Niçin rejim değişikliği? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Niçin rejim değişikliği?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

“Köşeci” refiklerim de fark etmiş olacaklardır. Müzakerelerin rölantiye yattığı yerde Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın işlevi  (eğer kendi görev anlayışından kaynaklı çabası da olmasa) güncelliğini kaybeder.

Zaten Anayasamızda da Cumhurbaşkanlarına büyük yetkiler tanınmamıştır. Nitekim “Cumhurbaşkanı 102. Maddede  “Devletin başıdır” denmesine karşın, 103. Maddesinde de (ne biçim tanımsa)  “Sorumsuzluğu ve  sorumluluğu” vurgulamasında “görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu değildir. Cumhurbaşkanı ile birlikte imzalanan kararnamelerden, imzası bulunan Başbakan ve Bakanlar sorumludur” denmektedir..


Böyle bir “yetkisizlik” söz konusu da oldu muydu eğer Rum tarafı ile müzakereler kesintiye uğrarsa espri olsun diye yazıyorum, Sn. Cumhurbaşkanı işsiz kalır!

NİTEKİM son günlerde Elektrik Kurumu ile  tavan yapan ve “üçlü tarifesiyle zamları” halk katlarında kıyasıya eleştirilen Kıb-Tek Yönetimi karşısında, “Devletin başı” olmasına karşın “yetkileri” daraltılmış Cumhurbaşkanı tutun ki (tabi sırası geldiğinde devreye girecek de) gelişmeleri olayın dışından izlemek zorunda kalmaktadır..

OYSA Cumhurbaşkanlığı “makamı” mesela Hükümetin tayin ettiği bir “devlet kurumu” esamesinde değildir..

Aksine “müzakereler süresince “tek yetkili müzakereci” olarak kendisinin saptadığı “kadrosuyla” örneğin Rum tarafının Cumurbaşkanı Anastasiadis ile görüşmekte hatta Denktaş ve Talat dönemlerinde olduğu gibi tüm Kıbrıs halkının dolayısıyla devletin siyasi kaderiyle ilgili  karar verecek kadar da yetki sahibidir.

TABİ hatırlatmam gerekir.  Anastasiadis Rum halkının kâğıt üzerinde saptanmış Cumhurbaşkanı değildir ama. Ayni zamanda “yürütmenin” yani icraatın da “başıdır.”

Rum Meclisi yanı sıra  memleketin ulusal çıkarlarını bütünsellik ve barışçı uzlaşılarda sağlamak için de her kesimden seçilmişlerle temsilcilerden oluşan “Ulusal Konsey”in de başıdır..

BAŞA dönüyorum:  Bunları anımsamamın nedeni (zaten anlaşılıyor) KKTC’nin rejim değişikliğine ihtiyacı olmasıdır. Yani “Başkanlık Sistemine” geçilebilinmelidir.

Çünkü zırt pırt hükümet değişiklikleriyle KKTC değişmiyor, yenilenmiyor! Aksine her gelen hükümetle birlikte (ki artık dört tane siyasi parti ile ancak ve ucu ucuna kuruluyor) biraz daha yozlaşıp “iş yapamaz, üretemez” hale geliyor!

BU kısır döngü bir erken seçim olsa yine değişmeyecek..

Kıb-Tek gibi sorunlar büyüyerek yine devam edecek..

Kurumların yanlarına   aldıkları sendikaları halka ve devlete  yine umacı  korkuları salacak.. Ve ilahi…

Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir makam, kuruluş, tröst, kartel,  siyasi parti devletten daha büyük ve güçlü olamaz. KKTC’e bir daha bakıyorum, “ben hepsinin başıyım” diyor ama hepsine de yenik düşüyor.. Sonunda dayanamayıp “halkın oylarıyla işbaşına gelmesine karşın, seçimsiz sepetsiz gidiveriyor! Böyle gidiş olmaz ama!                                                     **********

MÜZAKERELERDEN  SONUÇ BEKLENİYORSA…

Bilir misiniz, Kıbrıs sadece korsan, eşkıya, hırsız yada kendi adıyla müsemma eşeklerle ünlü değildir. Filozofu bile vardır.  “Kıbrıslı Zenon.”

Bu da nereden çıktı diyebilirsiniz? Geçen gün Rum basınında gözüme çarptı. “Kıbrıs sorunu” deniyordu, “hiçbir yerin ortasında bulunuyor!”

Ben siyasi sorunla Türk tarafının kafayı yediğini zannederdim! Pöö, meğer Rum tarafı beter olmuş! Öyle laflar ediyorlar ki “filozofluk!”

Nitekim “bir sorun nasıl hiçbir yerin ortasında bulunur” diye düşünürken az kalsın ben de kafayı yiyecektim..       Sonunda bizim Hala Sultan türbesinin üzerinde muallakta (boşlukta) durduğu rivayet edilen taş” aklıma geldikte “neden olmasın dedim!

Ancak yukarıda da “artık Başkanlık sistemine geçelim dediğime nazire şu “müzakereleri” de bir formata bağlayalım diyorum..

Yani müzakereler “boşluklar” üzerine değil, “sonuca varacağı” temeller üzerine otursun… Bunun için masaya oturmadan önce atılması gereken adımlar  şunlar olmalıdır.

Bir: Rum tarafı evvel emirde zaten masada görüşülen “iki devletli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı” çözüm modeli esasında Kuzey’de bir Türk Devleti olduğunu kabul edip tanıdığını açıklamalıdır..

İki:  Bu bağlamda  hemen ambargolar kaldırılmalı, Türk tarafının hava ve deniz ulaşımı serbestçe başlamalıdır.

Üç: Kuzey Türk devletinin AB üyeliği süreci başlatılmalı,  müktesebata uygun plan ve programlar yürürlüğe girmelidir.

Dört: Bu siyasi tanınma ve gelişmelerle AB üyeliği çalışmaları paralelinde adadaki “Türk ve Rum devletleri” müzakerelere başlamalı, siyasi ve sosyoekonomik yönlerden hangi konularda “iş ve güç birliği” yapılacağını saptayıp, “anlaşmalara varmalıdırlar… Çünkü:

Biri tanınmış, öteki “illegal” iki devlet arasında müzakere olmaz!

Biri  BM’le AB’ye üye, diğeri sadece TC’nin tanıdığı  devlet oluşta kalmışlıkta müzakere hiç olmaz!

Biri dünyaya açık dilediği devletle anlaşma yapabilen, diğeri ambargolu, sınırlarından başını bile uzatamayan bir devlet arasında  hiç mi hiç  müzakere olamaz!

Bu nedenle Rum tarafı Kuzey Türk Devletini tanımadan müzakerelerden tırnaklık çözüm umudu beklemek mümkün değildir..                                                                                                    **********

KISACA TAKILDIĞIM: (TÜK DENETLENSİN!..)

Geçen gün Tarım Bakanı Şahali’nin Kıb-Tek gibi derdi davası bitmeyen bir başka kurumumuz olan (vakti zamanında elindeki zahireyi zamlanacak diye özel sektöre satan)  Toprak Ürünleri Kurumuyla ilgili Meclis’teki konuşmasına takıldıydım!.

Şahali “çok hoyratça kullanıldığını” söylüyor ve “ilk kurulduğu günden bugüne kadar geçen süresi denetlensin” diyordu.

Merakla bekliyoruz efendim!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar