AB’nin, üyesi olmasına karşın Güney Kıbrıs Rum devletine ihtiyacı yoktur ama Türkiye’ye vardır. O kadar vardır ki Türkiye üyelik müzakerelerinden çekilme kararı alsa, arkasından koşturup devam edelim diyecek.
Böyle bir olayı “büyüklük kompleksi” olarak değil.. Bölgedeki siyasi ve sosyoekonomik koşulların AB’i de zorlarken, yamacındaki Türkiye’nin gitgide artan potansiyel gücü yönünden değerlendirmek gerekir. Kısaca Türkiye’siz bir Avrupa olmaz.
Bu nedenle bir süre önce, “Ege’de kim maraza çıkarırsa ayağına kuşun sıkar” diyen Çipras’a kulak vermiyoruz! Rum tarafının her gün bir bahane uydurup Türkiye’ye çatmasına da! Tutun ki “küçüklerin büyüklere yönelik kompleksi” asıl bu tip dengesiz siyasetlerdir. Ki çoğu tribünlere oynanır! Konuya dönelim:
GEÇEN gün Bulgaristan’ın Varna şehrinde gerçekleşen “Türkiye-AB zirvesinde” konuşan Erdoğan o alıştığımız sert üslubuna karşın barış kokulu yumuşak ifadelerle Türkiye’nin de AB’den vazgeçme niyetinde olmadığının altını bakın nasıl çizdiydi:
“Gelin ortak coğrafyamız olan Balkanlarda istikrar ve refahın sağlanması yönünde birlikte çalışalım. Gelin Suriye, ırak, Filistin, Kudüs, Rohingya, Afrika gibi uluslararası konularda işbirliğimizi geliştirelim. Gelin güçlü, müreffeh ve istikrar abidesi Avrupa’yı hep birlikte inşa edelim..”
ŞU anda hiçbir AB ülkesi Başkanı, “Ortadoğu ve ötesi coğrafyaları işaretleyerek böyle bir çağrıda bulunamaz. Çünkü bu yaşlı kıta çoktan beridir Amerika’nın üzerine açtığı güvenlik şemsiyesi altında, rehavetle kendi kabuğuna çekilmiş, dünyaya bigane ve uzaktan bakmaktadır! Gitgide genişlerken bir gün sınırlarını zorlayacak çevresindeki ateş çemberini görmek bile istemiyor! Fakat Erdoğan uyarırken, gelin hep birlikte AB’i tatlı uykusundan uyandırıp yeniden yapılandıralım diyebiliyor…
KIBRIS konusuna gelince: Erdoğan kesinlikle adadaki Türk halkının da hakkı olan hidrokarbon yataklarını tek başına Rum tarafına yedirmek niyetinde olmadığını yeniden fakat diplomatik dille anlatıyor. Tabi biz de anlıyoruz: “Artık Türkiye AB kapılarında bekleyen değil, Varna’da AB’e iş ve güç birliği çağrısı yapabilen ülkedir..
Doğu Akdeniz ve Ege’de en az Amerika ve Rusya kadar söz sahibi ülkedir.
Ortadoğu’da barış ve huzur için, mazlum uluslar için savaşacak kadar büyük ülkedir.
Ve bu Türkiye, Türkiyelilerle birlikte KKTC’dedir..
Kuzey’den çıkacağını, çekip gideceğini sananların aksine artık içimizdeki “Kıbrıslıdır..”
Kısaca TC ile “birlikte var olacak birlikte büyüyeceğiz…”
ÖNCE İCRAAT SONRA AÇIKLAMA
2013’lerde 42 yılda 39 hükümet değiştirip dünya rekoru kırarken, milletçe ayağa kalkmış hep birlikte bağırıyorduk: “Kırk, Kırkk, Kırkkk…”
Bu millet ne zaman başarmışsa hep beraber başardı, hep beraber battığınca! Sonuçta 2013 genel seçimlerinde oyların yüzde 38’ni alan CTP-BG ile DP-UG koalisyon hükümeti kurarlar.
(BEN bu hükümetten çok ve büyük işler beklerim. Soyer’in başarılı dediğim Başbakanlığından sonra bir başarıyı da dürüstlüğünü takdir ettiğim Özkan Yorgancıoğlu’nda gözlerim.
Gerçekten de göreve çok sıkı bir çalışma ve ciddiyetle başlar. Her ay halka icraatlar konusunda hem hesap hem de bilgi verir. Ve gün gelir öncesi tüm hükümetleri de erken seçime sürükleyen o kısır döngüye düşer! İcraat adına her ay “ayni şeyleri tekrarlar. Anlarım ki işler yürümüyor! Yürümediği de zaten bir yeni erken seçimle anlaşılır ve Yorgancıoğlu gider, Kalyoncu gelir…)
YUKARIDA parantez içine aldığım anlatımlarımın benzer versiyonlarını bugün de Başbakanımız Erhürman’la “haftalık” izlemeye başladık. Ki bir hafta arayla halka müjdeleri verilecek ne gibi büyük icraatlar olabilir?
BU nedenle son iki haftanın “basın toplantılarında” açıklananlara baktım… Şimdi burada “acaba yazayım mı yazmayım mı” diye tereddüt ettiğim o “icraatların” gerçekte, zaten devletin işleyişi içinde rutinliği olması gereken işler olduğunu gördüm.. Ki gerçekleşirlerken ilgili Bakanından müsteşarına, müdürüne kadar açıklamaları yapılmış (yahut yapılacak) bazıları medyada çoktan ayazlanmışlar..
DEVLETİN ciddiyetle işleyişi tabi ki takdir görür. Fakat şu kadarcık bir toplumun 17 tane üniversitesi varken Başbakanın kalkıp da haftalık basın toplantısında icraat adına “kitap okumayı yaygınlaştıracağız” kabilinden laflar etmesi… Yenişehir’deki yurt inşası olayında Başsavcılıktan görüş beklenildiğini açıklaması gibi zaten konuların yetkili ve sorumlu Bakanları, bürokratları falan açıklamalarını yapmış medya haberlerini ayazlatmışken… Başbakanın haftalık sohbetlerinde bunları icraat olarak yeniden sunmasının “tekrardan” başka ne anlamı var?
HER halde diyorum bu halk “büyük” düşünceyi, büyük düşünceye bağlı büyük icraatları ve günlük yaşamını kaostan kurtaracak büyük kararları bekliyor..
BU nedenle varsın ayda bir olsun ama densin ki “trafik sorununu hallettik!” “Döviz vurgununa çare bulduk!”
“Yapacağız” demek yerine mesela “Mağusa, Lefkoşa Surlariçi’yle Maraş’a “gençlik merkezleri yaptık” diye çıkılsın basının önüne…
Kısaca önce icraat eser, sonra açıklama!
KISACA TAKILDIĞIM: (YORGAN MESELESİ!)
Bir süre önce “hazinedar” Serdar Denktaş dedi ki “ayağımızı yorganımıza göre uzatalım!” Tutun ki kazandığımız kadar harcayalım… Kabul!
Fakat üç defa ve sessiz sedasız akaryakıta zam yapan hükümet, yurttaşı ötesi pahalılıkla beterince darlığa sokarken; vatandaşa yorgan dağıtması da gerekmiyor mu? Çünkü dolaylı vergiler ve pahalılıkla yolunan yurttaşın, artık örtünecek yorganı da kalmadı!