Seçime az bir süre kaldı. Bu kez de seçmenler boyumuza posumuza bol gelen bir seçim sistemiyle sandıklara gidecekler. Ve önlerine serdikleri çarşaf gibi listelerde memleketin yönetimine talip partilere ya mühür vuracaklar yada eş dost akraba, tanıdık derken hem mühür hem tercih yapacaklar.. Bazı seçmenler de tanıdıkları yakınları olan hiçbir adayın hatırını kırmadan karma oy kullanacaklar…
YILLARDIR bu minval devam eden seçimlerin “seçme usullerini” değiştiremedik! Aslında neyi değiştirebildik ki sıra seçim sistemi değişikliğine gelsin!
***
GEÇEN GÜN artık renkli halleriyle yavaştan yavaştan gazete sayfalarında yayınlanmaya başlayan siyasi partilerin 50 kişilik aday listelerine göz attım.
Önümde uzanıp giden küçücük kareler içindeki resimlere baktım, adlarını okudum, bazılarının mesleklerini öğrendim..
Gitgide daralan çevrem nedeniyle tutun ki onca siyasi partiler içinde tanıdıklarım sadece eski dediğim şu kaşarlanmış politikacılarla tanıdık beş on kişiden öte değildi. Konfeti desteleri gibi ellişer ellişer listelere serpiştirilen adaylara baktım.. Çoğu gencecik.. Ne güzel dedim. Tutun ki memleket siyasetine “ben de varım” diyerek katılmak hizmet iddiasının bir sonucu olmalıdır dedim.. Tabi ki dediklerimin ne kadar doğru olduklarını bilemeden! Çünkü:
***
YİTİP GİDEN KADRO HAREKETLERİ: Bizim kuşak iyi bilir. Seçimler bir davanın bir mefkûrenin gerçekleştirilmesi için yapılırdı.
Gerçekleştirmek isteyenler “liderlerdi.” Liderlerin peşinde gidenler zamana zemine göre değişen siyasetlerle sosyoekonomik koşullarda savunulan türlü çeşitli davaların, ilkelerin savunucularıydı.
ORTAYA çıkan “bütünsellikli siyaset ise “kadro hareketinin” kararı olurdu!
DENKTAŞ’IN UBP’si böyleydi. SONRADAN partiyi Mithat Berberoğlu’ndan devralan Özker Özgür’ün arkadaşlarıyla yarattığı CTP böyleydi..
“KÖYLÜNÜN , çiftçinin, memurun, Öğretmenin, polisin… Yani Kıbrıs Türk halkının Partisi olarak kurulan TKP böyleydi..
UBP’DEN kopan ve “9’lar hareketi denilen Serdar Denktaş’lı DP böyleydi.
SON yıllarda Kudret Özersay tarafından temelleri atılan Halkın Partisi de..
Kısaca demek istiyorum:
***
PARTİLİLEŞME KADRO HAREKETİNİ GEREKTİRİR: Belirli ideolojiler birlikteliğinde bir araya gelmiş insanların “mefkûre” dediğimiz ilkesel ve bütünsel hareketlerinde yansıyan siyasetlerini gerektirir..
ARTIK Kıbrıs Türk toplumda öylesi “partilileşmeler” yoktur! Zaten öyle olanlar da çoktan yozlaşarak tümü de birbirinin tıpkısı oldular ki yok birbirlerinden farkları!
Nitekim yukarıda adlarını yazdığım siyasi partiler de seçmenlerinin karşısına şişirme listelerle çıktılar.
Ne kadro hareketinden izler var ne mefkure.. Sadece her zaman toplumun gözleri önünde olan “liderlerinden” başka! ***
BU NEDENLEDİR: Eğer koalisyon hükümetleri artık bir yıl bile iktidarda kalmaya dayanamıyorlarsa nedeni “ilkesiz siyasilerin yarattığı siyasi partilerin etkisiz ve yetkisiz oluşlarındandır..
Ki ülkenin kaderini belirleyen iki büyük parti UBP ile CTP böylesi olumsuz değişimler sürecinde “sıradanlığa” düşmekten kurtulamadılar..
Katıldıkları koalisyon hükümetlerini bile ayakta tutmayı başaramayacak kadar da zayıf bünyeli oldular.. Mesela son versiyonu Sucuoğlu Koalisyon hükümeti, “krizler sonucunda” oluşmuş talihsizliğin partisidir! Tek yaptığı ülkeyi erken seçime götürmek oldu! Arkasında dağlar gibi yığılı sorunları bırakarak!
BU nedenle önümüzdeki 23 Ocak Seçimlerine hayırlı olsun diyemiyorum. Aksine Allah acısın bizi diyorum! ***
KISACA TAKILDIĞIM: Eskiden “zelzele” derdik. Doğduğum yıl mesela Mağusa çok fena sallanmış. Öncesinde Osmanlı döneminde bir bayram sabahında olagelen çok şiddetli bir deprem sonucunda, şimdilerin Mağusa Lala Mustafa Paşa camiinin kubbesi (damı) yıkılmış cami cemaati altında kalarak can vermişler diyorlar.. Keza Eylül 1953’de 6.5 büyüklüğündeki Baf depremi 50 kişiden fazla insanın ölmesine neden olduydu. Pek çok evler yıkılırken yüzlercesi hasara uğradıydı.
Geçen gün sabaha karşı fakat bu kez Baf açıklarındaki denizde olagelen deprem de 6.4 şiddetinde. Yani az buz değil! Neyse ki can kaybı olmadı.. Bunlara karşın: *** ALLAH korusun demek oluyor ki her an bir deprem olabilir zarar verebilir.
Kıbrıs adası kırık fay hattı üzerinde oturuyor yada söz konusu fay Kıbrıs üzerinden geçiyor diyorlar. Bilmiyorum ama hemen her konuda “ağır aksak eksik tedbirlerin devleti” olarak depremler karşısında ne kadar donanımlıyız? Mesela bir “Sivil Savunma Teşkilatımız” var. Olası bir depremde hemen fakat etkin şekilde faaliyete geçecek donanıma sahip mi?
YANİ diyorum görüp anlamak için her halde bir deprem olmasını beklemeyeceksek; (almazsınız ama) bugünden tedbirler almak faydalı olacaktır.
***
GENE HASTALANDIK GENE SIKIŞTIK! Ki böylesi sıkışık durumlarda ya hastahanelere koşturulur ya sıkışıklığı giderecek ilgili mercilere. Yada malum sıkışıklıksa tuvalete!
KKTC hükümetleri ise her sıkıştıklarında Ankara’ya!
Ya para biter ya akaryakıt! Ya ilaç biter ya devlete ait mesela Kıb-Tek gibilerinden bir kurum iflas eder.. BU KEZ durum daha vahim. Ki (Sucuoğlu hem Fuat Oktay hem de Erdoğan ile görüşmüştür. Olay bu memlekette asla iki yakası bir yere gelmeyen ve yine dibe vuran ekonomi! Artan pahalılık. Sağlık ve sorunları.. Zaten geriye ne kaldı ki? Öte yandan yeni haber de çok kötü. KKTC şimdi de Covid 19’un yeni varyantı olan ve büyük hızla yayılan “omikron” adlı virüs belasıyla sarmalanıyormuş! *** VESSELAM bu bela virüsten kurtulamadık.. “Allah beklesin” temennimizden öte çaremiz yok ama hâlâ şu okulları yüz yüze eğitime açık tutmanın inadını anlayamadım! İnadınız sağ olsun ama Ankaralara kadar koşturuyorsanız durum vahim! İnşallah beter olmayız!