YÖDAK, uyanık olmak zorundadır - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 15, 2024
Köşe Yazarları

YÖDAK, uyanık olmak zorundadır

Televizyonda derinden gelen mistik bir ses tane tane konuşuyor: “Bu üniversitede okuyacak dört yüz yirmi bir kahraman aranıyor.” Breh breh breh! Sakın gaileler almasın sizi. Savaş çıktı da vatanı kurtaracak gönüllüler aranmıyor. Bu bir üniversite reklamı.

Öğrencilere, yüksek öğrenim ve eğitim için kendilerini seçmesi yönünde televizyondan ulaşmaya çalışıyor. Çalışıyor çalışmasına da, verdiği reklamla sanırsınız Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’ne Fedai yetiştirecek. Sahi yahu! Ne demektir bir üniversitenin “dört yüz yirmi bir kahraman” araması?.. Yoksa bu üniversite öğrencilerini uzayın derinliklerindeki gezegenleri keşfedecek astronotlar olarak mı yetiştirmeyi planlıyor?
Bu kadarla kalsa neyse. Bu reklam biterkenden öteki üniversiteninki başlıyor. Bunlar kahraman aramıyor hiç olmazsa… İkinci reklam “İlk beni tercih et Bursu kap” diyor.
Vay canına! Görmeyeli üniversitelerin öğrenci kazanma yarışı iyice kızışmış. Hani tabiri caizse ayağa düşmüş. Üniversiteler öğrenci alabilmek için her türlü şaklabanlığı yapmaya hazır. Nerdeyse “Gel diplomanı verelim, biz diplomanı verdikten sonra sen okumaya başla” diye reklam yapacaklar.
Aslında gidişatın bu yöne kayacağını son birkaç yıldır hissediyordum. Bırakın İstanbul’u bir kenara, Türkiye’nin diğer birçok şehrinde bile apartman üniversitelerin türediğini görüp şaşırıyordum. Bir apartman üstünde kocaman bir tabela. Tabelada en az dört beş tane fakülte veya yüksek okul ismi. Al sana anlı şanlı üniversite. Tabiri caizse şehirler sanki içine üniversiteler dikilmiş tarla gibi.
Yüksek Öğretim Kurumu bunlara nasıl izin veriyor? İçerikleri gerçekten dolu mu? Eğitim veren kadrolar yeterli mi? Bir standart var mı? Yoksa bunlar bir nevi öğrenciyi “müşteri” olarak değerlendiren ticarethaneler mi? İnsan gördükçe, düşündükçe merak ediyor, kaygılanıyor.
Bir süre önce, İstanbul’da görevli bir öğretim üyesi dostum bana, oldukça kaygılandırıcı yönde söylemde bulunmuştu. Profesör arkadaşım, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ki bazı ülkelerdeki üniversitelerin, çalışma izni çıkarmaktansa yabancı kızları ve kara para aklayan insanları, öğrenci diye kayıt ettirip, bir nevi insan kaçakçılığı ile kara para aklanması işine paravan olarak kullandırıldığını söylemişti. Aynı yöntemin Türkiye üniversiteleri içinde denendiğine dair imada bulunmuştu. Tabii bu arada gerçekten marka olmuş üniversitelerinde bundan dolayı prestij kaybedebileceği korkusunu taşıdığını ve tedirginlik duyduklarını da belirtmişti.
Bu ikazı alınca bende de bir rahatsızlık olmadı değil. Ülkemizde de benzer gelişmeler, hamleler olması muhtemeldir. Hatta bizde Türkiye’den daha kolay olabilir. Zira bizde yabancı uyrukluları üniversitelere yerleştirecek “YÖS” türü merkezi bir sınavda yoktur. Bu açık kapıdan faydalanılıp, kara para aklanmasına, insan kaçakçılığına ve özellikle de kadın ticaretine üniversitelerimizin de alet edilmesi, telafisiz problemler yaratacaktır.
Neredeyse tırnaklarını kaza kaza “Marka” haline gelmiş mevcut üniversitelerimizin zarar görmemesi için bu yönde tedbirin hemen alınması şarttır. Bu gün için birkaç öğrenci kaybı var diye aynı yollara tevessül etmekle uzun vadede telafisi zor zararlar doğması ihtimalini göz ardı etmemek gerekmektedir.
Eğitim kurumlarımız can damarlarımızdır. Onları koruyup kollamak hepimizin görevidir. Öğrenci memnuniyetini artırmak bu topraklar üzerinde yatan her bireyin ilk vazifesi olmalıdır. Bu çaba içindeyken, üniversitelerimiz üzerine çamur atılmasına izin vermemeliyiz.
Kimse deve kuşu misali başını kuma sokup olabilecekleri görmemezlikten gelmemelidir. Denetim çok sıkı tutulmalıdır. Bu görev de YÖDAK’a düşmektedir. YÖDAK her zamankinden daha uyanık olmalıdır. Aksi halde vebal her bir kurum üyesinin boynunda kalacaktır.


VE ŞİİR…
Bu hafta sayfamda bir şairimize ilk kez yer veriyorum. Sayın İsmail Boyraz’ı şiiri “Aşk Mı Ne” ile ağırlıyorum.

AŞK MI NE!
Gecemin gövdesine
Zümrüt saplı bir hançer gibi saplandı gözlerin
Aklım başımdan zay oldu gitti…
Mantığı beynimin kafesinden salıverdim
Yetişir bunca yıllık mahpusluk!
Her şeyi koyuverdim
Yalnızlığımın gün sızmamış ovasına
Bahar mı geliyor ne!
Gözlerimin cıvıltısında bir cikla sürüsü
Avcılar şinya gölgesinde “gonyak” sızgını
Kanadım olsa uçacakmış gibiyim
Uçmak mesele değil de
Gönlünün bahar çiçekleriyle süslü dallarına
Tepetaklak konacakmış gibiyim…
Senin anlayacağın
Ben o bildiğin zat değilim artık gülüm
Ömrüm ömrüme sığmıyor şimdi
Açıldı içimin mahzenindeki hazine dolu sandık
İçimden ‘Kapan susam kapan’ demek gelmiyor
Gönlümün kepenkleri kapansa ne yazar
Zamanı durdurmuşum
Köprünün altından aşkın ırmakları akıyor…
Yer gök ayni yolun sancısı
Biletsizdir aşk gemisinin yolcusu
Bir şiire yem olmak bu geceye nasipmiş
Hal bu ki nerede o benim volta suskunu gündüzlerim
Bir gün güleceğimi söyleyenlere bıyık altından gülüşlerim
Ah ki kışın suda çıplak yüzercesine
Dalsam tir tir titrediğim gözlerine
Gece uslusu dereler gibi yatağına bayılsam…
Şimdi dağın ardındaki güneşi tutup sarılasım geliyor
Saçlarından sızan günü ful çiçeği gibi koklayasım geliyor…
Rüzgâr yönünü şaşırmış, mevsim gününü şaşırmış
Geceyle gündüz aklını kaçırmış olmalı! Ah bir anlasam
Gönlümün nadasına aşk mı çiseliyor ne!

ANLAYAMADIKLARIM
Al-Jaazere televizyonunu, Barış Harekatı’nın 40. yılında iki topluma yönelik anket yapıp sonuçlarını açıkladı. Sonuçlara göre iki toplum fertleri genelde Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik umutsuz görüşler verdiler. Anlayamıyorum yahu bu insanları. Hala umuttan çok “iyi niyete” ihtiyacımız olduğunu anlayamıyorlar…

OBJEKTİFİMDEN-PANAGİA PERGAMİNİOTİSSİA KİLSESİ-TATLISU

***

KARİKATÜR

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar