Alfred Dreyfus’tan Ahmet Altan’a - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Alfred Dreyfus’tan Ahmet Altan’a

Bekir AzgınBekir Azgın

27 Mayıs darbesinden bir ay önce öğrenci yürüyüşlerinde Turan Emeksiz öldürüldükten hemen sonra Milliyet gazetesinin “Taş” sütununda yazı yazan Çetin Altan makalesine “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” diye bir başlık atmış ve sütununu boş bırakmıştı. Yazarın en çok ses getiren yazılarından biri olmuştu.

Bugün benim  de canım yazı yazmak istemiyor. Ama ben sütunu boş bırakmayacağım. Çetin  Altan’ın oğlu olan ve “sübliminal mesaj” göndermekle suçlanan Ahmet Altan’ın  savunmasından seçkiler aktarmak istiyorum. Savunma bana Emile Zola’nın Dreyfus’u savunmak amacıyla kaleme aldığı “J’Accuse” (İtham ediyorum) yazısını anımsattı. Gazetelere birkaç cümlesi yansıyan savunma, sekiz sayfadan oluşmaktadır. Bazı bölümleri şöyle:


“… Biyografisinden Çağlayan Adliyesi’nde savcı olduğunu öğrendiğim İbrahim Çiçek, Mahmut Şevket Paşa suikastı üzerine bir kitap yazdı. O kitapta çok ilginç bir bölüm var. İttihatçılar, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’ya suikast yapılacağını öğreniyorlar. İlk yaptıkları iş, suikasttan sonra tutuklayacakları muhaliflerin listesini yapmak oluyor. Suikastı önlemiyorlar ve suikastten sonra o cinayetle hiç ilgisi olmayan muhaliflerini tutukluyorlar.

Bu savcı ve onunla işbirliği yapanlar da 15 Temmuz darbesinin olacağını öğrenince önce oturup tutuklayacakları muhaliflerin listesini mi yaptılar? O listede adım olduğu için mi ben hapishanede yatıyorum? Yüz yıl öncesini bir daha mı yaşıyoruz?”

“… ‘Mutlak korku’ başlıklı yazımda Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasaya uymadığını yazmışım. Yazdım çünkü anayasaya uymuyordu. Uymadığını ‘fiili bir durum’ olduğunu söyleyerek kendisi de kabul etti. MHP Başkanı Devlet Bahçeli, durumun anayasaya uymadığını söyleyerek anayasayı duruma uydurmayı teklif etti. Biz referanduma bu gerekçeyle gittik. Yazdığım doğruydu. Doğruları yazdığım için mi yargılanıyorum? Büyük bir ihtimalle bunun için yargılanıyorum. Çünkü doğrulardan, gerçeklerden ödünüz patlıyor, onun için bu mütalaa bu kadar çok yalanla dolu.

Yazının sonunda da ‘sanırım kötü bir piyesin son perdesini seyrediyoruz. Bedeli biraz ağır oluyor ama biteceğini bilmek gene de iyi’ diye yazmışım.

Savcıya göre bunlar darbenin işaretiymiş. Bu savcı AKP’nin normal bir biçimde işbaşından gitmeyeceğine inanıyor herhalde. Ona kötü haberi bir daha vereyim. AKP iktidardan gidecek. İstanbul seçimleri bu gidişin nasıl olacağını herkese gösterdi. Hiçbir toplum bu kadar yoksulluğa ve adaletsizliğe uzun süre tahammül göstermez. Eğer bu savcı ve onun gibi düşünenler, İstanbul seçimlerinden bir ders almadıysa bir dahaki seçimlerde daha ağır bir ders alacaktır. Dediğimin doğru çıktığını çok da uzun olmayan bir gelecekte görürsünüz.”

“… Yargıyı böyle hukukî bir karmaşaya sokarsanız, savcılar Anayasa’nın hükümlerine aldırmazsa o ülke çöker. Türkiye’nin bugün yaşadığı bu korkunç çöküntünün temel nedenlerinden biri, yargının içinde bulunduğu bu hukukî karmaşadır. Bunu düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltemezsiniz. Anayasaya ve yasalara uymayan bir yargı, bütün toplumu çürütür.”

“… Bir de Ekrem Dumanlı ile görüşmelerim var. …Eğer Ekrem Dumanlı’nın Erdoğan’ın uçağına binme sayısı benim Dumanlı’yla yaptığım konuşma sayısından azsa suçlamaları kabul edeceğim. Değilse siz ne yapacaksınız?”

“… Ayrıca Erdoğan’ı eleştirmek nasıl oluyor da ‘darbecilere yardım’ olarak nitelenebilir? Erdoğan’ı eleştiren herkesi darbeci mi sayacaksınız? Böyle bir niyetiniz var gibi ama o zaman bu halkın yarısından fazlasını yargılamanız gerekir ki, bunu yapmaya ne mahkeme salonlarınız ne de hapishaneleriniz yeter.

Savcı üç sayfalık bir yazıda bile bir kompozisyon becerisi gösteremediği için buradan aniden ve yeniden benim ‘terör örgütü yöneticileriyle’ yaptığım görüşmelere sıçrıyor.

Birisini hapse atmaya karar verir de bunun için bir kanıt bulamazsanız saçmalamaktan başka çareniz kalmaz.

‘Terör örgütü yöneticilerinden’ Önder Aytaç ile konuşmuşum. Aytaç örgüt yöneticisi mi değil mi bilemem. Benim soracağım soru daha basit ve daha net: Ne zaman görüşmüşüm?

Size söyleyeyim; 2007’de görüşmüşüm. 2007’de yaptığım telefon görüşmeleri, 2016’daki darbeye yardım ettiğim anlamına geliyormuş.

2007’de Önder Aytaç, AKP hükümetinin danışmanı ve Polis Akademisi’nin hocasıydı. Taraf gazetesinde yazı yazmak için beni arıyordu. İlginç olabileceğini düşündüğüm için ona yazı yazma imkânı verdim.

Ama bu hikâyenin savcının hiç söz etmediği bir devamı var. Önder Aytaç, benim yazılarına son verdiğim tek yazardır. İdam cezasını savunduğu için bir daha yazmasını istemedim.”

“… Görüldüğü gibi çok ağır bir suç itirafıyla başlayan bir mütalaa, yalanlarla, saçmalıklarla, çarpıtmalarla dolu.

Bu bir hukukî metin değil, bu hapse atılması için adı daha önceden ‘listeye yazılan’ birini hapiste tutabilmek için yazılmış acıklı bir kıvranma.

Bu mütalaaya dayanarak hiç kimseyi, hukuka uygun biçimde, hapiste tutamazsınız.

Ya beni hapiste tutacak ve hukuktan uzaklaşacaksınız… Ya da hukuka uyacak ve beni serbest bırakacaksınız.

Ben bugüne kadar söylediğim her sözün ve yazdığım her yazının arkasındayım.

Beni hapiste tutmak istiyorsanız istediğiniz kadar tutabilirsiniz; hapishane beni korkutmaz. Böyle bir iktidardan korkmaktansa ömrümü hapishanede tamamlamayı tercih ederim. Bu iktidar bu gerekçelerle beni hapishanede tuttuğu sürece beni hapiste tutanlar küçülür. Bu denklemi değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar