1963 Ulus Faciası - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Mayıs 11, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

1963 Ulus Faciası

Şenay ÇelikkayaŞenay Çelikkaya

Kentler de insanlar gibi canlı organizmalar olarak kabul edilir ve tıpkı insanlar gibi bellekleri vardır. Geçmişte yaşanan acı tatlı her olay kent belleğini oluşturur. Yaşanan felaketler de kentlerin kimliğinin bir parçasıdır. Tarih, psikoloji, sosyoloji, şehir planlaması gibi pek çok bilim dalına ışık tutar kent belleği.

İlginçtir;1963’teki uçak kazasını Ankaralıların çoğu bilmiyor. Bir rastlantı sonucu öğrendiğim zaman çevremdeki insanlara bu olay hakkında ne bildiklerini sordum. Aldığım yanıtlar şaşırtıcıydı. Büyük çoğunluk bir şey bilmiyordu; diğerleri de sadece bir “uçak kazası” olarak yüzeysel bilgi sahibiydi. Oysa bu uçak kazası çok sıra dışıydı ve insanların çoğu yaşadığı şehrin geçmişini bilmiyordu. Neydi bu uçak kazasını sıra dışı yapan ayrıntılar?


  • İki uçağın havada çarpışıp şehir merkezine düşmesi dünya havacılık tarihine geçmiştir.
  • Uçak kazalarına sebep olan kötü hava şartlarının aksine o gün Ankara’da hava şartları son derece iyiydi.
  • Yerde olup da ölenlerin sayısı uçaktakilerin beş katından fazlaydı.

Yıl 1963, 1 Şubat. Günlerden Cuma. Ramazan ayının ilk günü. Türkiye’de Ramazan ayları renklidir. O dönem Ankara’nın alışveriş merkezi olan Ulus’a insanlar akın akın gelmişti. Pide kuyrukları, halden sebze, meyve ve balık alanlar, tatlıcılardan güllaç hazırlatanlar… Ulus Meydanı ve Anafartalar Caddesi şehrin en işlek yerleriydi ve birçok kurum ve bankalar da bu bölgede bulunmaktaydı. Ayın biri oluşundan dolayı emekli maaşını almak için gelen emekliler de katılmıştı bu kalabalığa. Esnaf Ramazan bereketinden mutluydu ve yüzü gülmekteydi. Ulus’ta renkli ve coşkulu bir gün yaşanırken, diğer tarafta kader sessizce olacakların tekerini döndürmeye başlamıştı.

Etimesgut 12. Hava Ulaştırma Üst komutanlığının pist alanından, içinde iki pilot ve bir telsiz operatörü bulunan Çubuk 28 Douglas C47 askeri nakliye uçağı saat 16:10 sularında havalanmıştı. Çubuk 48 ağır ve cüsseli bir uçaktı. Her iki kanadındaki yüksek güçlü pervaneleriyle son kez gökyüzündeydi. Ankara üzerinde kör uçuş denen bir eğitim uçuşu yapmak için havalanmışlardı. Nitekim bir şeyler yanlış yapılmıştı. Esenboğa’daki kuleyi varlıklarından haberdar etmemişlerdi.

Gelelim yolcu uçağına. Ankara’ya gelecek olan Middle East Airlines (MAE) şirketine ait Viscount tipi Sedar isimli yolcu uçağı on bir yolcusu ve dört mürettebatıyla birlikte ilk durağı olan Lefkoşa aktarmasını yapmış ve rotasını Ankara’ya çevirmişti. 16:10 civarında Ankara’ya giriş yapan uçağın pilotu, Esenboğa kuleye normal uçuş yaptıklarını, Ankara üzerine temas ettiklerini ve 6500 feet’e alçalışa geçtiklerini bildirmişti. Hava berrak ve güzeldi bu yüzden de Pilotlar görsel uçuş protokollerine geçmişlerdi ancak onlar da bunun bilgisini Kuleye vermemişlerdi. Yolcular yaşam yolculuklarının sonuna geldiklerinden habersizdi, diğer yanda hostesler iniş için hazırlanıyorlardı. Görünüşte son derece sıradan bir uçak yolculuğuydu.

Saat 16:12’de ve yaklaşık 7000 feet irtifada birbirinin farkında olmayan iki uçak, kaderin en acımasız rastlantısıyla havada olağanca güçleriyle birbirine kanatlardan çarptı. Havada bir ateş topu oluştu ve yerdeki bütün binaların camları patlamanın etkisiyle sarsıldı. Havada parçalanan uçaklar Ulus’un sokaklarına ve bazı binaların üstüne düştü. Yolcu uçağının sol kanadı kopmuş, gövdesinde kocaman bir delik açılmış ve Ticaret Han’ın üzerine bomba gibi düşmüştü. Yakıt tankından saçılan, aslında zor tutuşan ancak tutuştuğu zaman da kolay kolay söndürülemeyen JP-4 jet yakıtı, hava gazı borularının patlamasıyla basınçlı bir alev topuna dönüşmüş ve önüne çıkan her şeyi adeta yutmuştu. Hükümet Caddesi ve Anafartalar Caddesinin kesiştiği yollar ve kaldırımlar, işyerleri cehenneme dönmüştü. Ulus alev alev yanıyordu. Arap uçağının yanan parçaları İstanbul Bankası’nın giriş kapısının önüne düşmüş ve alevler bankanın tek kaçış kapısını tıkamıştı. Dört bir tarafı güvenlik önlemi olarak demir parmaklıklarla çevrili bankadan, içerideki çalışanları ve müşteriler dışarı çakamamış, dumandan boğularak ve yanarak ölmüşlerdi. Bu ayrıntı acil çıkış kapısı ve yangın merdivenlerinin nasıl hayat kurtardığının da acı bir kanıtı niteliğindedir.

Türk Hava Kuvvetlerine ait uçak ise, Bentderesi Yenihayat Mahallesi, 3. Sokaktaki 116 ve 117 numaralı evlerin üzerine çakılmış, telsiz operatörü, çarpışma sonrası paraşütle atlamaya teşebbüs etmiş ve ne yazık ki, Yenihayat Mahallesindeki 26 numaralı evin üzerine düşerek yaşamını yitirmişti.

Bu faciada ölenler arasında Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi Rıza Mukhtar’ın eşi ve çocukları da vardır. Facianın bilançosu çok ağırdı. İnsanlar, dükkanlar, ofisler, bankalar, mağazalar, otomobiller alev alev yanmıştı. Yolcu uçağındaki 11 yolcu ve 4 mürettebat ile Çubuk 28’deki 3 askeri personel ve 102 Ankaralı olmak üzere toplam 120 kişi bu faciada yaşamlarını yitirdi. Ankara’daki bütün eğlence yerleri, sinema ve tiyatrolar matem nedeniyle kapatılmış ve radyoda ise gün boyunca sadece klasik müzik çalınmıştı.

Olay sonrası her iki tarafın açmış olduğu tazminat davalarında önceki raporlarda her ne kadar Türk Hava Kuvvetlerine ait uçağın Esenboğa kuleye VFR şartlarda uçtuğunu bildirmemesi nedeniyle asli kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, kesin rapora göre Çubuk 28’in kazanın oluşumunda %20, Viscount’un %80 kusurlu olduğu tespit edilmişti. Bu olaydan sonra bir daha başkent üzerinde eğitim uçuşu yapılmadı.

Bu uçak faciasını sonradan öğrenen birisi olarak mezarları ve bir anıt dikilip dikilmediğini araştırdım; Cebeci Asri Mezarlığında ölenlerin anısına bir kaide yapılmış olduğunu öğrendim ancak hem ölenlerin mezarları hem de ne olduğu anlaşılmayan kaide bakımsız haldeymiş.

Bir ülkenin başkentinde yaşanan bu acı olay, tarihin akışı içinde hem kentin belleğinde hem de insanların hafızasında adeta silinmiştir. Dünyada ise durum farklı, kent bellekleri korunuyor, geçmişte yaşanmış acı ve dram dolu olaylara bile sahip çıkılıyor. Ölenler anısına anıtlar dikiliyor, filmler ve belgeseller yapılıyor. Anıt dikmekle ilgili karşıt görüşler olabilir ancak bu faciada ölenlerin anısına bir saygı ifadesi olarak sade ama anlamlı bir anıt yapılması kent kimliğinde eksik kalmış bir parçayı tamamlayacağına inanıyorum. Unutmak, konuşmamak, hatırlamamak kentin belleğine zarar vermektir.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar