İlahiyat, Türkiye’de yokken Kıbrıs’ta vardı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mayıs 10, 2024
Röportaj

İlahiyat, Türkiye’de yokken Kıbrıs’ta vardı

“KIBRIS’TA VARDI”: Talip Atalay, Kıbrıs’ta açılması tartışılan ilahiyat okulu konusundaki eleştiri ve endişelere yanıt vererek, “İlahiyat okulu, Türkiye’de yokken Kıbrıs’ta vardı” diye konuştu

“YENİ MÜHENDİSLİK OLAMAZ”: Atalay, Türkiye’de ne AK Parti’nin ne de başka bir yapının Kıbrıs Türk toplumu üzerinde yeni bir mühendislik faaliyeti olamayacağını söyledi. Atalay, Türkiye’den gelen imamlar konusunda da konuşarak “Biz yetiştirmezsek, bunun dışarından gelmesine fırsat vermiş oluruz” dedi
“KİLİSEDE İBADET ETMEMELİYİZ”: Kıbrıs’ta sürekli cami yapılıyor şeklindeki söylemin doğru olmadığını söyleyen Talip Atalay, ancak buna rağmen kiliselerin yerine tamamen cami yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Kiliselerde ibadet etmemeliyiz” dedi


Baykan Gürses Özdağ
Din İşleri Dairesi Başkanı Talip Atalay, Kıbrıslı Türklerin kendi tarihini bilmediğini iddia etti. Havadis’e konuşan Atalay “Sizleri şöyle suçluyorum ve sitem ediyorum, Kıbrıs Türkü kendi tarihini bilmiyor. Herkes kendi tarihinin Kıbrıs tarihi olduğunu düşünüyor” dedi. Atalay, Kıbrıs’taki dini faaliyetlerle ilgili olarak ise “Ne AKP’nin ne de başka bir yapının, Kıbrıs Türk toplumunu bu ilişkiler çerçevesinde yeni bir mühendislik faaliyetine tabii tutma imkanı vardır. Böyle bir potansiyel artık yoktur” şeklinde konuştu. Ülkede Kur’an kursu yapılmadığını söyleyen Atalay “Bu doğru değil. Üretilen korkular olduğunu düşünüyorum. Artan dini dersler deniliyor. Buna örnek verilebilir mi… Kur’an kursları deniliyor. Bizde Kur’an kursu yok” dedi. Kıbrıs’ta ilahiyat okulu açılması tartışmalarına geçmişten bir örnek ile yanıt veren Atalay, “Türkiye’de ilahiyat okulu yokken, 1932’de Kıbrıs’ta vardır” dedi. Din İşleri Dairesi Başkanı Talip Atalay, Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos Hrisostomos ile gerçekleştirdiği görüşmelerden, Kıbrıs Türk toplumunun dini endişelerine kadar pek çok konuda sorularımızı yanıtladı. Atalay ile gerçekleştirdiğimiz röportaj şöyle:

“Din dili barışın dilidir”
Soru: Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos Hrisostomos ile gerçekleştirdiğiniz görüşmeleri konuşmak istiyorum. Kıbrıs sorununda siyasilerin dışında dini liderlerin de görüşme yapması nasıl bir etki yaratacak?
Atalay: Din dilini kullanalım, Dinin dili barışın dilidir. İslam barış demektir.
Soru: Bugüne kadar neden din temelinde bir ilişki kurulamadı?
Atalay: Belki inisiyatif alınmaması ile alakalıdır. Benden önce bu adım atılmıştı, ama gerçekleştirilememişti. Bu inisiyatifi daha çok kullanan ben oldum, ben zorladım.

Soru: Hrisostomos ile yaptığınız görüşmelerle ne hedefliyorsunuz? Güneyde Kilisenin Kıbrıslı Rumlar üzerindeki etkisi biliniyor. Güneyde bu görüşmelerin yapılıyor olması nasıl değerlendiriliyor?
Atalay: Yarattığı etkiyi görebilirsiniz. Bize çok ciddi şekilde yansıyor. İslam’a göre esas olan savaşmamaktır, kan dökmemektir. Bizim yaptığımız şey dini liderler arasında iletişimdir. Esas olan karşılıklı hassasiyetlerin gözetilmesidir, saygı duyulmasıdır. Başlangıçta esas sorun benim “yerleşik” olmamla ilgiliydi. Geçiş krizi yaşamıştık. Dinin en temel özelliği, etnik ve coğrafya ile sınırlı değildir. Dini lider sadece kendi toplumu ile sınırlı değildir. Onlar maalesef dini liderlikle, milli liderliği aynı görüyorlar. Kendilerini Milet başı olarak görüyorlar. Dini liderlik olarak siyasetin dili kullanılmamalı. BM’deki konuşmamda da bunu söyledim. Müzakereciler var zaten, onlar siyasetin dilini kullansınlar. Ama bizim din dilini kullanmamız lazım. Din dili ayrım yapmaz, sadece insana bakar. Bu dilin kullanılması için uğraşıyoruz. Onlarda da ciddi bir sorgulama süreci başladı.

“Ötekileştirmenin aşılmasını hedefliyoruz”
Soru: Ne amaçlıyorsunuz peki?
Atalay: Ötekileştirmenin aşılmasını kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Politik bağlamda siyasetin içinde olmamalıyız, ama siyaseti kolaylaştırıcı olmalıyız.

“Kıbrıs Türkü kendi tarihini bilmiyor”
Soru: Kıbrıslı Türklerin din baskısı ile sosyolojik istismara uğratıldığı doğru mu? Son yıllarda artan bu endişenin haklılık payı yok mu?
Atalay: Bahsettiğiniz tarzdaki tehdit algısı dönemsel olarak ciddi şekilde belirli zamanlarda yansıtılır. 1985’ten sonraki dönemde çok daha fazla vardır. 28 Şubat sonrasında çok vardır. Çünkü bu Türkiye ile eşgüdümlüdür. Kıbrıs Türk toplumu, 1960’a kadar İslam’la ilişkisinde tam tersine kendini Müslüman topluluk olarak tanımladı. Eskiden cuma namazına Kıbrıs’ta çocuklar zorunlu olarak giderdi. Sizleri şöyle suçluyorum ve sitem ediyorum, Kıbrıs Türkü kendi tarihini bilmiyor. Herkes kendi tarihinin Kıbrıs tarihi olduğunu düşünüyor. Diyorum ki, Kıbrıs Türkü din-diyanet gibi konularda kendi tarihine dönecek olursa kimseye muhtaç değil, Hala Sultan burada… Türkiye’de son derece önemli mevkilere gelmiş dini liderler yetişti. Burada sadrazamlar yetiştirilmiştir.

“Kimse yeni bir mühendislik faaliyeti yapamaz”
Soru: Din üzerinden Kıbrıslı Türklerin sosyolojik yapısının tehdit altında olduğu endişeleri var… Özellikle son yıllarda daha da artış gösterdi.
Atalay: Ne AKP’nin ne de başka bir yapının, Kıbrıs Türk toplumunu bu ilişkiler çerçevesinde yeni bir mühendislik faaliyetine tabii tutma imkanı yoktur. Böyle bir potansiyel artık yoktur.

“Türkiye de dahil söylendiği tarzda bir dönüşümü zorlama imkanı mümkün değildir”
Soru: Böyle bir potansiyel yok diyorsunuz, ama son yıllardaki bazı karar ve gelişmelerle bunun zemini hazırlanıyor gibi…
Atalay: İnsanların kendi düşüncelerini yaymakla ilgili fikirleri olabilir. Bu düşünce özgürlüğü çerçevesinde de olabilir. Fakat Kıbrıs Türk toplumunu bu aşamadan sonra, bugünün şartlarında yapamazsınız. Parasal ilişkiler ne olursa olsun, toplumun bilgi kaynakları, gazeteleri okuyorsunuz, net olarak tepki koyacak bir zemin var. Hiçbir ülkenin, Türkiye de dahil söylendiği tarzda bir dönüşümü zorlama imkanı mümkün değildir.

Soru: Külliye inşaatı, cami sayısının artması… Bunlar için ne söyleyeceksiniz? Kıbrıs Türk toplumunun içinde bulunduğu endişeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Atalay: Bu doğru değil. Üretilen korkular olduğunu düşünüyorum. Artan dini dersler deniliyor. Buna örnek verilebilir mi… Kuran Kursları deniliyor. Bizde Kuran Kursu yok.

Soru: Peki ama neden şimdi Kıbrıslı Türklerin dine olan yaklaşımı tartışılıyor ve sorgulanıyor?
Atalay: Türkiye’nin 1955’ten sonra buradaki siyasetin o zamanki Türkiye Cumhuriyeti’nin bürokratik elitinin hükümet ile olan kavgalarının takip edilmesi sonucunda burada öğretmen ve askerlerimizin o dönemdeki yönelimleri ile ilgili… Türk toplumunun 1955’ten sonra en önemli yönlenme ve yönlendirilme kaynağı Türkiye Cumhuriyeti oldu. 1960 anayasasına bakın, orada ilk defa Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı ile entegre ettiler. Cuma namazının zorunluluğu 1960 Anayasası ile kaldırıldı. 60’tan sonra Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’na entegre olduktan sonra çocukları cuma namazına götürme zorunluluğu kalktı. Türkiye’de din-devlet ilişkileri nasıl şekilleniyorsa, burada da öyle şekillendi. Asıl sorunu o süreçte aramak lazım. Kıbrıs Türk toplumunun genel yapısı, genel tarihsel arka planı Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı ve tarihinden apayrıydı. 1955’ten sonra tamamen entegre olduk. Kıbrıs Türk toplumu, solu-sağı fark etmez özellikle 1955’ten sonra birebir zihinsel şekillenme bağı da kurdu. Dinle ilişkilerin çerçevesi de 1955’ten sonra, 1960 ile kurumsal olarak kurulması ile bugünün Türkiye’sinde temsil edilen yaklaşımda aranmalı…

“Müslüman bir toplumda Kur’an öğrenmek kadar doğal bir şey olabilir mi…”
Soru: Külliye üzerinden verilmek istenen dini eğitim ve bunun yarattığı tartışmalar konusuna ne düşünüyorsunuz? Neden bu kadar endişe ile yaklaşılıyor bu konuya?
Atalay: Kaygıları verilerin önünde tutuyoruz. Fısıltı önemlidir. Toplum çok kaygılı bir toplum. 1997’ye kadar kim Kur’an öğrenmiş önemli değildi, kimse bakmazdı. Kıbrıs’ta kılık kıyafet de çok önemli değildi, insanlar aldırmazdı. Batı tarzına bir algılayış vardı. Sonradan bu tepkiler daha belirgin öne çıktı, korkutur oldu. Kıbrıs Türk tarihinde her zaman Kur’an öğretilmiştir. Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin isminin geldiği yer nereden kaynaklanıyor biliyor musunuz,1932’deki ilahiyat okulundan kaynaklanıyor. Türkiye’de o zaman ilahiyat okulu yoktu, ama Kıbrıs’ta vardı. Ne zaman bu tip okullara karşı olundu. Kur’an öğrenmenin yasal olarak bir sakıncası var mı… Müslüman bir toplumda Kuran öğrenmek kadar doğal bir şey olabilir mi…

“İmamlar Türkiye’den gelmemeli… İthal ettirmeyin”
Soru: İmamların çoğunun Türkiye’den gelmesi de eleştiriliyor… Neden Kıbrıs’ta din adamı yetiştirme konusunda bir talep yok?
Atalay: Çok yanlış bir şey yapıldı, 1974’ten sonra İmamlar Türkiye’den getirildi. Toplumla bu insanların kültürel farkları vardı. Uzun süre de kalmadılar. Kıbrıs Türk toplumunun farklı bir kültürel kimliği var, bu kimlik içinde bütün kurumların, özellikle din kurumunun mutlaka burada yetişen insanlardan buranın eğitimi ile olmalı. Türkiye’den gelmemeli… Temel kadro mutlaka Kıbrıs’tan yetişmeli… Kıbrıs’ta kendi okulu açılsın. Şu anda kadrolayacak görevli sayım hala çok eksiktir. Eğer biz yetiştirmezsek, bunun dışarıdan gelmesine neden olursunuz. Bana bile ithal müftü yaftasını kullandılar. İthal ettirmeyin. KKTC bursu ile okumuş ilk müftü benim. Türkiye’den geldiğim için de böyle bir eleştiri oldu.

“Kiliselerin yerine cami yapılmalı”
Soru: Neden sürekli yeni cami inşaatı yapılıyor? Bu kadar gereksinim mi var?
Atalay: 1949’da 300 cami vardı. Bizdeki cami sayısı şu anda 149’dur. Kiliseleri kullanmak da doğru değil, o da ayrı bir şey. Kilise ile birlikte 192’ye çıkıyor bu sayı… Hala gereksinim olan yerler var. Nüfus olarak baktığımızda 300 cami varken nüfusu 1950’de 80-100 bin arasıydı… Bugün ise 300 bin nüfus var, üç katı… Aslında buna bağlı olarak cami sayımız o zamanın rakamının 3’de 2’si durumunda…6 katı olması lazım, böyle bir mantık olmaz ama… Neticede burada sürekli cami yapılıyor iddiası da doğru değil. Kiliselerin yerine tamamen cami yapılmalı. Kiliselerde ibadet etmemeliyiz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar