Şu anda da Tatar Hükümeti Koronavirüs olayını, “başarısızlıklarını” haklı göstermenin fırsatı olarak kullanılıyor olabilir mi? En azından “kamıflaj” olarak, evet!
Şöyle ki muhalefetin “ne yaptın” sorusuna bile cevap vermeme hakkında, “şimdi hesap sorma değil, birlik beraberlik zamanıdır” diyerek” olayı “vatan millet” meselesine getirmek hakkında!
“Zaten kimselerin de bir şey sorduğu yoktur” diyecektik ama geçen hafta uzun bir sıskunluktan sonra baktık ki “sordular!”
Çünkü söylemeye hiç gerek yok, aradan bir ayı aşkın süre geçti ama bu süre içinde “koronavürüsten sonra ne olacak” sorusuna hâlâ cevap verilmedi..
NİTEKİM geçtiğimiz hafta bir Tv. programında halen “KKTC ekonomisinin saç ayaklarını oluşturduğu farzedilen sektörler “Birliklerinin” Başkanları; Ersin Tatar’a sordular ve pekalâ da cevaplarını aldılar… Ha! İnanıp inanmak hakkı “mahfuz” tutulurken! Çünkü Kıbrıs Türk halkının ömrü “vaat edilen cennet mekânlarla geçti ama bu güne kadar kapısına bile yaklaşmak nasip kısmet olmadı!
***
KONUYA döneyim: Geçen hafta ülkenin “ekonominin lokomotifleri” olarak kabul edilen “İnşaat Taşeronları Birliği,” “Sanayi Odası,” “Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası” gibi sektörlerin “Birliklerinin” Başkanları bir Tv. Programında, Başbakan Tatar’a sorular yönelterek, “4 Mayıs’ta bazı işletmelerin yeniden hizmete başlayacakları” haberlerini değerlendirirlerken, önerilerde de bulundulardı..
…ÇOK özetle aktarmam gerekirse “Sanayi Odası, İnşaat Taşeronlar Birliği, Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası Başkanları, önceleri dört beş ay süreyle sıkıntılar yaşanacaksa da tutun ki “ehveni şer” olması gereken kaçınılmazlıkta, “Koronavirüsten” önce nerede kalındıysa oradan faaliyetlere başlanmasını tavsiye ettiler..
Hatta İnşaat sektöründe çalışırken, virüs nedeniyle dıştan gelen işçilerin gittikleri ülkelerinden yeniden dönmelerinin sağlanması da öneriler arasında yer aldı.
TABİ tüm bu”sektör” temsilcilerinin ortak paylaşımları “önce sağlık” olarak vurgulandı. “Tedbir elden bırakılmamalı” dendi.. “Hatta Devletin şu bin 500 liralık katkısı da devam etsin” temennilerinde bulunuldu..
***
BAŞBAKAN Tatar’ın sorulara verdiği cevapları ayni zamanda “bundan sonrasının plan ve programlarının da yol haritasını belirliyordu..” Hedef İki ana unsura dayandırılıyordu: Bir, “henüz Virüs tehlikesi geçmedi çok temkinli olunmalı!..” İki: (Çok önemli sorun olan “bütçe” ve “Virüs’ten sonra ne olacak” sorusuna verilen cevaptı: Başbakan Tatar bu konuda da temkinli konuşuyor ve şu cevabı veriyordu: “Gelirlere bakılacak!” Ki bugüne kadar KKTC Bütçelerinin “yerli gelirlerle” dengelendiğini ne gören oldu ne işiten!”
Tabi araya şunu da sıkıştırdı: “Vergiler adaletli olmalı. Çok kazanana hemen vergi diye saldırmak doğru değil…”
***
YUKARIDA bir değerlendirme yapmaktan çok, “özet” anlatımla da olsa zaten medyada ayazlanan ve çoğu kişinin işitip okuduğu için bildiği Başbakan Tatar’a sorulan sorulara ve cevaben açıklamalarına neden takıldım?
ÇÜNKÜ Sn. Tatar söz konusu açıklama ve sorulara verdiği yanıtlarında “yaptık ettik” demedi! Hâlâ yapacağız edeceğiz trendinde konuştu!
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilirken belli oluyor ki kimseleri üzüp sıkmak istemiyor!
VE bir şeyi daha öğrendim: (Biliyordum ama tekrar edeyim.) Sn. Tatar Türkiye’nin 750 milyonluk katkısından söz ederken bir kez daha adeta yakınarak, “650 milyonu Güvenlik Kuvvetlerine gitti” dedi..
…Doğrusu “hediye etseler bu ülkede değil Başbakan, Cumhurbaşkanı bile olmak istemezdim!
HA son söz mü? Bundan sonra da eğer Türkiye KKTC’i ayağa kaldıracak belirli miktarda parasal katkıda bulunmazsa, çok çekeceğiz!
***
MUSTAFA DOĞRUSÖZ…
Şu kadar yıllık üstelik Basın Şeref Kartı sahibi gazeteciyim ama bugüne kadar kimselere “gazeteciyim” demedim o “kartı” da hiç kullanmadım!
Zaten Lefkoşa Krallığı Mağusa dükalığında yaşayan “beni” hiç kendilerinden saymadılar.. Tutun ki ben Tarzan gibi “yabanda” kalakaldım ki kendim çaldım kendim oynadım…
Şimdi arkasından sevgi ve saygısıyla “andığım” Doğrusöz’le bunların ne alakası var diyeceksiniz. Söyleyim.
Mustafa Doğrusöz’le birlikte üç dört defa ayni gazeteciler grubuyla Türkiye’ye gittik. O zaman Elçilikte bir bayan Basın Ataşesi vardı. İkide birde ne yapar eder, bahaneler uydurur, biz gazeteciler taifesini uçağa tıkarak Türkiye’de falan filan yerlere gönderirdi.. Aslında gezer tozar yer içerdik!
Mustafa ile öyle tanıştıydım. O kadar sessiz ve sakindi ki az biraz kızarması için bam teline basmanız gerekirdi.. Ki gerçekten de “tasvip etmediği, beğenmediği bir olayla karşılaştığında” o suskun insan zaten boylu poslu ya bir “hiddet” haline gelirdi..
Bildiğim ve anladığımca kendine özgü görüşleriyle o da kendine bir “halk ve kalkçılık profili” yakıştırdıydı. Olaylara yukarıdan değil, hep aşağıdan bakar değerlendirmelerini de öyle yapardı..
(İki metre karelik çalışma odamın duvara asılı adı “kitaplık” denilen yerde camı kırık çerçeveli bir fotoğraf vardır.
Vakti zamanında Rahmetlik Demirel’i gazeteciler kafilesi olarak ziyaret ettiğimizin “hatırasıdır.. Ki Demirel o fotoğraflardan her birimize birer tane ulaştırdıydı, işte “kitaplığın rafında duran fotoğraftır o.)
Kimler yoktu o fotoğrafta? (Ayni fotoğraflardan Tolgay’la Akay Cemal’de de olacak. Keşke yayınlasalardı.)
Orada Mustafa Doğrusözle birlikte ve yan yana en önde çömelmişiz…
Uzun uzun bir daha baktım o fotoğrafa. Kimler gitmiş ne kadar kalmışız?..
Ha! Benzer yanımızı yazacaktım: Hiç izaz ikbal beklemediydi…
Doğrusöz’e Allah’tan biz kez daha rahmet, ailesine başsağlığı dilerim…