Suyu Yönetmek veya Tanınmamışlığa Yenik Düşmek - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Mayıs 5, 2024
Poli

Suyu Yönetmek veya Tanınmamışlığa Yenik Düşmek

su-rporu
Öntaç Düzgün
Öntaç Düzgün

2050 yılına kadar Kıbrıs’ta ısının ortalama 2 derece artacağı ve bu durumdan adada olan yağışların ve yer altı su kaynaklarının olumsuz yönde etkileneceği öngörülüyor. Kuzey Kıbrıs’ta bu soruna yönelik olarak alınan önlemler hakkında bildiklerinizi bize aktarır mısınız?” Siz de benim gibi böyle bir soru ile karşılaşsanız ve karşınızdakiler üstelik dünyanın en saygın üniversitelerinden London School of Economics’ten akademisyenler olsa ne cevap verirdiniz? Sahiden “yandık bittik mahvolduk, kimsenin de bir önlem aldığı yok” deme kolaycılığına kaçmadan elimizde bir durum tespiti yapabilecek kadar alt alta koyabileceğimiz yeterli bilgiler var mı?

 


Çevre coğrafyası uzmanı Doçent Michael MASON ile kültürel antropolog Profesör Rebecca BRYAND ile böylesi bir karşılaşma yaşayınca, doğrusu yaşadığım mahcubiyetin kaynağı, konu ile ilgili bilmediklerimden değil daha çok bildiklerimdendi. KKTC’de “su yönetimi” ve “su politikası” ile ilgili sorulan sorulara vereceğim her cevabın karşılığı olarak bana sorulacak “neden böyle?” sorusunun cevapları normal bir aklın vereceği cevaplar olmayabilirdi. Çünkü bizim su temini ve yönetimi alanında özel olarak çalışan bir organımız yoktur ve oluşturmak için görünür bir niyet ve çabamız da yoktur. Topu tanıdığım siyasilere ve eski bürokratlara atarak bu eziyetten kurtuldum ancak karşımda duran “Kuzey Kıbrıs’ta su teknolojisi ve sürdürülebilirliği” isimli rapor beni hala KKTC’nin yönetim yeteneklerinin dünyadan ve ihtiyaçlarımızdan ne kadar uzakta olduğu ile ilgili mahcup etmeye yetiyor.

 

Michael MASON son yıllarda özellikle Akdeniz havzasında düzenli olarak yaşanmakta olan bölgesel ısı artışları ve buna paralel olarak ortaya çıkan kuraklık ile ilgili çalışmalar yapan bir bilim insanı. Özel olarak ise, bölgede yaşanan etnik ve dini kökenli çatışmaların, var olan su kaynaklarının kullanımında sebep olduğu olumsuzlukları rapor ediyor. İsrail-Filistin ve Lübnan bölgelerinde çatışma ve gerginliklerin suyun herkes için kullanımında neden olduğu olumsuzlukları bölgesel çalışmalar yaparak rapor edip yayınlamış. Son çalışmasını ise, Rebecca BRYAND ile birlikte Kıbrıs’ın Kuzey’i ile Güney’i arasında her alanda yaşanan  ilişkisizliğin Kıbrıs’taki su kaynaklarının rasyonel kullanımı ve yeni su kaynaklarına erişimde neden olduğu olumsuzluklara ayırmışlar. Bu vesile ile Kuzey Kıbrıs’taki su varlıkları, bu varlığı yönetecek su yönetimi ve olması gerekli orta ve uzun vadeli planlara yönelik ciddi bir çalışma ortaya koymuşlar.

 

Rebecca Bryant
Rebecca Bryant

KKTC Yönetimi Tanınmamışlığa Yenik Düşüyor

 

 

Su, kısıtlı ama çok değerli bir varlığımız. Ancak mevcut kaynakların korunması ve doğru yönde kullanımına yönelik olarak merkezi bir idarenin ve planın olmaması, suyun aşırı kullanımı sonucu yetersizliği  ve akiferlerin tuzlanması ile sonuçlanmış.

 

İngiliz idaresinin geçtiğimiz yüzyılda su yönetimini bölgesel ve yerel organlar olan kaymakamlıklar, muhtarlar ve köy su birlikleri üzerinden yürüten yönetim modeli KKTC ile çok fazla bir değişime uğramamış. Sisteme su ve jeoloji daireleri monte edilmiş. Ancak KKTC’de halihazırda hiçbir organ, Türkiye’den akıtılan yıllık 75 milyon metreküp su potansiyeli dahil, mevcut su kaynaklarını ve suyun kullanımını yönetecek konumda değil. 2030-2050 yıllarına kadar olacak süreçte yeni alternatif su politikaları oluşturma yönünde bir çalışmaya veya plana da sahip değil.

 

Ekim 2015’ten beridir Türkiye’nin Alaköprü Barajı’ndan, KKTC’nin Geçitköy Barajı’na akıtılan su üzerinden yaşanan egemenlik tartışmaları henüz sonlanmış değil. Rapor bu sorunu şöyle özetliyor:

 

“Bu tartışma, gelen suyun yönetiminin Türkiyeli özel bir şirket

ile kuzey Kıbrıs hükümetinin işbirliği ile yapılması mı, yoksa kuzey Kıbrıs’ın talep ettiği gibi belediyelerin bu yönetimi devralması üzerine çıkmıştı. Suyun kim tarafından yönetileceği kavgası sırasında unutulan en önemli şey ise uzun süreli su idaresi planıydı.”

 

Bu tartışmalar sürerken KKTC’de yaşanan hükümet değişikliği sonucu Türkiye ile varılan uzlaşma ve imzalanan anlaşma gereği, suyun dağıtımı bir yıl süre ile belediyelere devredilecek ancak bu süre zarfında KKTC’de su yönetimini belirleyecek “su yasası” çıkarılacaktı. Bu sürenin bitiminde ise, uzun vadede KKTC’de su dağıtımını gerçekleştirecek ve Türkiyeli şirketlere de açık olan su dağıtım ihalesi yapılacaktı. Ancak belediyelerin su dağıtımına başlamalarının üzerinden tam bir yıl geçmiş olmasına rağmen ne “su yasası” çıkarılmış ne de dağıtım ihalesine çıkılmıştır. Tek başına yaşanan bu sonuç bile Kuzey Kıbrıs’taki makamların henüz uluslararası standartlarda bir su yönetimine kavuşmada ne kadar isteksiz olduklarını gösteriyor.

 

Kuyu İzni Vermeye Devam Ediliyor

 

Türkiye’den Kıbrıs’a akıtılan suyun öncelikle su ihtiyacını karşılayacağı öngörülürken, ayni zamanda kuyuların denetim altına alınıp aşırı su çekimi nedeni ile fakirleşen ve tuzlanan yer altı su kaynaklarının da zaman içinde zenginleşeceği hesaplanıyordu. Ancak beklenen olmadı. Su kuyuları üzerinde herhangi bir denetim girişimi olmadığı halde, Bakanlar Kurulu yeni kuyu kazım izinleri vermeye devam etti. Resmi Gazete’de verilen bilgilere göre Bakanlar Kurulu, geçtiğimiz 27 Mart’ta 9 kişiye yeni kuyu açma izni verdi. Üstelik verilen izinlerin tümü de, en çok tuzlanmanın olduğu Güzelyurt su havzası üzerinde oldu. Çeşitli basın haberlerine göre yeni dönemde verilen kuyu izni sayısı şimdiden 60’ı buldu.

 

Türkiye’den Gelen Su Sınırsız ve Sonsuz Zannediliyor.  

 

Türkiye Devlet Su İşleri’nin KKTC’nin 2045 yılına kadar ihtiyaçlarını karşılayacağını öngördüğü yıllık 75 milyon metreküp suyun yüzde 50,3’ü içme-kullanma, yüzde 49,7’si ise zirai sulama suyu olarak değerlendirilecek. Bu taksimat, bu günkü nüfusun 350 – 400 bin kişi olduğu varsayımı ile yapılmış. Nüfus arttıkça, tarıma aktarılan sudan kesinti yapılarak. Gelen suyun yeterliliğinin süresi ise, KKTC’nin nüfus artışına ve üniversite ve turizm alanlarındaki gelişime bağlı. Bu üç faktörün sebep olacağı nüfus artışı 800 bin kişiyi aştığı zaman gelmekte olan suyun sadece içme-kullanma alanı için dahi yetersizliği ortaya çıkacak. Sadece bu gerekçe bile kısa-orta vadede yeni su kaynakları üretmeye yönelik adım atmayı gerektiriyor.

 

Denizden Su Arıtma Yeniden Gündeme Gelir mi?

 

Şartlar orta vadede yeni su kaynakları ile sistemi çeşitlendirmeyi zorunlu hale getirirken, KKTC’de henüz “su yasası” ve “su yönetimi” oluşamaması sonucu su ile ilgili bir strateji geliştirilemiyor.

 

Kıbrıs’’ın iklim şartları, tipik Akdeniz havzası iklim özelliklerine sahip. Bu şartlar, ayni zamanda Türkiye’den Kıbrıs’a aktarılan suyun kaynağı olan Anamur için de geçerli. Yapılan ölçümlere göre, bölgede 20’nci yüzyıl boyunca yağış miktarlarında yüzde 18’lik bir azalma olmuş. Dahası, 2050 yılına kadar bölgede tahmin edilen 2 derecelik ısı artışının yağışlarda benzer büyüklükte bir gerilemeye yeniden yol açacağı tahmin ediliyor. Bu çerçevede gerek iklim koşullarında olası olumsuzluklar gerekse su aktarımını sağlayan mekanik sistemin doğal kullanım süresinin sınırlı olması, Türkiye’den Kıbrıs’a akıtılan suyun sınırsız ve sonsuz olmadığını işaret ediyor. Yerine şimdiden su kaynaklarında çeşitlenmeye yarayacak önlemler alma gereği ortaya çıkıyor.

 

KKTC’nin nüfus ve coğrafik ölçeğini dikkate alarak bölge ülkelerinde alınan önlemlere bakarsak, Güney Kıbrıs’ta, Malta’da veya kaynak yoksunu olan İsrail’de denizden su arıtarak yeni su kaynakları yaratma yönünde önemli adımlar atıldığına tanık oluruz. Ancak nedense, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen siyasi partilerin iktidarları süresince denizden su arıtma projelerine itibar edilmiyor. Doğu Akdeniz Üniversitesi ile Bafra Turizm Bölgesi’nde gerçekleşen iki küçük ölçekli yatırım dışında bu alana yatırım yapılması öngörülmüyor. En ciddi yatırım olacak olan Kumköy/Güzelyurt denizden su arıtma yatırımı anlaşılmaz nedenlerle iptal edilmiş. Bu konu raporda şöyle yer alıyor:

 

Görüştüğümüz kişiler adanın kuzeybatısında kurulacak olan, AB sponsorluğunda bir deniz suyu tuzu arıtma tesisi projesinden bahsettiler. Proje, günde 30,000 m3 suyu 100,000 kişilik nüfusa temin etmeyi ve Güzelyurt akiferinin aşırı kullanmasını önlemeyi amaclıyordu. Fakat, 27 milyon Euroluk tesisin konumunun Türk askeri bölgesinin yakınında, Sirianokhori/Kumkoy’de olması İspanyol müteahhit şirketinin erişimini kısıtlamıştı.

 

Projeyi anlatan bir rapor şöyle demektedir: “2010 yılının sonunda, Türk askerinin dayattığı saha erişim yasağından dolayı, proje büyük sorunlar yaşadı. Mart 2011’de bu kısıtlama kalktıktan sonra ise, İspanyol şirketi projeden geri çekildi. Komisyon kontratı Aralık 2011’de feshetti.” Görüştüğümüz kişiler bu konuda, İspanyol şirketine 7-8 milyon Euro (tazminat) verildiğini söylüyorlar”

 

Tüm bu ve benzeri olgular dikkate alındığında KKTC’nin su kaynakları bakımından geleceğinin çok da parlak olmadığı görülüyor. Sözü edilen süreler geçmiş olmasına rağmen “su yasası”nın çıkmamış olması ve “su yönetimi”nin henüz oluşmaması bunu işaret ediyor. bunu işaret ediyor.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar