İş birliği “kurumsal” mı, değil mi..? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazartesi, Nisan 29, 2024
Köşe Yazarları

İş birliği “kurumsal” mı, değil mi..?

Son günlerde dilimize pelesenk olan bir kelime var… “KURUMSAL”…
Hükümetin bozulma sebebi yapılacak iş birliğinin “kurumsal” olup olmadığına bakılacak. UBP ile DP arasında yerel seçimlerde yapılacak iş birliği eğer kurumsal olursa, hükümetin bozulma ihtimali, işbirliğinin kurumsal olmaması halinden daha fazla… Bu durumda toplum olarak gözümüz kulağımız, yapılacak işbirliğinin kurumsal olup olmadığında olacak…
Peki ama hükümetin geleceğini belirleyecek bu “kurumsal” sözü ne demek diye merak ettim ve sözlüğe baktım. “Bir kurumun görünen yüzüne verilen isimdir. Kurumun kendini ifade etme şeklidir. Bu ifade belli sınırları çizilmiş ve genellikle değişmez bir ifadedir” diyor… Siyasette kurumsallık içinse bir örnek ifadeye rastladım; “Darbelerle veya askerî/bürokratik/vesayetçi mercilerin baskıları ile akamete uğrayan siyasî partilerin hayatta kalma endişeleri iktidar olma arzularının önüne geçmiş. Bu durum partilerin kurumsallaşmasını engelleyip yöneticilerini günü kurtarma gibi bir endişeye sevk etmiştir. Lider sultasından kurtulamamış ve kurumsallaşamayan siyasî partilerin olduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir” diye tarif ediliyor…
Tabii bunların, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’nun kastı olan “kurumsallık”la bir ilgisi yok…
Başbakan şöyle diyor; “Bu sürecin nasıl sonuçlanacağıyla ilgili şu anda net bir görüşleri olmadığını ifade ediyorlar. Bunun birkaç gün içerisinde net hale geleceğini söylüyorlar. Biz bunun netleşmesini bekleyeceğiz. Eğer bizim dediğimiz gibi kurumsal bir işbirliği söz konusu olursa gereğini yapacağız ama genelde işbirliği yoksa, kısmi, bazı bölgelerde bazı belediyelerde işbirliği varsa onu da göreceğiz, değerlendireceğiz. Bu değerlendirmeler partinin yetkili organlarında yapılacaktır. Ben olaya şöyle bakıyorum. Bir kentte DP-UG ile UBP işbirliği yaptı ve ortak aday çıkardı. Bir miting olacak DP-UG ve UBP yetkilileri aynı kürsüye çıkacak ve CTP’nin adayına saldıracak. Bunu kabullenmek mümkün değil.”
Şimdi bu sözleri biraz açalım. Özkan bey öncelikle kendince bir kurumsal işbirliği tanımı yapmış, ona  bakacak. Eğer yapıldıysa gereğini yapacak ama, ne o kurumsallığın ne de “gereğinin” ne olduğunu açık açık söylemekten de kaçınıyor. Özkan beyin ikinci kuşkusu ise, iki parti arasında iş birliği sağlanırsa, aynı kürsüye çıkıp CTP adaylarına saldıracaklar olmaları. İyi güzel de, CTP’nin adayına saldırmak için ille de birlikte mi olmaları gerekir? Ayrı ayrı girdiklerini düşünelim. O zaman da ortak, kendi adayı için sizin adayınıza yine saldırmayacak mı? Yok eğer, “O zaman hem bizim hem UBP’nin adayına saldıracağı için sorun olmaz” diyorsanız, o da sizin bileceğiniz…Yani CTP adaylarına saldırılar tek partiden gelirse sorun yok, ama iki parti birleşip saldırırsa sorun var mı demek istiyor Sayın Yorgancıoğlu..?
Bu net olmayan açıklamalara karşın, CTP milletvekili Birikim Özgür, iki partinin işbirliği konusunda neler yaşanabileceğini çok net olarak ortaya koyuyor. Özgür, “En kritik aşama, UBP ve DP Genel Başkanlarının, resmen basın toplantısı ile biz şu veya şu belediyeler için birlikte çalışacağız demesi… O noktada teller birbirine değebilir. Küçük bir belediyede işbirliği olacaksa pire için yorgan yakmazsınız. Ama nerde bir CTP’li belediye varsa ona karşı iki parti iş birliği yapar, net çaba ortaya koyar, o zaman o noktada dur dersiniz…”.
Aslında görünen o ki, bu safhada CTP’lilerin ne düşündüğü değil, Serdar Denktaş’ın ne düşündüğü önem arz ediyor. Denktaş’ın bu konudaki tavrı net. “Başka partilerle olan ilişkilerimiz ya da seçimlerde ne yapacağımız bir başka partiyi ilgilendirmez” diyor. Sizin anlayacağınız bu krizi bitirmek veya sürdürmek tamamen Serdar Denktaş’ın elinde…
Peki ama, ülkede sorunlar dağ gibi birikmiş dururken, bunlarla uğraşma lüksümüz var mıydı sizce..?

 


YERİN KULAĞI VAR

BU NASIL BİR ANLAYIŞ:
CTP-DPUG koalisyon görüşmeleri sırasında CTP’nin, DP-UG’ye hükümet ortaklığı dışında, yerel seçimlerde de “iş birliği” yapma konusunda öneri götürdüğü ve bu önerinin DPUG kanadı tarafından reddedildiği iddia ediliyor. Hükümetin kurulma aşamasında ortaya atılan bu öneri kabul görseydi ve ortaklar yerel seçimlerde işbirliği yapsaydı, bu “etik” mi olacaktı?  

NEDEN KORKUYOR:
Hükümet ortakları arasındaki söz düellosu sürerken, DPUG Genel Başkanı Serdar Denktaş, UBP ile seçim ittifakına gideceklerini açık açık söylerken, CTP Başkanı Yorgancıoğlu, hiç de sağlam olmayan argümanlar ortaya koyuyor. Sanki çemberin dışına itilmiş bir çaresizlikte. Meclis’te en çok milletvekiline sahip parti bu duruma mı düşmeliydi?

HAYAL KIRIKLIĞI: 
“Müzakereler konusunda umutlu olalım, süreci destekleyelim. Ancak her şey oldu bitti havasına girip, yeni bir hayal kırıklığı yaşamayalı mı telafisi zor olur”… Bunu söyleyen, Annan Planı’nı referanduma götüren 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat… Benim de inancım bu. Bazı çevreler villalı havuzlu evler hayali gibi sinekten yağ çıkarırcasına umut pompalıyor. Hani tüm sorunların çözümünü referanduma havale etmiş, sonra da ellerimiz boş bakakalmıştık.  O hayal kırıklığı,  bizi çözülmemiş sorunlarımızla, köhnemiş siyasete geri döndürmüş, Eroğlu’nun başında olduğu partiyi de yüzde 44’le tek başına iktidar yapmıştı. Talat’ın “telafisi zor” dediği bu olsa gerek.

EROĞLU DEĞİL, NAMİ:
Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin Kıbrıs konusunda yaptığı temasların başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bazı kesimleri rahatsız ettiğini biliyoruz. “Paralel görüşmeci”den tutun da, Nami’ye yönelik türlü karalama kampanyaları yapılıyor. Biz birbirimizi yemekle uğraşırken, adada varılacak bir çözümün baş aktörü pozisyonundaki Amerika, Eroğlu’nu değil de Nami’yi davet ediyorsa, o zaman iki kere düşünmek zorundayız… 

BU NASIL ÇEVRECİLİK:
Su konusundaki tartışmalar, projenin sona yaklaşmasıyla birlikte sertleşiyor. Bence olaya eleştirel bakış, sadece siyasi… Oysa, en önemli konu su bakımından durumumuzun şu an için ne olduğu değil, nereye doğru gittiğimizdir. Bugün, belki bir kaç yıl daha yeraltı kaynaklarıyla idare edebiliriz, ama ya ondan sonrası? Bu durumu da Jeoloji ve Maden Dairesi Müdürü Mustafa Alkaravlı güzel ifade etmiş; “Ülke su konusunda bir çıkmaza doğru gidiyordu”… Özellikle bazı çevrecilerin karşı çıkışını anlamak mümkün değil. Küresel ısınma ve kuraklığı reddeder gibiler…

YÜZDE 33 CİDDİ RAKAM:
Güney’de yapılan bir araştırmaya göre, Rum gençlerin yüzde 33’ü hiç Kuzey’e geçmemiş. Bunların bir kısmı, duygusal nedenleri, bir kısmı da kimlik kartı gösterme zorunluluğunu gerekçe göstermiş. “Korktuğu” için geçmediğini söyleyenlerin sayısı sadece yüzde 2…  Temelde geleneksel politikalarına bağlılık var. Ankette ifade edilmemiş ancak, galiba esas neden, kilise ve Rum eğitim sistemi…

 

ZİRVEDEKİLER
Kayıplar Komitesi: Kıbrıs’ın kanayan bir yarasına merhem olan Komite, yıllardır, sessiz sedasız işini yapıyor. 8 yılda 1040 aile, kayıplarının akibetini öğrendi. Az buz bir rakam değil. Komite’nin başarısı, iç siyasi müdahalenin dışında faaliyet göstermesi… Diğer kurumlar da bu kadar rahat çalışsalar, hiç sorunumuz kalmazdı… 

DİPTEKİLER
Sorun Dinleme Ziyaretleri: Ben de bu “Sorunları dinleme” ziyaretlerine deli oluyorum. Her gün bir Bakan, bir bölgenin sorunlarını dinliyor. Sanki bilinmeyen bir sorun varmış gibi. Ya da dinlemekle çözülecek… Öyle olsa, yıllardır çözülmez miydi? Bunları öğrenmek için bölge ziyareti yapmaya ne gerek var? Hem partilerin elinde, hem ilgili bakanlıkların elinde bu konularda bilgiler zaten var. Sempatik görünmeye hiç gerek yok. Yapılan düpedüz seçim ziyareti…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar