Hala DEVLET OLMAYA ÇALIİIYORUZ! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Mayıs 5, 2024
Köşe Yazarları

Hala DEVLET OLMAYA ÇALIİIYORUZ!

Eşref Çetinel

Uluslar “devlet” düzenine kolay gelmediler. İnsanların kabile bile değillerken başlayan birlikte yaşama, dayanışma bile bir içgüdünün sonucu olmalıydı. Çocuk yapma çoğalma gibi tabiatın bahşettiği o büyük mucizedir ki kabilelerden topluluklara, topluluklardan ulus devletlere kadar uzayan ve asırlarla ifade edilen bir süreçten geçerek geldik 21. Yüzyıla!

OKULDA çocuklara insanlık tarihini böyle anlatırlar. Ki bir “İlk insan” vardır bir de “evrimleşen” bugünün insanı vardır! Ve artık dünyada “büyüklü küçüklü ülkeler, ülkeler arası ittifaklarla savaşlar da vardır. Sonuçta tarihi süreç devam ediyor. Bir gün dünyada sadece bir iki devlet kalabilir yada birbirleriyle savaşa tokuşa bir son savaş ile dünyayı yok ederek insanlık tarihine son verilir!. NİTEKİM kim bilir? Kim bilebilir  bir zamanlar insanları ve ötesi tüm canlılarıyla varken, birbirlerini kıymaları yada doğasal afetler nedenleri sonucunda yok olup gitmiş ve artık cansız ve insansız kaç dünyalar vardıruzay dediğimiz kâinatta! Deli deli dönüp durmaktalar ki bir zamanlar yeşildiler, suları vardı şarıl şarıl akan, kuşları vardı öten.. Hatta belki bizim gibi insanları da vardı üzerlerinde yaşayan…


BU anlatılanlara “hayaldir” diyebilir misiniz? Ki bu adada biz de hayallerle geldik bugünlere. Şöyle: ***

EN SONUNCU sayfadaki tarihi safhayı anlatıyorum. Bu adaya bir fetih sonucu geldik TC’den. Geldiğimizde adada anavatanlarının Yunanistan olduğunu iddia eden bu nedenle Papazlarının da dürtüleri ile Kıbrıs’ı da Yunanistan’ın bir adası yapmak isteyen, bugünün kendilerine “Helen” diyen insanları yoktu! Levantinler vardı… Nitekim Osmanlı yeniçerileri adayı fethederken ”Rumlarla” değil, Venediklilerle savaştılardı! ***

TÜRK HALKI ise 1571 de bu adaya Anadolu’dan şilteleri, yorganları, çapaları kürekleri, orakları, tezgâhları ile göç ettilerdi.. Halis muhlis Osmanlı Türkleri Anadolu halkı olarak! Ve 551 yıldır da bu adada vardır..DİNİMİZİ dilimizi, örf ve adetlerimizi, bayramlarımızı; Müslüman Kıbrıslı Türkler olarak Türkiye’deki ırkdaşlarımız olan, Müslüman Türklerle birlikte devam ettiriyor, yaşatıyor, yaşıyoruz. Yani bu ada ne bir Rodos’tur ne de Meis! Ne de Girit adasıdır.

TÜRKİYENİN bir parçasıdır ve Kuzeyinde yine Anavatanı Türkiye sayesinde Kıbrıs’lı Türklerin savaşarak, kan dökerek, göç yollarına düşerek kurduğu bir yeni Türk Devletidir! ***

ŞİMDİ SADEDE GELEYİM:  1974’de Makarios’a yönelik darbe girişimi adanın resmen Yunanistan’a ilhakını da öngören bir girişimdi! Yine Türkiye devreye girdi ve sonunda adanın Kuzey-Güney olarak Türk Rum halklarının yeniden oluşturacağı iki bölgeli bir siyasi rejim yaratıldı.. Fakattt:

***

ARADAN 48 YIL GEÇTİ ve hâlâ Kuzey’de ne doğru dürüst bir Devlet olabildik ne de “siyasi ve ekonomik istikrar oluşturabildik.

Ankara elini üzerimizden çekse bırakın Güney’in anında ense kökümüzde bitmesini, bir dilim ekmeğe muhtaç hale geleceğiz!

(FAKAT: Utanma arlanmayı unutup gün yirmi dört saat Türkiye’yi Erdoğan’ı eleştirmekle de kalmayıp en galiz küfürlere boğanlar artık bu toplumda daha yüksek sesle konuşuyor yazıyorlar! Bu nankörlüğü geçiyor ve sadede geliyorum.)

***

RAHMETLİK DENKTAŞ KKTC’yi ilan etmesine karşın asıl hedefi TC ile “entegrasyona” gitmekti. Fakat KKTC’nin ilanı sonrası “Devletin siyasi yapısı ile bağımsızlığı statüsünde adanın Kuzey’inde yeni bir Türk Devleti oluşumu öne çıkınca TC ile iç içe geçirileceğini (sandığım) “entegrasyonu” ötelemek zorunda kaldı..

Dolayısıyla bıraktığı mirası olan KKTC kör topal yoluna devam ediyor ama artık “Allah acısın” diyorum! Ne açıktan yaptığı parasal yardımlar yetiyor ne üzerimize serdiği askeri güvencesiyle alt yapı yardımları…

İŞİMİZ GÜÇÜMÜZ Hükümet yıkıp hükümet kurmak, seçim üstüne seçim tazelemek.. Sonra sağa bakıp TC’ye çatmak, Sola bakıp Erdoğan’a takılmak. Fakat başlarını yukarı kaldırıp o engin semaya bakmak kimsenin aklına gelmiyor çünkü orada Allah var!

BİTİRİYORUM: (Ki hâlâ yazılarımın can sıktığını bildiğim halde yorumlarımı  az ve öz ifade edemiyorum!) Oysa ne diyecektim: “Evet TC ile siyasi ekonomik ilişkilerimiz vardır. Polisimiz askeri komutanlığına bağlıdır ve doğruya doğru KKTC de en iyi çalışan kurumumuz da Emniyet Güçlerimizdir.Büyük sorunumuz ise şudur:

***

BİZ KENDİMİZİ YÖNETEMİYORUZ! Devleti denetleyemiyoruz! KIB-TEK gibi bir saatte alınacak kararla sorunları çözülecek kurumları zapt edemiyoruz!

YATIRIM yapamıyoruz. TOHUMLARINI Çiftçiye sattığımız ürünlerini değerlendiremiyoruz! YOL yapamıyor, vergi toplayamıyor, rant ekonomisinin önüne geçemiyoruz! ‘VE aramızdaki 3. uyruklu insanları denetleyemiyor, esrar fuhuş, kaçakçılık gibi kanun dışı olayların ahtapot kollarında sıkboğaz oluyoruz! PAHALILIĞIN üstesinden gelemiyor, yöneticilerimiz ne yapacaklarını bilmediklerinden pahalılığı silinmez alın yazımız haline getiriyoruz!

ARTAN nüfusa ve araç gereçlere karşın hâlâ 1974’lerden kalma yollarla vaziyetleri idare etmeye çalışıyor ölümcül kazalara davetiye çıkartıyoruz vesaire…***

TÜM BU, “zafiyet” ne kelime, “alın yazısı” haline getirdiğimiz sorunlara karşı içimizdeki bazı kesimler bir yandan kurtuluşu Rum tarafı ile Federasyon çatısı altında yeniden birleşik bir Kıbrıs Devleti kurmak fikrine sararken; bazılarımız da Türkiye’nin bizi rahat bırakması çağrılarında yakamızdan düşmesi gerektiğini savunuyorlar! Ne büyük gaf!

KKTC ile birlikte 48 yaşına basmış insanlarımızla seksen yaşlarını orsa etmiş insanlarımızın sonunda “kendi Devletlerine biçtikleri takdir sadece bu olmakta: “Çaresizlikten kaynaklı teslimiyet!”

…İYİ ki varsın Ankara.. Yoksa nice olurdu halimiz!

***

KISACA TAKILDIĞIM: Melek abla dediğim rahmetlik halamın kızı Mağusa surlar içinde kadın terzisiydi. “Masura” dediğimiz iplikten iğneye kadar bir terzihanede olması gereken ne kadar araç gereç varsa hepsini Maraş’taki Rum yahut Ermeni dükkânlarından tedarik ederdik..

Dükkânda masura eksilse  annemle hemen Maraş’a giderdik. İğne satın alınacak dükkânımız bile yoktu! ***

VE BUGÜNLERE geldik.. Biz pahalılıktan yakınır, “kara bahtım kem talihim” şarkısını söylerken çarşılarımız Kuzey’e geçen Rum müşterilerle kaynıyor..

DENECEK ki “ne var bunda. TL ayvayı yediği için avronun alış gücü arttı Kuzey’den çok daha ucuza her bir şeyleri alıyorlar. Hatta bizim fiyatından yakındığımız domatesimizi hıyarımızı bile!”

BU YENİ alış verişten ülkeye ne kadar avro düştüğünü esnafımızın, üreticilerimizin döviz olması gereken bu paraları nasıl değerlendirdiğini bilmiyorum..

FAKAT Güney Rumun  Kuzey’deki alış verişlerine karşılık başta pahalılığın (tabi ki bizim için) devam etmesi… Hâlâ söz konusu pazarlarda bir fiyat anarşisi yaşanıyor olması… Ve onca alıcıya karşın fiyatlarda rekabet unsurunun olmaması… Ayni makastan çıkmış gibi tüm ürünlerin emtianın çoğunlukla rekabetsiz hep ayni fiyatlarla satılmasına… Doğrusu çok hayret ediyorum çok şaşırıyorum çok!..

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar