Yeniden Lefkoşa, Suriçi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 8, 2024
Poli

Yeniden Lefkoşa, Suriçi

Lefkoşa Suriçi’nin fiziksel biçimini alması Venedik dönemine kadar süreç olarak devam etmişti..Ve bugünkü Lefkoşa Suriçi surlarla çevrili (kapalı) kent merkezinde o dönemde Ortaçağ Avrupası’nın temelinde dinin toplum yaşamında temel oluşturacak şekilde dini binaların oturtulduğu bir meydanın (günümüzde Selimiye Camisi ( St. Sopiha/ Ayasofya Katetrali) merkezinde ve ona göre toplum yaşamının şekillendirildiği bir kent oluşmuştu..

Lefkoşa, Lidra, (Ledra:Ladrae) diye bilinen antik kentin bulunduğu alan üzerine kurulan kentin devamı olduğu kabul edilmektedir. Lidra’nın şimdiki Lefkoşa’nın Güney yarısı ile onun güney doğusundaki alanda kurulduğu sanılmaktadır. Bu alan üzerinde şehrin geçmişinin Tunç Dönemi’nden Roma dönemine kadar sürmüş izlerinin kalıntıları görülmekte..


Lidra Kenti (i:Ö 312-285) Mısır’daki Ptlemus Kırallığı döneminde Kral Ptolemy Soter’in oğlu Levkon (Levkos) tarafından yeniden inşa edilmiş ve adı da Levkonteon’a çevrilmişti..

Bazı tarihçilere göre Levkonteon adı zamanla  Levkosi’ya dönüşmüş, bir diğer görüş  ise ‘’ Levkosia’’  Yunancada  ‘’ kavak koruluğu’’ anlamına gelen Levkae  (Levke)’ den ‘’Levkusia’’ diye anılmaktan Levkosia olduğu düşünülmekte..

Bizans döneminde  ‘’Kermia’’ diye de bir süre anılan Lefkoşa; yine ayni dönemden beri ‘’İ hora’’ (Şehir), Türklerin  Şeher demeleri buradan gelmiş; batılıların ‘’Nicosia’’ demeleri de Levkosin’den türemiş ve Türklerin Lefkoşa diye söylemine dönüşmüş..

Bizans, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı gibi dönemlerin etkilerinde yaşamış Kıbrıs adasının çeşitli dönemlerin mimari etkilerini de beraberinde günümüze kadar taşımış olması ve üstelik bu etkilerin şekillendirdiği Suriçi’nde  mimari kalıtımların nispeten iyi durumda günümüze  ulaşması şüphesiz büyük bir miras zenginliğidir..

Lefkoşa Suriçi ayni şehrin ikiye bölünmüş şekliyle bize mimarlık ve toplum yaşam öğeleri  pek çok anlam ifadeleri çağrıştırırken;  Güney yönetimde kalmış olan kısmının (Suriçi’nin) diğer yarısının  Türk tarafına kıyasla eski karakteristik yapısını daha çok korumuş olarak görmek 2003’te kapılar açıldıktan sonra daha net şekilde anlaşılmaktaydı… Özellikle kerpiçten inşa edilen konutlar malzeme ömrü bir taş yapı ömrüyle kıyaslandığında çok kısa olmasına  rağmen Ortaçağ döneminden günümüze kadar ulaşabilmişler. Ayni zamanda Lefkoşa Suriçi  Gotik mimarilerin doku ve kimliklerinin olduğu gibi muhafaza edilip günümüze kadar geldiği nadir örneklerden sayılmakta..

Lüzinyanlar döneminde Lefkoşa’nın (Surların) çevresi bugün günümüze  ulaşmış mevcut Suriçi ölçeğinden daha geniş bir alanı çevreleyen duvarlar ile örülmüştü..Ve bu dönemde olan sur duvarları bugünkünden farklı olarak düzgün olmayan beşken şekilli duvarlardan oluşmuştu..

1566 sonrası Venedikliler Şehri korumak için şehrin alanını daraltarak duvarlarla yeniden çevrelemişler..Ve mevcut şehrin yapıları üçte 1 oranında yıkılmış; böylece günümüz Surlariçi ölçeğine (üçte ikisi kalarak) inilmiştir.

Lüzinyanlar döneminde daha geniş olduğu görülen şehir alanının içerisinden akan Padias (Kanlı dere) Irmağı Venedik döneminde surların çevresi boyunca hendekler oluşturularak suyla dolduruldu..Şehrin üç nokrasında açılan kapılar ( kuzeyde Proveditor(Girne) Kapısı, doğuda Giuliano(Mağusa) Kapısı, batıda Domenico (Baf) Kapısı) Venedik Döneminde kent çemberi ekseninde eşit 11 burç olarak ok temrenine benzer üçgen şekilde top savunmasına uygun olarak inşa edilmişti..

Bugün üç ana giriş kapısı ayni şekilde mevcut olarak dururken 11 burçun 5’i KKTC’nin 5’i Rum yönetiminin  1’i de her iki tarafın ortak kullanımındadır.

Bu haliyle günümüze kadar gelen Lefkoşa Suriçi bin yılın üzerinde çeşitli uygarlıklara başkentlik yapmış; son yarım yüzyıldan fazla bir sürede (1963’den sonra) dünyada emsali olmayan bir şekilde; ayrılmış iki topluma/ülkeye başkentlik yapmaya devam etmekte..

Geçmişin kalıtımsal dönem izleriyle ve zengin tarihi kültürel mirasıyla günümüze kadar gelmeyi başarmış Lefkoşa Suriçi aslında yaşanmış uygarlık ve medeniyetlerin izlerini sokaklarında, binalarında değer ve hikayeleriyle beraberinde bizlere aktarmakta..

Galiba Suriçi’nin en etkileyici yanı bu zengin mirası günümüzde çokça kaybolmaya yüz tutmuş izleriyle, zar zor ayakta kalma çabasıyla devam ettirmiş olmasında yatıyor..

Lefkoşa Suriçi’nde geçmişten bir bağı olanlar (orada yaşamış olanlar) buradan mülk edinerek veya halihazırda mülkleri olanlar, bu binaları yeniden ele alarak çeşitli şekillerde bakım onarım ve yenileme çalışmalarıyla yeniden hayat vermeye başladılar.. Bu nedenle bugünlerde Suriçi’nde binalar sokaklar  yeniden canlanmaya ve yaşam aksı yeniden yön bulmaya başlamıştır..

Bu yazıda Lefkoşa Suriçi’nde yeniden canlandırılmış, hayat bulmuş binalardan kesitler var..

Lefkoşa Suriçi’nde yeniden düzenlenip yenilenip ve kullanımı sağlanan binaların (ki çoğu konut niteliğindedir) geçmişi ortalama bir asır öncesi dönemlerden günümüze ulaşmış bu da bize binalarda Osmanlı ve İngiliz dönemi etkilerinin olduğunu göstermektedir. Sur içinde her binanın geçmiş bir hikayesi olduğu ve bunun karakteristik etkilerinin olduğunu söyleyebilmek doğru bir yaklaşım olacaktır..

Gül Hanım House’un Hikayesi:

Celaliye sokakta Selay Angı ve Arsen Angı’nın nenesi Gül hanımın yaşamını sürdürdüğü evinde hayatının son yıllarını geçirirken kendisinden sonra evin kaderinin ne olacağına dair edişe  duyduğunu dile getirdiğinden bahsediyorlar bize..Nitekim Selay Hanım ve Arsen Bey de bu evde büyümüşlerdir. Neneleri Gül hanımın yaptığı güzel yemeklerden ve ne kadar misafirperver olduğunu da anlatmadan geçmiyorlar..Nenelerinin son zamanlarında onlara dile getirdiği endişesini gidermek adına evi yaşatacaklarını  söylüyorlar..Gül Hanım hayatını kaybettikten sonra Arsen Bey’in düşüncesi ile evi 3 odalı konaklamaya çevirmeye karar veriyorlar..Evin tadilat tamiratı esnasında evde çalışanların bu evde çok güzel bir enerji olduğunu söylemelerini de Selay Hanım özellikle belirtiyor; ki bu nenelerinin güzel yaşanmış anılarının mekana yansıması olduğunu düşündürüyor bizlere..

Gül Hanım House  bordo renkli kapısının arkasında  güzel  bir iç bahçeyle bizleri karşılıyor. Üç konaklama odası olan evin odaların kapıları ve mutfak kapısı bahçeye açılıyor. Günlük  yaşam iç bahçede geçmektedir. Evin eski sahibesi Gül hanım evinin kendinden sonra da yaşamasını çok istediğinden  evin bir konaklama olarak yenilenmesi Rahmetli Gül Hanım’ın evi için görmek isteyeceği bir çözüm oldu diye düşünmeden edemiyoruz..Öyle ki misafirperver Gül Hanım’ın evi artık bütün dünyaya kapılarını açmış olarak misafir kabul ediyor.  Genellikle konaklama için gelenlerin yabancı olduğu ve bu tür geleneksel ve kültürel binalara olan ilgileri nedeniyle  Gül hanım House  gibi konaklama yerlerinde kalmak tercih nedenleri oluyor. Ve gelen konuklar kendilerini evinde gibi hissettiklerini de anlatıyorlar.

Pedieos Guest House’un Hikayesi:

Pedieos Guest House’un ortaya çıkması, konaklama sahibi  Ayşe Tokel’in Suriçi Yenicami bölgesinde geçen çocukluk yıllarına bakacak olursak bizlere hiç tesadüf gelmeyecektir. Ayşe Tokel’in eski tarihi binalara olan ilgisi ve bir Suriçi geçmişi olması onun güzel sonla biten hikayesini yaratmasında çok önemli etken olmuş..Ayşe Hanım’ın seyahat etmeyi çok sevmesi ve özellikle seyahat ettiği tarihi Avrupa kentlerinde gözlemlemiş olduğu örnekler kendisinin de bir şeyler yapması için harekete geçmesini sağlamış..

Toros sokakta bakımsız ve atıl durumda bulmuş olduğu 3 odadan  kain Osmanlı ve İngiliz dönemlerinden eklentilerle olan binanayı üç odalı bir konaklamaya dönüştürdü..

Binanın sokak ile ilişkisi dört basamakla sağlanmış girişteki kapısı ise iki kanatlı masif ahşap camlı,demir korkuluklu tipik Lefkoşa kapısı olarak İngiliz dönemine atıfta bulunmaktadır. Giriş kapısı sizi küçük bir hole almakta sol tarafta bir, sağ tarafta iki yatak odanın kapıları ise bu hole bağlanmaktadır. Mevcut hallerine sağdık kalınarak tamir edilmiş odaların her biri kendi içindeki orijinal yapı özellikleri ile yeniden düzenlenmiş..Odaların birinde duvarda sonradan bulunan kemer hem diğer bina ile aranın dönem içerinde bölünmüş olduğunu ifade ederken ayni zamanda yatak odasının yatak başlığı olarak düzenlenmiş..Avluya cam kapı ile sağlanan geçiş mekanı olabildiğince ferahlatıyor, aydınlatıyor..Üst katta ahşap iskeletli duvarın tüm dolgu malzemeleri çıkartılmış, ahşaplar korunmuş, camla oluşturulan duvar görsel olarak güzel bir tablo izlenimi vermekte.. En küçük odanın bir duvarı ise dolu tuğla ve ahşap başlıkla geçmişi günümüze yansıtmış. İç avludan metal bir merdivenle çelik iskeletli  teras katına ulaşılmakta ve bu terastan Lefkoşa Suriçi’nin kısmen kuşbakışı silüetini görmek mümkün..

Cypriot Swallow Boutique Hotel

Gerçek bir Lefkoşa sevdalısı olan Birgül Güvenir Beyatlı mimarlık mesleğini Lefkoşa’da yapmış olduğu çalışmalarına yansıtarak eski yaşanmış binaları yeniden canlandırmyı, ve bunu yapanlara da ilham vererek yol göstermeyi  gerçek bir aşk edasıyla sürdürmektedir. Mimarlığın bir meslek değil bir yaşam tarzı olmasını yaşamıyla içselleştirmiş bir mimar olan Birgül G. Beyatlı eskiye, geçmişe hep bir bağ bulmuş ve onları yaşamında şekillendirmiştir. Nitekim Cypriot Swallow Boutique Hotel’in hikayasi de bunlardan biri olmuştu. Ailesi ile birlikte Lefkoşa Suriçi’nde  çocukluğu ve gençlik yıllarını geçirmiş, sonrasında    Suriçi’nden ayrılmış olsa da ordan satın aldığı Reşadiye sokak 143 numaralı evle  Lefkoşa’ya olan gönül bağını derinleştirmiş oldu.

Cypriot Swallow Boutique Hotel aslında bir ilk olmasıyla önemlidir..2012 yılında Reşadiye sokak 143 numaralı eski bir evi satın alarak, üç odalı bu küçük evi bir butik otel yapmaya karar verdiğinde; bu kararının sürdürülebilir bir sonuca ulaşacağına dair doğru bir karar olduğu inancına çevresi ve yakınları tarafından destek bulmamıştı.. Zira Suriçi’nde atıl ve bakımsız durumda olan pek çok bölge gibi olan bir bölgeden mülk almıştı. 2013 yılına kadar binanın proje işleri tamamlanmış, TC yardım heyetinin açmış olduğu hibe programından da faydalanılmış, binanın tamirat işleri tamamlanmıştı..2013 Kasım ayında üç odalı butik otel işletmeye açılmış emsal örnek teşkil ederek pek çok insana ve Lefkoşa sevdalılarına cesaret verip Lefkoşa’ya ilgiyi arttıracak ilk örnek olmuştu. Ayrıca hibe programlarının devamlılığı da bu ilgiyi devam ettirdi.

2013’ten itibaren tüm dünyadan gelen turistlere konaklama hizmeti veren Cypriot Swallow Boutique Hotel’in eski sahibi çok iyi bir terzi olan Halide Derviş Hanım’ın  misafirperverliği ile bilinmesi bu evin ondan sonra yenilenerek, yeniden gelen misafirlere hizmet vermesi binaya ayrıca anlam katmaktadır.

Cypriot Swallow Guest House  mavi boyalı kapıları pencereleri , kemerli giriş kapısı ile güzel bir ön cephe görüntüsü sağlarken yaklaşık yüz yıllık bir geçmişten geldiğini de anlatmaktadır bizlere..Binanın  giriş kapısından girildiğinde bizleri karşılayan hol yüksek taş kemer ile etkileyici bir görüntü vermekte.. Yapılan yeni uygulamada taş kemer ile cam cephenin birleşmesi  iç avlunun girişle bütünleşmesini sağlamış.. Yasemin odası giriş holüne açılmakta ve küçük olan iç avlu konukların en çok zaman geçirdiği mekanı oluşturmakta..İki konuk odasının kapıları da  avluya açılmakta..

Lefkoşa Suriçi’nin genelde atıl durumda bulunan mülkleri gayret, çaba ve isteklerle elde edilen sonuçların güzelliğini bizlere göstermekte..

Tek tek oluşan güzellikler kendi başlarına birer değer ve başarı iken, sokaklarla bütünleştiklerinde yeniden hayata döndürülmüş bakımlı dış cepheler, dokular; sokaklardaki bakımsız silüetlerin içinde tek başlarına yalnız kalmaktadırlar..

Birgül G. Beyatlı
Ayşe Ufuk
Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar