Kuş muyuz yoksa devekuşu muyuz? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Mayıs 7, 2024
Köşe Yazarları

Kuş muyuz yoksa devekuşu muyuz?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

3 Eylül 2017’de Grans Montana’da sürdürülen Kıbrıs sorununun çözümünü amaçlayan müzakereler  BM’ler sekreteri Guterres tarafından yapılan açıklamayla sonlandırıldıydı!

Tutun ki 16 aydır dünürcü bekleyen gelinlik kız gibi kapımızı çalacak bir “yetkilinin” müzakerelerin yeniden başlayacağını haber vermesini bekliyoruz!


Bu konuda bazı tevatırlar  çıkmadı değil.. Mesela “Monatana’da duraksayan müzakerelerin  Guterres’in 6 maddelik “çerçeve maddeleriyle” yeniden başlayabileceği gibi!

Yada daha bir hafta önce ziyaretimize gelerek yeni müzakere için bizzat iki “liderlerin tansiyonlarıyla kalp atışlarının ritmine bakarak müsait olup olmadığını saptamak görevindeki BM’ler genel sekreteri Gutterres’in özel danışmanı bayan Lute gibi!

ANCAK!  Aradan bir yıl altı ay geçmesine karşın  Kıbrıs siyasi sorununu  müzakere masasına taşınamadı!  Oysa Montana’dan bu yana Kıbrıs’ta  ve bölgede siyasi koşullar ancak bu kadar hiddetli ve şiddetli   olabilirdi! Yani “çözüm”  gitgide daha çok zorlaşmakta!

ŞİMDİLERDE ise Anastasiadis’in  hâlâ bir siyasi taktik olup olmadığını bilemediğimiz  “gevşek Federasyon” gibi “konfederal” sistemi çağrıştıran önerisiyle şaşırıyoruz!  Ve tabi hep olagelen o güvensizlikle “var bu işte bir iş”  diyoruz!     

Ancak şaşkınlığa şaşkınlık katan bir  tepki de  geçtiğimiz günlerde  Akel Genel Sekreteri Kiprianu’nun şimdiye kadar çokluk alışkın olmadığımız,  “asıl Rumların Türkleri   katlettiğine” yönelik  itirafı oluyor!                        Öte yandan Rum muhalefeti de artık Anastasiadis’i çok daha yüksek sesle ve kıyasıya eleştirmekte!

Tabi “ELAM” gibi EOKA kırması  “faşist örgütlerin”  hışımları da  dur durak  bilmeden  devam ediyor!

KISACA: Anastasiadis’in Güney’deki politik gücünün ne olduğunu bilemiyoruz ama Kıbrıs siyasi sorununda “yalnızları” oynadığı bir gerçek!

Başa dönecek olursak: Tanınmış devlet  değiliz. Ambargolar devam ediyor,  ekonomimiz nanay!  Bizi Türkiye’den gayrı kollayıp koltuklayan yok! Son dönemlerde onu da gücendirmiş olacağız yüzümüze dönüp bakmıyor!  Ve yazmaya gerek yok. Doğu Akdeniz çok netameli!

BU durumda  kaç zaman daha “müzakereleri” gözleyecek, müzakerelerden bir sonuç almayı umacağız?

(Ki  Rahmetlik Denktaş’ın da ne zaman TC’e canı sıkılsa “söylesin” derdi, “biz bu adada kuş muyuz yoksa deve kuşu muyuz?)

Çözüm konusunda kesin kararı  artık bizim vermemiz gerekir…

**********

OL ALEM DEVAM EDİYOR!

Yukarıda siyasi encamımızın son görüntülerini ayazlattım da    gene sorayım:

Gazetelerde “sürekli” dediğim  “köşecilik” dönemime 1966’da başladımdı. O yıllara dönüp bakıyorum da bugüne gelene dek çok büyük değişimler yaşandı ama     “iki unsur” hiç değişmedi!

Arılarla çiçekler!  Çiçeklerin  yetiştiği oranda arılar  daha çok bal yaptılar! Fakat hiç mi hiç “zakkum” çiçeklerine konmadılar..

O zaman anladık: “Bazı çiçekler vardır zehir zakkumdurlar!” Lafımız onlara değil konumuz da!..

 ne dedimdi  yukarıda? 1967’lerden beridir Kıbrıs’taki Türk halkının  asla iki yakasını bir araya getiremediği ekonomisini konuşuyoruz..

Tutun ki gelip geçen gazeteci taifesi sosyoekonomik sorunlarımızı  hiç gündemden düşürmüyor..

Sendikalar hâlâ ne menem ekonominin sahibi olduğumuzu bilmememize karşın adına uğruna  grevler eylemler yapıyorlar!.

Turun ki benim de yazdığımca olayın özeti şudur:

“BU adada zaten  1974’ler önceleri Rum tüccarlara, işverenlerine, acentelerine muhtaçtık..

Devlet olduk,  bu kez de Ankara’ya muhtaç duruma geldik!  (Nedendir bilinmez ama o Ankara da sekiz aydır para akışını kestiği için maliyemizin zaten canı yoktu; tutun ki şimdi de ruhuna Fatiha okutmak zorunda kalacağız!)

Benim anlatacağım ise önce kendi durumumdur!  Tutun ki 50 yılı aşkın süredir “ne olacak şu sosyoekonomik durumumuz diyerek yazıyorum da diyorlar ki bana, “her şeyi yaz, fakat allahasen ekonomiden bahsetme!” Anlamazmışım! Tamam kabul!

PEKİ Yarım asırdır  her yıl biri giderken diğerinin geldiği hükümetlerimiz de mi anlamazlar!  Nitekim daha bir yıl oldu olmadı, Erhürman hükümeti de feryat figan ediyor! Neden?

SORUNUN    reytingi  devam ettiği için örnekleyim:

Bugüne kadar bir yandan işsizliği de büyük oranda önlerken ilgili yan sektörleri de besleyen, ekonomik büyüklüğü ile   öncülüğünü sürdüren  “inşaat sektörüne” ne oldu ansızın?

Neden Devletin emri ile önüne “yasaklar” konarak kalkınmadaki yeri “atıl” duruma getirildi?

Tutun ki olması gerektiği için!

Peki ama  “yasaklar” nedeniyle atıl duruma getirilen  inşaat sektörünün bugüne kadar sağladığı “ekonomik getiriler” ne olacak şimdi? Yerine hangi sektör ikame edilecek ki oluşan boşluk ve kayıplar kapatılsın!                                                            

ÖTE yandan  şunu hep biliyorduk: “Devlet birini yaparken ötekini yıkıyor!” Mesela turizm için oteller gerekliydi! Oteller için araziler!

Ne yapıldı? “Otellere yığınla ve tabi plansız programsız  “sabıkalı araziler” tahsis edildi!” Oteller yükseldi hesapta olmayan kumarhaneleri de devreye girdi ama Girne’de insanların denizi göreceği tek delik kalmadı, kaldı ki ayaklarını denize soksunlardı!

YA narenciye sektörü? 1974’de elimize geçen seksen bin dönümdü!

Şimdi soralım? Kim indirdi 30 bin dönüme?

Ya hayvancılık tarım sektörleri?…

Kısaca ol alem devam ediyor… Yapıyoruz yıkıyoruz!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar