Romanya izlenimleri-6 Sfenks ve İsis’in aşkı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Romanya izlenimleri-6 Sfenks ve İsis’in aşkı

Romanya’da en sık rastlanan isim, kuşkusuz George Enescu’dur. Doğum yeri olan Liveni köyü, artık Enescu köyüdür. Sinai’deki yazlık evi müzedir. Bükreş’teki kışlık evi müzedir. Cantacuzino Sarayı’nın zemin katı, Enescu Müzesi’dir. Bükreş Senfoni Orkestrası’nın adı Enescu’dur. Klasik müzik salonu olan Athineum’un adı Enescu’dur. Enescu Müzik Festivalleri ve Enescu Müzk Yarışmaları düzenleniyor. Son olarak Bacau Havalimanı’nın adı, George Enescu Uluslar arası Havalimanı olarak değiştirilmiştir.
Enescu (1881-1955) dahi bir çocuk olarak 4 yaşında kemana başlamıştı. Bu küçük keman, Cantacuzino Sarayı’ndaki Enescu Müzesi’nde görülebilir. 7 yaşında iken Viyana Konservatuvarı’na kabul edildi. Kurallara göre, konservatuvara 14 yaşın altında çocuklar kabul edilmezdi. Ama Enescu bu kurala rağmen konservatuvara kabul edildi. (1882 yılında ünlü kemancı Fritz Kreisler de 7 yaşında konservatuvara kabul edilmişti. Ama Kreisler sonuçta Avusturyalıydı.)  
13 yaşında konservatuvardan mezun olan Enescu, tahsilini sürdürmek için Paris’e gitti. Orada Jules Massenet ve Gabriel Faure gibi bestecilerden kompozisyon dersleri aldı. 10 yaşında iken İmparator Franz Joseph huzurunda bir konser verdi ve ayakta alkışlandı. 20 yaşında bestelediği Romen Rapsodileri, Enescu’ya müzik çevrelerinde ün kazandırdı. Bu iki rapsodi herhalde günümüzde de en beğenilen ve en sık çalınan parçalarıdır.
1907 yılında Kraliçe Elisabeth’in davetlisi olarak bulunduğu Peleş Sarayı’nda kendisinden iki yaş daha büyük olan bir kadınla tanışır. Bu kadın, yakınları tarafından “Maruca”, sosyete dünyasında ise “Prenses Cantacuzino” olarak bilinen Maria Rosetti idi. Çok sonraları yayımlanan anılarında Maruca, ilk bakışta aralarında büyük bir aşkın başladığını ifşa edecektir. Bu bir yıldırım aşkıydı.
Maria Rosetti, Moldavyalı soylu bir toprak ağasının kızıydı. İngiltere ve Fransa’dan getirilen öğretmelerle evde eğitilmişti. Latince, Fransızca ve İngilizce dilleri yanısıra tarih, mitoloji ve piyano dersleri almıştı. 19 yaşında iken kendisinden 13 yaş büyük olan Mihail Cantacuzino ile evlendi.
Soylu bir aile olan Cantacuzinoların topraklarından petrol fışkırınca Mihail’in babası Gheorghe, Romanya’nın en zengin insanlarından biri oldu. O kadar ki Romenler ona “Karun” (Lidya kralı Croesus) lâkabını taktılar.  Tabii, ne kadar para, o kadar soyluluk; ne kadar soyluluk, o kadar saygı. Baba da oğul da Bükreş Belediye Başkanlığı ve farklı alanlarda bakanlık yaptılar. Bu arada baba Cantacuzino, Bükreş’in en şatafatlı sarayını inşa ettirdi. Saray daha sonra oğlu Mihail’e kaldı.
Maruca iki çocuk annesi olmasına rağmen düzenlenen müzik akşamlarına katılmaya başladı. Müzik akşamlarının başrol oyuncusu kuşkusuz Enescu idi. Çıkartılan dedikodular, ne birini ne de ötekini rahatsız ediyordu. Maruca besteciyi sfenkse benzettiği için ona Pinks adını takmıştı.
Ben Enescu’nun nasıl bir sfenks olduğunu anlayamadım. Kışlık evlerinde pek dikkatimi çekmedi ama yazlık evlerinde bestecinin yatak odası ve yatağı özellikle dikkatimi çekti. Çok basit döşenmiş, daracık ve küçücük bir oda. Kollarınızı açsanız bir eliniz bir duvara öteki de öteki duvara değer. Yatak hem kısa hem dar. İçine ben yatsam ayaklarım yere sarkacak, her birkaç gecede de yataktan düşeceğim. Bunu söylerken hiç mübalâğa etmiyorum.
Enescu 1923 yılından başlayarak sıkça Amerika’da konser gezilerine çıkmaya başladı. Orada kazandığı paralarla kendisine Sinai’de yazlık bir ev yaptırdı. Geniş teraslı ev günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Buraya ev yaptırmasının bir nedeni de, herhalde Maruca olsa gerek. Maruca ikinci kraliçe olan Marie’nin çok yakın arkadaşı idi ve sıkça Peleş Sarayı’na davet ediliyordu. Bu nedenle karşıki tepeye bir yazlık yaptırmak fena fikir değildi. Ne var ki terasın hemen altından tren yolu geçiyordu. Çuf, çuf geçen kara trenden hiç mi rahatsız olunmuyordu? Enescu’nun hoşuna gidiyormuş.
Kral Oedipus’un hayatını anlatan “Oedipe Operası” 1936 yılında sahneye konur. Besteci, en kayda değer eserlerinden biri sayılan opera üzerinde 1910 yılında çalışmaya başlamış ve onu 25 yılda tamamlamıştı. Bu eser İsis’e adanmıştı. Kuşkusuz bu İsis, Mısır tanrıçası olan İsis değildi. Maruca’nın takma adıydı. Sfenks’e de İsis yakışırdı, doğrusu.
Maruca’nın önce kocası, sonra oğlu ölünce evlenmeye karar verdi ve 60 yaşında iken 1939’da basit bir törenle Enescu ile evlendi. Romanya’daki mutlulukları uzun sürmedi. Sovyetler Birliği Romanya’yı işgal edince ülkelerinden kaçıp Paris’e yerleştiler.
Enescu hem iyi bir kemancı hem de iyi bir piyanist idi. Evlerinde küçüklü, büyüklü piyanolar görmek mümkün. Ayrıca başarılı bir keman hocasıydı. Öğrencileri arasında Yehudi Menuhin, Arthur Grumiaux, İda Haendel, Joan Field gibi büyük keman ustaları sayılabilir.
Enescu 1955 yılında Paris’te öldü ve Pere Lachaise mezarlığına gömüldü. Maruca’ya miras kalan Cantacuzino Sarayı, bir süre Bakanlar Kurulu toplantı yeri olarak, sonra da Romanya-Sovyetler Araştırma Merkezi olarak kullanıldı. Enescu ölünce Maruca sarayı devlete bağışladı ama bir şartla. Binada bir Enescu Müzesi açılacaktı. Zemin katta açıldı da. Öteki kısımları ziyaretçilere kapalı olduğu için binanın büyük bir kısmını görmek nasip olmadı.
Manuca, 90’ına günler kala ve yalnızlık içinde İsviçre’de öldü ve oraya gömüldü. Büyük aşkları herkesin bildiği bir sır haline gelince Maruca’nın ölümünden dört yıl sonra, 1972 yılında kemikleri alınıp Enescu’nun mezarının içine kondu. Böylece Enescu’nun yazlık evindeki yatağında yapılması mümkün olmayan bir olay gerçekleşmiş oldu: Kucak kucağa yatıyorlar.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar