Herkes sorumluluğunun bilincinde olmalı... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Herkes sorumluluğunun bilincinde olmalı…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 25 Kasım’da yapılacak 3’lü toplantının epey öncesinde bir uyarı yayınladı.

Uyarısı, ilgili tüm taraflara.


En öne çıkan, içe dönük olan. Diyor ki;  “Önümüzdeki günlerde demokratik teamüllere uygun çerçevede, daha önce de yaptığımız gibi, her türlü istişareyi gerçekleştireceğimiz de tabiidir”.

Yani ‘sanmayın ki kendi başımıza hareket ediyoruz, hem içte demokrasinin gereği olarak partileri bilgilendireceğiz, hem de Türkiye ile istişare edeceğiz” demek istiyor. Üstü kapalı söylediklerinin anlamı bu.

Zaten “BM Genel Sekreterinden gelen davete katılmamak gibi son derece yanlış bir tavra girmek, mümkün değildir. Hükümetin büyük ortağının yaptığı bu çağrıya uymak demek, daha işin başında Kıbrıs Türk Halkını uluslararası alanda mahkum etmek demektir” diyerek, UBP’nin tavrını eleştiriyor.

Ortama baktığımda, özellikle Genel Sekreter Guterres’in Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve sonra da beklenmedik bir anda Türkiye Cumhurbaşkanı ile Ankara’da görüşmesinin, UBP’nin izlediği politikayı açıkta bırakan gelişmeler olduğunu görebiliyorum. ‘Anlaşma’ diyorlar, şartlarını ortaya koyuyorlar. Ama UBP’nin yaptığı gibi ‘görüşmeye gerek yok, gitmemelidir’ demiyorlar. Uluslararası diplomasi, reel politika o kadar basit değil çünkü. UBP ise, kendine bir görev belirlemiş, radikalleşiyor. Şimdiden söylemek çok kolay değil ama, bana öyle geliyor ki, tek başlarına kalıp, söylemlerini değiştirmek zorunda kalacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bu aşırılığın kendilerini daha zor, içinden çıkılmaz bir duruma düşürme ihtimali var.

Çünkü bu 3’lü görüşmenin, daha sonrası için öngörülen ve Türkiye’nin özellikle talep ettiği 5’liye hazırlık olduğu artık ortaya çıkmış durumda.

Sonuç çıkar veya çıkmaz. Önemli olan, şu aşamada kimsenin görüşmeyi reddetme durumunda olmadığı.

Akıncı’nın diğer bir mesajı Anastasiadis’e… “Görünür gelecekte ya siyasal eşitlik, özgürlük ve güvenlik içinde federal bir çözüme ulaşma yeteneğini göstereceğiz, ya da kalıcı bölünme yolunda yeni gerçeklerle yüzleşeceğiz”.

Aslında, 2016’da Genel Sekreter Ban’la yapılan üçlü görüşme öncesi söylediklerini tekrarlıyor. O zaman da “Federal çözüm arayışlarının herhalde son denemesidir. Eğer bu olmazsa bir on yıl daha çözümsüz geçecek Kıbrıs’ta ayrılık çok daha kökleşmiş hale gelecek” uyarısı yapmıştı. Dediği de oldu. Geçen 3 yıl içinde federasyon tarihte ilk kez olarak Türk tarafında tartışılmaya, çözüm modeli olarak reddedilmeye başlandı.

O günden sonra bir çok görüşme yapıldı, Akıncı o görüşmelerde de “aklınızı başınıza toplayın” dediyse de, Anastasiadis her seferinde çıtayı biraz daha yükseltti, geçmişte üzerinde mutabakata varılmış, BM parametresi haline gelmiş etkin siyasi eşitliği bile sulandırmaya kalktı.

Bunun izahı, çok basit bir mantıkla, Rum tarafının, asla bir çözüm istemediğidir.

İşte o noktada, asıl uyarılması gereken de üçüncü taraflar oluyor. Dıştan konuyu hiç bilmeyen biri bile, son 10 yılda yaşananlara şöyle bir baksa, kimin yan çizdiğini, kimin suçlu olduğunu kolayca ortaya koyabilir. Bunun için Kıbrıs uzmanı olmaya bile gerek yok.

Cumhurbaşkanı, “BM Genel Sekreterliği’ne de bu aşamada görev düştüğü inancındayım. BM ilkelerine, parametrelerine ve geçmiş mutabakatlara bağlı kalınmasını ve bu çerçevede yapılacak toplantının başarıyla sonuçlanmasını sağlamak onların da görevidir” diyerek asıl sorumluluk alması gereken tarafı da işaret ediyor. Sadece BM Genel Sekreteri’nin değil tabii, onun temsil ettiği aktörlerin de…

Sonuçta denenmesi gereken bir şans daha. Ama eğer bundan da sonuç alınmaz, konu siyasi eşitlikle ilgili referansta takılır kalırsa, kendi parametreleri ayaklar altına alınır, sulandırılır, reddedilirse, BM’nin sorumluluğunu taşımadığı, objektif olmadığı, iyi niyet görevini adil olarak yerine getirmediği kesinleşecektir.

Bence Türk tarafı, görüşmelere gitmeden önce, tüm temaslarda bunu özellikle öne çıkarmalıdır.

Ha, aynı filmiş bir kez daha görürsek ne olacak? Onun da çaresi, iç siyasi gailelerden uzak, ortak akılla karar vermek olmalı. Bugünkü gibi kişisel politik hesaplarla halkı kamplaştırarak değil, vatandaşın onayını alacak ortak bir politikayla.

Şu anda bu kadar ciddi ve tarihi bir süreç başlarken beklenen, herkesin içi boş hamasetten uzak, devlet ciddiyetiyle, sorumluluğunun bilincinde hareket etmesidir.

 

YERİN KULAĞI VAR

EMİN DEĞİLLER:

Ersan Saner UBP Genel Sekreteri olarak bir açıklama daha yapmış, tabanın Ersin Tatar konusunda hemfikir olduğunu söylüyor ama, aynı zamanda “İnanıyorum ki, kişisel yaklaşımlardan ve beklentilerden uzaklaşılır, halk düşünülür, birlik beraberlik içinde hareket edilirse sanıldığından da, net bir şekilde halkın talep ettiği sonuca varmış olacağız” diyerek, parti tabanına “Tatar’ı destekleyelim” çağrısı yapıyor. Kendi içinde çelişkili bir açıklama…

 ONA “MİLLİ” DENMEZ:

Milli Mutabakat, bir ülkedeki tüm siyasi partilerin görüş birliği demektir. Erhan Arıklı “Milli mutabakat adayı”ndan bahsederken, bunu kastetmiyor, sağ partilere çağrı yapıyor. Açıkça bölücü, ayırıcı bir söylem. “Biz milliciyiz, ötekiler hain” öyle mi? Yapmayın bunu. Bu halka kötülük yaparsınız. Yapacaksan, “sağ mutabakat” de, “federasyon karşıtı mutabakat” de, anlarım…

GINA GELDİ:

Hükümet ortakları keşke köy gezilerine, halk toplantılarına ayırdıkları zamanı ve emeği, icraata da ayırsalar. Haberlere bakıyorsun, o oraya gitmiş, bu burada toplanmış; köy köy gezmeler, her hafta birkaç bakanın yurt dışı seyahatleri. Sorunlara çözüm getiren bir icraata ise ayda bir ya rastlarsın, ya rastlamazsın. Bakın o baş koydukları protokolün şartları bile yerine gelmedi, takvim şimdiden şaştı. ‘Meclis kapalı’ bahaneleri vardı, o da bitti, bir ay oldu, hala dişe dokunur bir yasa tasarısı yok.

 KRİZ ÇIKAR MI?:

UBP-HP hükümetiyle ilgili ciddi iddialar dolaşıyor. Özellikle HP kanadından oldukça rahatsız olan UBP’nin, cumhurbaşkanlığı öncesinde bir hükümet krizinin yaşanmaması için sabırlı davrandığı ancak, her sabırın da bir sonu olduğu iddia ediliyor. YDP’nin sağda birlik çağrısı ile UBP’nin, YDP-DP üçlü hükümetine yeşil ışık yaktığı da gelen iddialar arasında…

 DEMOKRASİ ANLAYIŞINA BAKAR MISINIZ?:

İsmi lazım değil bir partimiz Parti Meclisini toplamış. Görevi haber yapmak olan gazeteciler de, “izleyebilir miyiz?” diye sormuşlar ve Genel Sekreter’in olurunu almışlar. Toplantı başlamadan da haber için fotoğraf çekmişler. Buraya kadar herşey normal. Ancak basına kapalı bölüme geçilmeden söz konusu partinin bir kadın milletvekili, görüntü alan  gazeteci arkadaşın makinesindeki tüm fotoğrafları sildirmiş. Madem istemiyordunuz neden gazetecinin gelmesine izin verdiniz? Görüntülerde olmasını istemediğiniz birileri mi vardı?

45 GÜN BİTTİ:

Hasan Taçoy, El-Sen’in eylemlerini bitirmek adına yeni santral mutabakatı imzaladığında da sormuştuk, “Bunca zaman karşıydınız, ne oldu” diye. Şüphelerimiz vardı. Nitekim 6 Eylül’de imzalanan mutabakatta, 45 gün içinde enerji üretimi için ihaleye çıkılacağı sözü verilmesine karşın, bu gerçekleşmedi. Dahası, Kıb-Tek Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Onurhan, yeni personel ihtiyacı, dağıtım için gereken yatırım ve yeni bir borçlanmaya gidilemeyeceği şeklinde bir durum değerlendirmesi yaptı. Bu durumda Taçoy’un attığı imzanın sadece günü kurtarma amaçlı olduğu, gerçeklere dayanmadığı da ortaya çıktı. Şimdi Sendika yeniden eyleme başlarsa, sorumlusu kim olacak?

ZİRVEDEKİLER

Bülent Kanol: “Müzakereleri yeni seçilecek Cumhurbaşkanı yapmalıymış.. Çünkü şimdiki Meclis iradesini temsil etmiyormuş..  Meclis’in oluşumu değişti de bizim mi haberimiz olmadı.. Anlamadık?
Müzakereleri iki tarafın Cumhurbaşkanları veya hükümetleri değil toplum liderleri yürütür… Bu bile bilinmiyorsa hiç olmadı bir sussak!!”…

 

DİPTEKİLER

Aydınlatma İşini Çözemedik: Son günlerde yaşadığımız ölümlü trafik kazaları tüm ülkeyi yasa boğdu. Trafik konusunda gerek biz vatandaşlar, gerekse hükümetler kısacası en tepeden en alta ülke olarak sınıfta kaldık. Ve bu kafa ile daha çok canlar gidecek. Akşam yollara bir çıkın, arabalar resmen zifiri karanlıkta gidiyor. Ana yollardaki lambaların çoğu yanmıyor, yananlar da kendi dibini aydınlatmakta zorlanıyor. Bu devleti kuralı 36 yıl oldu ama, hala bir sokak aydınlatmasını doğru dürüst yapamadıysak, diğer sorunları nasıl çözeceğiz…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar