“Müzakerelerin” hikâyesi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

“Müzakerelerin” hikâyesi

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Niçin çözüme ulaşılamadığı, iki ile ikinin dört ettiği kadar şu gerçeği çakmaktadır:

“Çünkü tanınmış bir dünya devleti ile ambargolar altında dünyadan tecrit edilmiş tanınmamış bir devletin müzakerelerde   eşit koşullarda olmaları mümkün değildir!”  


Soruna neresinden yaklaşırsanız yaklaşın.. Mesela “tanınmış devlet” oluşunun avantajını elinde tutan Rum tarafı 45 yıldır “siyasi tanınmışlığa” ulaşamamış KKTC karşısında her zaman güçlü ve avantajlı olmuştur. Nedeni de pek “çoklar” yanında asıl şudur:

1974 harekâtının mutlak galibi durumundaki Türkiye maalesef 1974’den bu yanadır “garantör ülke” olmasına karşın, adadaki askeri varlığının meşruiyetini kabul ettiremedi! Hâlâ Rum’un Kuzey’deki mülkünü işgal altında tutan  ülke konumundadır..

HER ne kadar Barış Harekâtından hemen sonra Denktaş ile Kleridis arasında varılan mutabakat sonucunda ada Kuzey Türk ve Güney Rum bölgeleri olarak ayrılmışlarsa da aradan geçen 45 yıla karşın ne iki halk ne de Rum yönetimi ile Türkiye arasında “mahsuplaşma” olamadı!

Bunun  yerine her iki taraf da “zamanı” kullanarak ve bir birlerini geçen zaman içinde “dize getireceklerini” umarak  birbirlerinin devletlerini tanımadan “iki bölgeli federal çözüm için müzakereler başlattı!”

SORUNUN “cırlayan” yanı da Kuzey Türk devletinin, Güney’deki devlet karşısında “tanınmamış”  oluşuyla başlayan  müzakereler oldu!

 İstemeden ve mecburiyetten oturduğumuz masada her daim “dünyanın tanıdığı Rum devleti karşısında, Kuzey’i işgal eden  tanınmamış illegal Türk devleti oluşun çaresizliğiyle açmazlarını yaşadık!”

BUNLARA karşın bu siyasi süreci ağır aksak bugünlere kadar  getirmeyi  başarmışsak, bunun tek nedeni Türkiye gibi güçlü bir ülkenin korumacılığında olmamızdır..

Ancak askeri yönden sağladığımız bu güvence yazık ki  müzakere masasına yansımamış, aksine o masadan “Rum tarafının isteklerini kabul etmediğimiz için hep mağlup ayrılmışızdır!

“Mağlup” diyorum çünkü Rum zaten tanınmış devlet oluşunda hiçbir şey kaybetmezken, Türk tarafı olarak biz kamburumuzda ambargoları da taşıyarak  Kuzey’in tutsağı olmayı bile kıramadan sadece zaman içinde geçen günlerimizi kurtardık! Tutun ki can güvenliğimizi!

Bundan sonra ne mi olur? Eğer müzakereler ayni minval böyle devam edecek olursa kim bilebilir ki?                                                                                                                                **********

İNSANLAR SUÇLU! YA DEVLET?

Eğer Sn. Erhürman neden yağan yağmurlar nedeniyle bazı yörelerimizde oluşan ve sele dönüştükleri için “bereket” olmaktan çıkıp felaket haline gelmelerinin nedenini o yörelerdeki köylülerle, çiftçilere, sıradan yurttaşlara  sorsaydı,  “bin ah” işitecekti!

Ne var ki kendileri bu ülkenin, işte bu  doğasal sorunlarıyla da ilgili olmaları gereken, devlet tarafından memleketin imar iskânı konusunda resmen tescilli yetkili olan, ayni zamanda “örgütlü” mimar mühendislerimizi de yanına alarak afet bölgelerinde incelemelerde  bulundu..

Bu afet konusunda o yetkili ve sorumlu “mimar mühendislerimiz” de dediler ki  Sn. Erhürman’a,  “evet insanlarımızın hatasıdır ki bu  felaketlere düçar olduk!”

PEKİ bu “insanlar” eğer Güney’den gizlice Kuzey’e geçip “yağmurlar yağdı mıydı hayatımıza malımıza zarar versinler diye doğayı tarumar eden düşmanlarımız  değillerse, aydan mı geldiler?”

Hangi “insan elinden” söz ediyoruz? Ki ne mübarek ellerdir ki bu eller:

Narenciye bahçelerinin her yıl biraz daha yok olması onların marifetidir!

Memleketin  imar iskânının canına okuyan çarpık yapışlaşma onların marifetidir!

Hayvancılık sektörünün iflasıyla pahalı et onların marifetidir!

Çevre kirliliği trafik sorunları onların marifetidir!

Memleketteki tüm illegal olaylar onların marifetidir! Falan…

Yani bu KKTC dediğinizin eğer “insanları” olmasaydı,  midyenin göbeğindeki inci olacaktı!..

EVET!.. Yağan yağmurlarla birlikte eğer KKTC felaketi yaşadıysa elbette bunun sorumlusu “doğayı kendi çıkarları için bencilce tahrip eden  insanlardır..”

Fakat o insanlar  ayni zamanda KKTC yurttaşıdırlar! Başta anayasal nizam olmak üzere “kanunlarla”  sarmalanmış, müeyyide altına alınmışlardır.. Bu nedenle ne “keyfi” davranabilirler ne de “istediklerini” yapabilirler.. Devletin yasalarına uymak zorundadırlar…

OYSA çok kısaca sözü edilen sel felaketleri neden oluştu?

Gidin kırsal kesim insanları size söylesin.. Ki söylenmedik nesi kaldı ki? Dere yataklarına yapılan inşaatlardan bozuk yollara, yılların alt yapı ihmalkârlığından kaynaklanan ve   felaketlere davetiye çıkaran sorunlara kadar!

TEK suçlu çıkardığı yasaları çalıştırmayan devlettir!

Denetimlerini yapmayan  siyasi iktidarlardır!

“Bırakın yapsınlar bırakın gitsinler” diyen Bakanlar, bakanlıklardır!

İki paralık oy uğruna popülizmi azdıran siyasilerdir…

HATIRLATALIM; Siz ne diyorsunuz?

45 yıldır Kuzey’e “vatan diyemeyen nesiller yetiştiriliyor bu ülkede!

45 yıldır bir gün çözüm olacak diye insanlar  kandırılıyor bu ülkede!

45 yıldır rant ekonomisiyle yaşanıyor bu ülkede!

45 yıldır (ne demokrasisi ne çok partili rejimi) 45 yıldır popülizm egemendir bu ülkede!

45 yıldır “devlet” olamayan devlet vardır bu ülkede…

…BEKLEYİN ki yağan  yağmurlar “bereket” olsun! Şükredin ki gökten taşlar yağmıyor!Fakat KKTC’ye sahip çıkmazsak biline ki aklımız başımıza gelsin diye o taşlar da yağacak bir gün göklerden!

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar