Sanki düğmeye basılmış gibi... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Sanki düğmeye basılmış gibi…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Sanki bir yerlerden birileri düğmeye basmış gibi, size de öyle gelmiyor mu?

Hani yıllar önce bir kumarhanede çıkan silahlı kavgadan sonra, bir makam mafyaya bulaşmış tüm kumarhane patronlarına iş bıraktırmış, adadan çıkartmıştı, aynen onun gibi…


Herkesin konuştuğu, şehir efsanesi haline gelen, ancak asla yargıya gitmeyen öyle şeyler var ki bu ülkede.

Çoğu, tesadüfen bir şikayet üstüne başlatılan soruşturmalarla, nadiren de olsa bazı vakalar yargıya gitti. Ama çürümüşlüğün dibine inilmedi.

Kaçaklar, sahtecilik, haraç ama özellikle de kara para etrafı sarmış sarmalamış durumda.

Kara paranın kaynağına bir türlü inemediğimizden, o paranın aktığı yerlerde olup bitenleri de dediğim gibi tesadüfen öğreniyoruz.

Ciddi vakalar var yargıda. 2018’de başlayıp devam eden…

Bakıyorsun, polise gelen şikayetlerle başlatılan soruşturmalar bir yıldan geriye gidiyor. Nasıl bu kadar uzuyor incir ipi gibi, anlaşılmaz.

Her neyse, geç olsun da güç olmasın diyelim ve kamuoyunda konuşulan diğer büyük işlerin de bir gün yargının karşısına çıkmasını umut edelim…

 

BU SİSTEMLE BU KADAR…

Yine açık bir bütçeyle yıla başlayacağız.

2018’de 53,4 milyon TL fazla veren bütçe, 2019 sonu itibarıyla 452,2 milyon TL açık verecek. 2020 bütçesinde de 578 Milyon Türk Lira açık var.

Maliye Bakanı, gelirlerin artması konusunda kararlı. Ancak onun da yapabileceğinin sınırları olduğunu bir bakışta hemen görebiliyorsunuz…

Verginin oluşumu, kriterler, muafiyetler, oranlar değiştirilmediği sürece Maliye Bakanı, mevcut duruma  göre en iyi tahsilatı yapmaya çalışacaktır.

O da onu yapmaya, yüzsüzlerin ödemediği vergilerin peşine düşmeye çalışıyor. Ne kadar başarılı olduğuna dair pek bir kanıtımız yok ama, en azından gayreti var, söylüyor.

Varlık içinde yokluk yaşayan bir yapıya sahibiz.

Her yerimiz tel tel dökülüyor. Vergisini bir tamam ödeyen, bunun karşılığında devletten ancak da çağdışı bir hizmet alabiliyor, sağlıkta da, eğitimde de, alt yapıda da.

Bu çarkı kırabilmenin tek çaresi, siyasi cesaretle var olan sistemin üstüne gitmek.

Gereken, hükümet ve onu oluşturan partilerin siyasi iradesi.

Onun dışında sallanan nutukların hiçbir önemi yok. Çünkü söylenenler yine aynı düzenin içinde öngörülen kozmetik iyileşmeler.

Hatta beklenen gelir artışları da denizde su damlası. Olması gerekenin çok çok altında.

Hani diyorum, şu temiz eller bir başlamışken, devletin gelir kaçaklarına da ellenebilse. Korunan, kayırılan kesimlere “Buraya kadar” denebilse.

Maliye Bakanı’nın Komite’deki bütçe açış konuşması bu anlamda maalesef umut vermiyor…

 

YERİN KULAĞI VAR

BAHANELERİ HAZIR:

Rum basını, “Ankara görüşmelerin başlamasını istemiyor çünkü Akıncı’nın seçimi var” bahanesine sığınıyor. Üçlü görüşmelerin ardından yapılması düşünülen olası beşli bir zirveyi de tehlikeye sokma hedefi var. Yani başlaması planlanan tüm görüşme sürecini ertelemek… Tıpkı bizdeki çözüm karşıtları gibi… Nasıl da birbirlerine benziyor bahaneleri…

 

TATAR’IN TEKZİBİ, “ARANMIYORUM”:

Ersin Tatar’ın yurt dışında hakkında bir dava olup olmadığı hep tartışılır. Kendisi de sessiz geçiştirir. Türkiye basınını tararken ilginç bir yazıya rastladım Yeniçağ’da Yavuz Selim Demirağ, 21 Ekim’de, Londra’daki davanın hala açık olduğunu, halkın bu nedenle Tatar’a oy vermeyeceğini, seçilirse de uluslararası krize sebep olabileceğini yazınca, Tatar ona bir yanıt göndermiş. Yanıtta şu ifade var; “İngiltere’de hakkımda açılmış hiçbir dava yoktur, dolayısıyla İngiltere ile ilgili bir sorunum da bulunmamaktadır”. Tekzibin ekinde de Polis Genel Müdürlüğü’nün, Interpol tarafından aranmadığına dair bir yazısı. Bunu içte niye dile getirmediği ise merak konusu.

 

KAMU REFORMU BAŞKA BAHARA MI?:

UBP milletvekili Özdemir Berova’yı BRT’de izliyordum. Herkesin kamu reformundan bahsettiğini, ancak en önemli konunun vatandaşa eziyet çektiren işlemler olduğunu savunuyordu. Oysa artık kendi yükünü taşıyamayan kamuda, liyakata, performansa, ihtiyaca, beklentilere yönelik bir planlama gerekiyor. Bunlar olduğunda zaten vatandaş en iyi hizmeti alabilecek. Berova’nın konuşmasından ben öyle anladım ki, kamu reform yasasında yine bir yan çizme var.

 

ALACAK VAR MI, YOK MU?:

AKSA Enerji Şirketi’nin Bakanlar Kurulu kararıyla borcunun silinmesi ile ilgili hükümet yetkililerinin çelişkili açıklamalarına dikkat çeken Tufan Erhürman hükümet hem, “devletin alacağı yoktur” diyor, hem de ilgili şirkete muafiyet tanındığını söylüyor. Alacak yoksa, muafiyet tanınacak bir şey de yoktur. Muafiyet varsa, alacak vardı ve muaf tuttunuz demektir” diyerek ikitdarın AKSA’yla ilgili çelişkili açıklamalarını eleştirdi. Belli ki AKSA olayında hükümet bir “Ali Cengiz”   oyunu oynadı, yerseniz…

 KARANFİL GİBİ:

Tarım Bakanı Oğuz ülkede lavanta ormanı kurmak istediklerini söylemiş.  Lavanta hem görünüşü, hem de keskin kokusuyla bilinen bir bitki. Dünyada ciddi bir endüstriyel değeri var. Hatta KKTC’de üretim yapanları da biliyoruz da, işin içine devlet girince insan korkmadan edemiyor, hani 90’lı yıllarda başlayıp, felaketle biten o karanfil üretme fikri gibi.

NEDEN BUNCA YIL BEKLENDİ?:

Gazetelerde son günlerde en çok yayınlanan haberlere bakarsanız, en çok “kaçak haberleri” olduğunu görürsünüz. 2 yıl, 5 yıl, hatta daha uzun süre ülkede kaçak olarak yaşayanlar tutuklanıyor. Tutuklananların çoğunun üçüncü ülke vatandaşı olmaları ise ayrı bir konu. Bunlar sevinidirici haberler ama yine de sormak lazım. Bu kadar yıldır bu insanları kim denetliyordu? Nasıl oldu da yıllarca kaçak olarak yaşayabildiler, birileri bunun cevabını vermeli…

ZİRVEDEKİLER

Başaran Düzgün: “Bu kez yağmalanan köy evleri değil, Girne’nin en değerli bölgelerindeki, ekâbir kimselerin de dahil olduğu mallardı. Hani o dönemde puan işleri revaçtaydı ya  olmayan puanlarla ne mallar götürmüşler. Öyle geçti zaman, kimleri ihya oldu halk çile çekti. Kimileri statükodan zengin oldu, kimileri yedi göbek sülalesine yetecek kadar ihya oldu. Şimdilerde ise akıyla-karasıyla milyon milyon dolarların, sterlinlerin zamanıdır. Ve ganimet üzerine kurulan statüko hala devam etmektedir.

Her daim kendi zenginlerini yaratarak ve ihya ederek…”

 

DİPTEKİLER

Suçlu Kim?: Mustafa Ürcan,296 promil alkolle sürdüğü aracı ile, Devrim Yılmaz ve eşi Seda Suat Yılmaz’ın ölümüne neden olmuştu. Ürcan’ın trafik dosyası oldukça kabarık. Son 5 yılda tam 15 kez kaza yapmış. 2014 yılında dört, 2016’da iki, 2017 yılında beş, 2018’de bir ve 2019 yılında ise üç kazaya karışmış. Böyle bir “trafik canavarının” yollarda olmasına izin verenler de en az onun kadar suçlu değil mi?…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar