet, bu nasıl bir yönetim? 1974 den sonra Rum hegemonyasından kurtulmuş, şahsi mülkiyet haklarına hiç saygı göstermeden servet ve üretim araçlarına ulaşmış, yanı başında büyük bir “hinderland”ı, yani pazarı, hatta kurtarıcısı Anavatan’ı var. Yine de bu şanstan hiç faydalanamamış. Geçmişte büyük emek, kaynak ve acılarla ulaştığı bir hukuka saygın düzende yaşamaya alıştırılmış, liyakat sistemine dayalı çalışkan, verimli bir kamu yönetim tecrübesi. Stabl bir para ve sağlıklı mali sistem zevkine alışık, kendi kendi ile barışık, kanaatkar bir halk. Ö dönemde gelir düzeyi pek yüksek değil ama zamana göre bölgedeki komşularından  iyi ve de yüksekçe bir yaşam kalitesi. E, peki ne oldu da yaşam kalitesini ileriye götüreceğine, geriye götürdü. Hem de varlık olanaklarına sahip olmuş, hem de eğitimli geçinen bir toplum olduğu halde? Niye yönetim becerisi ve ciddiyetinden yoksun kalmış ve hala daha bu durum kötüye giderek devam ediyor? Maalesef yozlaşma ganimet kültürü ve adalete vurulan bir darbe ile başlamış. Üretenin değil, hakkı olanın değil, bağıranın, çağıranın, yarananın, yandaşın, ahbabın, akrabanın faydalandığı tahrip edici bir düzen, neticesini düşünmeden ağızlara tat vermiş. Ataları, kendileri alın teri döken varlıklılar varlıksızlaştırılmış, daha çoğunlukla da tersi yapılmış. İnsanı yozlaştıran, gelecek nesilleri yanlış yönlendiren, üretimden koparan bu durumda büyük bir ihanet olgusunu da yaşantımıza sokulmuştur. Şaibeler, yolsuzluklar, gayri kanuni icraatlar ayyuka çıkmış. Şeffaflık, hesap sorma, cezalandırma gündemden kalkmış; Al gülüm, ver gülüm kolaycılığına sığınma yönetimlerde norm olmuş. Anasının desteğini, eğer varsa, iyi taraflarını alıp bünyesini güçlendireceğine, vanalarla birleşerek, sonuna kadar bunları açıp kötü taraflarının bünyesine süratle alınmasının önünü kesecek irade ve ciddiyete ulaşamamış. Kendi parasını basma, ekonomisini idare edebilme becerisi işaretini bir nebze bile gösterememiştir. Seviyeli ve ihtiyaca göre eğitim, öğrenim, içe göç ihtiyacını organize edebilecek en ufak bir yönetim ciddiyetinden yoksun; Ancak sessiz sessiz söylenerek yoluna devam etmiş ve etmektedir. İki yüzlülük ve kadercilik sıradan olmuş, kendini yabancı hissedeceği şatafatlı açılış törenlerine dahi katılmıştır. Sizlere yatağıma en üzgün gittiğim bir geceyi bir daha anlatayım. İş icabı geri sayılan bir adanın kırsal kesiminde idim. Feudal sistemde idare edilen bir çiftlikte ağa beni o gece orada misafir etmişti. Ertesi gün uzunca bir yolculuk yapacaktım. Erkenden yattım. Saat 10 gibi, çığlık ve ağlama sesleri ile uyandım. Ne oluyor diye endişelendim. Elbiselerimi giyip üst kattan aşağı indim. Alt katta bana bakmak için bulundurulan yaşlı kadın, sokak kapısının içinde gülerek dışarı bakıyordu. Bunu görünce rahatladım. Ne oluyor dedim. Dışarı bak şeklinde bir işarette bulundu. Bir genç falakaya yatırılmış meydanda dövülüyordu. Çat, pat İngilizce bilen kadına yüzümü ekşiterek bu bir vahşet dedim. O gülerek yok dedi, aldırma git yat dedi. Dövdüren ağa, dövülen de ağanın kardeşi oğlu imiş. Ne yaptı diye sorduğumda, kölelerden birinin keçisini arkadaşları ile çalmış, kesmişler, kebap edip yemişler. Tabii ülkem KKTC aklıma geldi. KKTC’de kayıt dışı ekonomiyi bu kadar yıldır kayıt altına almaya çalışıyoruz, ama bir tek muhasibi yalan beyandan dolayı kara listeye almadık. Benim zamanımda Londra’da iki Kıbrıslı Türk yalan beyandan imza yetkisini kaybetmişti. Şimdilerde acaba bizdekiler hep dürüst mü? Diye düşünüyorum. Son zamanlarda ülkemizde kötü yönetimin, rezaletin, belki de hukuksuzluğun daniskası yaşandı. Yine Kıbrıslı Türk’ten ses seda yok. İşin vehametine göre çıkan sesler cılız. Bu bütçe sıkışıklığında kaynaklarımız bir o kadar daha verimli ve seçerek harcanması gerekirken; Sağlıkta, eğitimde gerekli personeli istihdam etmemiz dururken, gelir dağılımımızın süratle bozulduğu bir ortamda, gerçek güçsüzü, ihtiyaçlığı saptayacak ve onlara yardım elini uzatacak Sosyal Hizmetler Dairesinin ihtiyaç duyduğu fonlar yok derecede iken, sen kalk ve kurultay öncesi şahsi menfaat için 366 kişiyi, delege yakını diye, kamuda işe al. Bu en geri ülkelerden Chad’da bile olmaz. Çoğumuzun ümit beslediği yeni hükümet de gereğini yapmasın, hala daha liyakata önem vermeme, 3lü kararnamelere berdevam. Beşeri değerin en önemli üretim faktörü olduğuna aldırmadan.
Neden ses yok? Neden bu kadar kötü yönetimlere tolerans göstergesi? Neden böyle partilere yine prim verip başa güreşmelerini sağlama? Bu nasıl eğitim veya eğitilmiş toplum?
Düşün, düşün bu denli yozlaşmaya üç gerekçe bulabildim. Bir, milli mücadele devrinde bir çavuşa bile biat etme gereğinin getirdiği; 1974 sonrası ve ganimet olgusu ve ondan doğan yozlaşma ve en önemlisi ne yaparsa yapsın aç kalmayacak yardımına koşacak, onu kurtaracak bir ananın yakınında hissedilmesi.
İyi yönetim ve devlet ciddiyetine ulaşabilme önemli bir iştir. Ama kötü yönetimler ve sistem neticesi aç kalmaz iseniz, şımartılmış bir çocuk gibi gaileniz olmaz ve da olgunlaşıp, toparlanamazsınız. Her şeyi savsaklarsınız. İşte bizim durumumuz bu.
Naçizane tavsiyem ambargolardan doğan maliyetleri Anavatan direkt sübvanse etsin. Hiçbir durumda cari bütçeye katkı koymasın. Yatırımlar için, eğer yardım edecekse, düşük faizle kredi versin ve de zamanında geri alsın. Biz de bunu idare edebilecek hükümetler başa getirme zorunda kalalım. Aksi takdirde kontrolümüzde ve şimdiki liderlerimizin niyetinde olmayan bir barışı bekle, bekle, düşük yaşam kalitesinde söylene, söylene yok oluşa doğru gideceğiz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar