Bir Eylül zamanı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Mayıs 7, 2024
Poli

Bir Eylül zamanı

kanlı dere

 

Volga’sız Rusya’yı anlatmak ne kadar zorsa,


Kanı Dere’siz Kıbrıs’ı anlatmak o kadar zordur ve işte,

Ne zaman eylül gelse,

Ne zaman serin rüzgarlar kadim şehrin surdışı ovalarından leylim ley bir eda ile süzülse,

İşte o zaman Kanlı Dere güzel günleri hatırlatan bir şarkıya dönüşürdü.


İşte böyle havalardı,

Eylül usulca şehere indiğinde,

Belki de ilk habercisi kırlangıçların göç etmesinden çok,

Kuruyan dut yaprakları olurdu.

Böyle eylül günlerinde,

Açık hava sinemalarında ikinci filmle birlikte,

Serin rüzgarlar üşütmeye başlar,

Sinemaya kısa kollu gömleklerle girenler,

Uzun kollu ince kazaklarla çıkarlardı ki ortalıkta kimseler kalmaz,

Seyyar satıcılar kaldırımların üzerinden çoktan ayrılırlardı.

Eylül adamakıllı sonbaharı yaşamaya başlardı,

İlk yağmurlar düşer,

Toprak neşe içinde ıslanır,

Yel değirmenleri coşkuyla döner,

Köşklüçiftlik bakkallarından Blaki kepenklerini erkenden açar,

Arasta ile Bandabuliya canlanır,

Üstü açık arabalar son turlarını yapar,

Eski Girne yolundaki sıra serviler güneşe ve aya güler yüzle bakarken,

Bir yandan Kanlı Dere kış yağmurlarına kavuşacağının beklentisi içine girerdi.

bir-eylul-zamani-3

Kanlı Dere ağlamaklı, hüzünlü bir deredir.

Gözlerinden kan damlar.

Kıbrıs’ın tarihini kimi zaman içinde bataklığa dönüştürür;

Alıp bir yerlere sürükler; kanlı olaylara sahne olur;

Kılıç ve top seslerini işitmek mümkündür kulak verilirse.

Kimi zaman aşıkların yuvasıdır; kıyılarında sırılsıklam sevişmeler.

İki milyon yıl kadar geçmişi vardır,

Volga Rusya’nın kalbinden doğmuşsa,

Kanlı Dere de Kıbrıs’ın kalbinden,

Volga,  Moskova ve Petersburg’un arasından geçerse,

Kanlı Dere de Lefkoşa’nın tekmil ortasından,

Volga Tatar diyarına ulaşırsa,

Kanlı Dere de Salamis’e düşer.

Birçok Rusyalının hayatında Volga varsa,

Birçok Kıbrıslının hayatında da Kanlı Dere vardır.

Diyeceğim, bu da bizim nehrimizdir damarlarımızda akan.

Yatağı Trodoslarda olan dere kış aylarının bereketi ile dolar, oradan Lefkoşa’ya süzülür.

Ana gövdeden ayrılan kollarının gidecek çok yolu yoktur.

Ayrıldıkları yerden çok geçmeden tekrar birleşirler.

Lefkoşa’da Dereboyu boyunca Marmara bölgesine hafif kavislerle uzanarak oradan Kızılbaş’a ve Haspolat’a yönelir.

Bir kolu Hamitköy’e ayrılır, oradan ta Boğaziçi’ne kadar birçok köyü çevreleyerek uzanır.

Bir şehrin içinden geçen deredir ki ahalisi tarafından mütemadiyen hançerlenir durur.

Haspolat’tan Ercan bölgesine uzanır ki burada ikiye ayrılır ama bu hasrete pek dayanamaz,

Mesarya’nın birçok yerlerinde tekrardan birbirlerine kavuşur.

Kavuşana kadar Ulukışla’yı, Nergisli’yi alt taraflardan dolaşır,

Nihayetinde Tuzla’nın yakınlarından yorgun argın Salimis kıyılarına ulaşır.

Yani, Volga’sız Rusya’yı anlatmak ne kadar zorsa,

Kanı Dere’siz Kıbrıs’ı anlatmak o kadar zordur ve işte,

Ne zaman eylül gelse,

Ne zaman serin rüzgarlar kadim şehrin surdışı ovalarından leylim ley bir eda ile süzülse,

İşte o zaman Kanlı Dere güzel günleri hatırlatan bir şarkıya dönüşürdü.

bir-eylul-zamani-1

Böyle günlerdi.

Esmeray’ın “Unutama” şarkısı yeni çıkmış,

Ahşap radyoların güçsüz hoparlörlerinden kendini duyurmaya çalışırdı.

Ama pikaplar da vardı.

Pikapların disklerine 45’lik plaklar konar,

O disk döndükçe ve plak üzerine konan iğne ses çizgilerinde yürüdükçe,

İğnenin cızırtıları arasında o şarkı dinlenirdi.

Esmer bir kadın esmer günlere seslenirken,

O sırada sinemalar kapalı salonlarına,

Arasta’daki yün satıcılar da yoğun bir kış alış verişine hazırlanırlardı.

Her evde yünden kazaklar işlenirdi.

Bu amaçla kadınlar Arasta’ya gider,

Yüncülerden istedikleri yünleri seçer,

Sonra memlekete kış düşmeden o yünler eldeki şişler marifeti ile sabırla örülür,

Hırkaya atılan her ilmek sabrın simgesi olurdu.

Hünerli eller meydana çıkacak yün kazağı çeşitli motiflerle süslerdi.

Çay saatlerinde bir araya gelen kadınlar, beraberlerinde örecekleri yünleri de getirirler,

Pastalarını yer, çaylarını içerken,

O yün şişleri ellerinden düşmez, yumaktan alıp boyunlarından geçirdikleri yün iplikler,

Şişleri kavramış iki ellerinin başparmaklarında buluşur ve şaşırtıcı bir işlemle kazak eylül henüz çıkmadan parça parça meydana çıkardı.

Eylül yazın tembelliğini atmaya hazırdı.

Böyle günlerde,

Terzilere kışlık kumaşlarla gitme vaktiydi,

Ölgün Lefkoşa sokakları, açılmaya hazır okulların öğrencileri için çarşı pazara çıkmış ahali ile dolup taşardı.

Bazen denk gelir,

Bayramlar da şimdiki gibi böyle eylül günlerine düşer,

Ki aradan nice mevsimler geçer,

Nice nesiller yetişmiş olurdu.

Eski bayramlar masal gibi anlatılırdı; bu masalların yanına başka masallar eklenir,

Ve çocuklar bu masallarla büyürdü…

Bayramyeri Musalla Tabyasından Çağlayan’a alınmıştı.

Ahali bu bölgeye doluşur,

İnsanlar Çağlayan’da çağlayalar gibi akar dururdu.

Mevsim sonbahardı artık,

Aylardan eylül,

Bulutlar bazen sinsice sokulup gelirdi hain bir pusu kurar gibi,

Zaten siyasetin karanlık yüzü de pusudaydı;

Bazen kendini tekmil göstererek gelirdi açıktan açığa ve akşam vakitlerinde kurşun rengi bulutların kenarları altın işlemeye dönerdi.

Eski Girne yoluna uzanıp, bir tepenin üzerinden ufka batan altın işlemeli bulutları seyretmek her şeye değerdi.

Ne bileyim,

Eylülden miydi,

Sanki ve her şeye rağmen aşk mevsimiydi de bütün aşklar bu mevsimde başlardı…

O dönemlerde evler mütevazı mobilyalarla döşenirdi.

Pirinç karyolalar tek tük evlerde vardı ama demir karyolalar yaygındı.

Evlerin odaları müsaitse bir tanesi mutlaka “misafir odası” olarak kullanılırdı ki en az dört kollu koltuk, bir orta masası ve uyarsa aynalı bir büfe olurdu.

Duvarlarda siyah beyaz aile fotoğrafları.

Ahşap radyo da genellikle bu odada bulunur, pazarları Alikko ile Caher,

Hafta içi her gün radyo piyeslerinden “Arkası Yarın” takip edilir,

Haberler yanılmıyorsam Güzin Hanım ile Sevilay Direkoğlu’nun seslerinden dinlenirdi ki o sesler gibisi yoktu.

Böyle günlerdi,

Hüseyin Kanatlı yeni müzik programlarını çoktan hazırlamış olurdu.

Bir sokak diğer sokağa kıvrılırdı, o sokak başka sokağa, o sokak da başka sokağa açılırdı, bunun sonu yoktu.

Diyeceğim bütün sokaklar muhabbetle birbirine bağlanırdı içinde bahtiyar insanlarıyla.

Bir de eylül geldi mi,

Böyle günlerdi,

Doğrusu her şeye rağmen çok güzeldi…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar