Önce “haklının” hakkını vereyim:”
Sn. Tatar’ı “muhalif” oluşunuzla bile değerlendirirken şu gerçeği atlamayınız:
Sn. Tatar “Hükümet” icraatları yönünden “program ve vaatlerinin” gerisinde kalmış olsa da başta Kıbrıs siyasi sorunu olmak üzere KKTC’ye yeni bir “heyecan ve devinim” kattığını kabul etmek gerekir.
Nitekim Sn. Tatar Rahmetlik Denktaş’tan beridir gelip giden Cumhurbaşkanlarının kendi fasit daireleri içinde sürdürdükleri “siyasi sorunla “müzakereleri” yıllar sonra Hükümet kanadı olarak üslenmekle yetinmedi. Üstelik “nasıl bir çözüm” sorusunu da Sn. Akıncı’nın görev alanına müdahale ederek cevapladı.
YANİ “alışılmışın dışına çıkarken, Sn. Akıncı’ya yönelik, “en az ben de sizin kadar yetki sahibiyim” hatırlatmasını yaparak ve zaten o yetkileri de kullanarak önerilerinin “yapıcı yada yıkıcı oluşlarına” aldırmadan sorun ve çözümle ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaştı..
EĞER “müsademeyi efkârdan barikat’i hakikat doğuyorsa” bundan gocunmamak gerekir..
Aksine çok gecikmiş de olsa, “tepede” parça körçe olmuş bu “yetkiler sorununu” iktidarı muhalefeti ile aşmak zamanı çoktan gelip geçmiştir bile! Şöyle ki “Kıbrıs siyasi sorununu artık Cumhurbaşkanlığıyla Hükümetin birlikte sürdürüp birlikte saptayacakları bir konsensüsün oluşturulması gerekmektedir..
ÇÜNKÜ sonuçta “çözüm” Kıbrıs Türk halkının sadece bugününü değil, gelecekteki bekasını da gözetecektir. Bunun kapsamında büyük önemiyle “güvenliği” de yer almaktadır. Dolayısıyla “gelecekler” yönünden bu kadar ciddi sorunlar varken neden çözüm sürercinde “İktidarla Cumhurbaşkanlığı ve de siyasi partiler “birbirlerinin” muhalifleri hasımları olsunlar? Ki böylesi bir “ulusal zafiyetle parça körçe olmuşlukta” Güney’deki komşudan başka tek bir Türk yurttaşına fiskelik fayda sağlanamaz!
ÖRNEĞİN şu Maraş konusu! 1974’den beridir “zaten bizim değildi” dediğimize nazire, şimdilerde bakıyorum Sn. Tatar’ın ve tabi Yardımcısı Özersay’ın girişimleriyle “iskâna” açılması tartışmalarının odağına oturdu.. Ve hani asla olamaz dedirten bir tepki de görmedi çünkü “hakkımızın” bir kısmı “kapalı Maraş”taki “evkaf mallarımıza” bağlandı..
ASLINDA bu tip siyasi girişimler ve inisiyatif üslenmeler konusunda çok geç kaldık! Yıllarca siyasi sorunun çözümünü gelip giden Cumhurbaşkanlarına havale ettik, durup oturduk yerde halk olarak parmağımızı oynatmadan çözüm bekledik!
Olmadığını, daha doğrusu bu siyasi tutumla olmayacağını görmek için 45 yıl geçti ama!
İşte Tatar Koalisyon Hükümeti çok geç olmasına karşın bu kayıplarımızı ve zafiyetlerimizi de görmemizi sağladı..
Eğer bir “Ulusal Konsey” oluşumu için girişimler de başlatılırsa tutun ki gerçekleşmesiyle kırk beş yıl sonra biz de Rum tarafı gibi bir “ulusal bütünsellikte” davamıza sahip çıkmış oluruz! *****
DURUN BAKALIM NE OLACAK!
Sonunda bir yerlerden patlayacak yada çatlayacaktı! Fakat “yediden yetmişe” tüm ilgili ve yetkililerin “olmadı” diyen itiraz seslerinin bu kadar yüksek perdeden çıkacağı hiç tahmin edilmedi!
Bir kere ilgili üç belediye de “İmar Planını” reddettiler!
Öte yandan Kıbrıs Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği de beğenmedi. Tutun ki “beğenmemelerinin “nedenini” ben hiç beğenmedim çünkü “vurguladıkları” sorun için bugüne kadar gazetelerdeki “Köşemde” yazdıklarımı toplasam, hacimli bir kitap olurdu.
VURGULADIKLARI neden şu: “Diyor ki KTMMOB Başkanı Seran Aysal Mağusa’da 3 bin dönüm Orman arazisine “Liman ve Serbest Bölge öngörülüyor!”
Ki “mevcuduyla” hâlâ kavga ederken 1990’larda şöyle diyordum: “Mağusa’lıya Mağusa hisarları yetmezmiş gibi şimdi de en güzel sahil şeridinde, bir gün halkın mesire yeri olacak Karakol bölgesinde, Gülseren’e kadar uzanan alanı “serbest liman” adıyla Mağusa surlarına nazire duvarlarla çevirerek halka kapatıverdiler!..”
OLAY rahmetlik Özal döneminde gerçekleştiydi.1987’de KKTC’i ziyaretinde sorduktu. “Ekonomimiz hangi model olsun!” Rahmetli de olmayan ekonomimize nazire “serbest piyasa ekonomisi olsun” deyip üstelik bize Rumdan kalma limanda bir de Serbest Pazar yeri yaptıydı!
İşte o yıllardan beridir de Gülseren’e kadar uzanan (ki orası da askeri garnizondur) sahil şeridi halka kapandı ki “şimdi yenisi için yapılan imar planında (her halde elde kalan “serbest limanın” devamındaki “Muakkabın yeri” denilen “arazi olmalıdır) gene Liman ve Serbest Bölge olarak öngörülecek!
ÖTE YANDAN: İmar planına” neden olumsuz tepkiler gösterildi bilmiyorum.
Buna karşın “Girne’nin çarpık yapılaşmayla” yaşanamaz bir kent olduğunu biliyorum! Mağusa’nın da aynen Girne’nin yolundan giderek “çarpığın da çarpığı olmanın yolcusu olduğunu” da bizzat görüyorum!
Öte yandan Yeniiskele’de Ruslar için ovaların ortasında öbek öbek apartmanlar inşa edildiği de bilinen gerçektir.. Tabi Karpaz’da da Yahudiler için!
FAKAT bildiğim bir başka gerçek, bu “imar planını” yapan görevlilerin başta Sn. Bakan olmak üzere çok iyi niyetli olduklarıdır. Nitekim çalışmalara başlarlarken zaten “çarpıklık, plansızlık, rant ekonomisine dayanan “alam da kaçam” mı usulsüzlüklerinde memleket gitti giderdi! Yaptıkları sadece kalanları kurtarmaktı da demek ki yine kabul görmemiş! Ne diyelim? “Durun bakalım ne olacak” demekten başka!