“Bütünlüklü çözüm” fetişizmi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

“Bütünlüklü çözüm” fetişizmi

Mete Hatay bannerMete Hatay

Fetiş, kişinin veya kişilerin “olmazsa olmaz” olarak kabul ettiği, onsuz yapamadığı, değerini imrenmeyle belirlediği, tutkusunu adeta bir prensip haline çevirdiği, yüceltip, kutsiyet atfettiği her cins nesne olabilir. Kimi zaman lüks bir araba, kimi zaman ulusal veya ideolojik bir bayrak gibi kalabalıkları peşine takan bir obje, kimi zaman ise, “hellim” gibi daha “önemsiz” bir ürün bile olabilir.

Sıkça rastlanan, milli bayraklar, meydanlara dikilen koca koca milli heykeller, Che Guevara tişörtleri ve posterleri gibi siyasi semboller kadar bazı fantezi objeleri de fetiş olarak karşımıza çıkabilmektedir. Siyasi düşüncelerin, fikirlerin veya düşüncelerin bile fetiş haline dönüşmesi sıkça rastlanan olgulardandır.


Bugünlerde, çatışmalara çözüm bulma müzakerelerinde de adeta fetiş haline gelmiş uygulamalarla karşılaşabiliyor insan. Bunun en iyi örneğini, son günlerde yaşadığımız “kapsamlı çözüm süreci” görüşmelerinde rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

 

Uluslararası topluluk ve BM  büyük bir başarı olarak gördükleri, 1998 Kuzey İrlanda referandumundan itibaren, “her şey anlaşılmadan hiç bir şey anlaşılmış sayılmaz” mantrasının peşinde Belfast anlaşmasına öykünerek birçok süreci götürmeye çalışmaktadır. Özellikle BM çalışma raporlarına şöyle bir göz attığımızda, “her şey anlaşılmadan hiç bir şey anlaşılmış sayılmaz” ifadesinin şu sıfatlarla anıldığını görürüz: “prensip,” “doktrin,” “mantra”,  veya “altın kural.”

Uluslararası hukukçu Bahman Diba bu ifadenin BM belgelerinde kullanım şekillerine ve etkilerine bakmaya çalıştı bir çalışmasında. Ve yaptığı kısa bir araştırma sonrası, bu sözde prensibin barış süreçlerine ne gibi etkileri olduğunu tespit etmeye çalıştı. Diba’ya göre “her şey anlaşılmadan hiç bir şey anlaşılmış sayılmaz” ifadesinin süreçlere başlıca etkileri şöyledir:

 

1-Varılan anlaşmanın herhangi bir bölümünün uygulamaya sokulamaması tüm anlaşmanın rafa kaldırılmasını getirir.

2-Kısmi anlaşma tatmin edinilmemiş anlaşma olduğu algısını yaratır.

3-Anlaşma bütünlüklü bir şekildedir ve her hangi bir kısmı, diğerlerinden bağımsız bir şekilde uygulamaya sokulamaz.

4-Herhangi bir kısmın çıkartılması ise anlaşmanın tümünü anlamsızlaştırır.

5-Herşeyin anlaşılacağı tarihe kadar hiç bir anlaşılmış bölüm uygulamaya sokulamaz.

6-Bütünlüklü anlaşma üzerinde tüm maddeler anlaşılmadan anlaşma yapılmış sayılmaz.

7-Bütününde anlaşılana kadar her şey başlangıç seviyesinde kalır. Bir adım bile ileri gidilemez.

8-Tabii en önemlisi hiç bir şey her şey anlaşılana kadar kabul edilmiş sayılmaz.

9-Bu yöntemin ana formülü, taraflardan hiç birinin kendi önem atfettiği konuyu diğerinin önem atfettiği konudan bağımsız bir şekilde uygulamaya sokamamasıdır.

 

Tüm bu maddelere baktığımızda “çözüm” arayışının “bütünlüklü” veya “kapsamlı” bir formatta aranmasının çözümü ne kadar ulaşılması zor bir hale getirdiğini görebiliriz. Bu tür anlaşmalar ayrıca bir sonuca varılsa bile genel olarak bir referandumla taçlandırılırlar ve liderlerin üzerinde anlaştığı metin ancak referanduma sokulduktan sonra uygulamaya sokulabilir.

 

Tabii yakın zamanlarda gerçekleştirilmiş referandumlardan da görülebileceği gibi metin ve maddeler ne kadar çoksa, karmaşıksa başarısız olma ihtimali de o kadar yüksektir. Ve sonuçta “ya hep ya da hiç” olacağı için bir “hayır” oyuyla, Anan planında olduğu gibi yılların emekleri aniden geçersiz kılınıp çöpe atılabilir.

 

Son 15 yıla baktığımızda “bütünlüklü çözüm” yönteminin Dünya’da adeta bir fetiş haline getirildiğini ve her anlaşmazlığı çözmek için ezber bir format olarak kullanılmaya çalışıldığını görüyoruz.

 

Yine Belfast anlaşması hariç ki o da 9 sayfalık bir belgeydi, tüm diğer süreçlerin çoğunun başarısızlığa uğradığını, hatta çöktüğünü ya da yıllarca sonuçsuz bir şekilde devam ettiğini görürüz. Diba bu prensibin tek olumlu işlevinin hiç bir sonuç üretmese de müzakerelerin devam etmesini sağladığını iddia eder. Fakat müzakereler, yıllar geçtikçe adadaki gibi mevcut olan “soğuk barış” ortamında, adeta araç olmaktan çıkar ve fetiş bir amaca dönüşür: “Aman müzakereler çökmesin,” diyerek hiç bir adım atılmadan, arada sırada motivasyon sağlamak için  yaratılan “son şans” korkutmalarıyla, yıllarca sonuçsuz bir şekilde devam eder ve mevcut statükoları perçinlemekten başka bir işe yaramaz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar