Biz kendimizi fil sanıyoruz ama fareyiz - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
KıbrısManşetRöportaj

Biz kendimizi fil sanıyoruz ama fareyiz

 

KÜÇÜK OLMANIN AVANTAJI: İşadamı Ekin Adademir: Kendimizi fil sanıyoruz ve onu örnek alarak hareket ediyoruz. Halbuki biz fareyiz ve küçük olmanın avantajlarını kullanmamız gerekiyor.

ODA ÇOK PASİF: Adademir: Ticaret Odası’nın hiçbir etkisi yok, çok pasif. Birlikte hareket etmeyi beceremiyoruz. Hükümetler, sendikaların hassasiyetleri doğrultusunda hareket ediyorlar

İKİ YILDIR BEKLİYORUM: Adademir: Turizm alanında yatırım yapmaya çalışıyoruz. Lefkoşa Surlariçi’nde bir  butik otel yapmak istiyoruz. Binalar hazır. İki yıldır projeye onay bekliyoruz. O daire senin bu daire benim dolaşıyoruz.

HK AJANS


[dropcap style=”circle” bgcolor=”#0065ad”]B[/dropcap]u hafta sizlerle iş insanlarımızdan Ekin Adademir ile buluşturuyoruz. Kendisi iş hayatının dışında sosyal hayatta da çok aktif. Bisiklet Federasyonu Başkanı, ayrıca spor salonu da var. Kısacası spor ile iç içe yaşayan bir kişi. Kendisi ile konuşmamızda sık sık dile getirdiği, ülkemizin büyük ülkeleri örnek almaktan vazgeçip, küçük olmanın avantajlarını kullanmamız oldu. Ekin Adademir, hızlı düşünüp, hızlı karar verip uygulanmasını ve ülkede  fon ve vergileri düşürüp, ucuzluğun sağlanarak sürümden kazanılmaya gidilmesini önerdi. Israrla ülkede üretim yapmaya çalışılmasının gerçekçi olmadığını anlatan Adademir, küçük bir Dubai yaratarak, ülkeye insan çekip, buradan kazanmak gerektiğine işaret etti. Ekin Adademir ayrıca, konuşmasında Ticaret Odası’nı da ciddi şekilde eleştirilerde bulunarak odayı pasif olmakla suçladı. Artık siyasetçilerin cesur olması ve statükonun yıkılmasını da isteyen Ekin Adademir, kendisinin aktif siyasete girmeyeceğini ama siyasetten de kopuk olmadığını söyledi.

Adademir, HK Ajans’tan Selda İçer’in sorularını yanıtladı

 

SORU: Şu anda genç bir girişimci olarak piyasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

ADADEMİR: Ülkemizde ekonomi çok hızlı bir şekilde hareketlendirilebilir. Ülkeleri hayvanlar alemi gibi düşünürsek, “biz” bu hayvanlar aleminin faresi veya küçük kedisiyiz. Ancak bizim yaptığımız genelde, taklitçiliktik. Ne olduğumuzun farkında değiliz ve fili taklit ederiz. Halbuki sen faresin ve fare olmanın faydalarından faydalanmalısın. Biz file bakarız “ne yapıyor” diye ve onun yaptığını yapmaya çalışırız. Türkiye’ye bakarız ne yapar, nasıl vergi alır, nasıl yasa çıkarır, aynısını yapmaya çalışırız. Fare olmanın avantajını kullanamayız. Tarım politikasını ele alacak olursak. Tarımla ilgili bir karar alınacağı zaman aylarca düşünülür, oyalanır, karar verilemez. Türkiye’de nüfus çok olduğu için alınacak bir karardan milyonlarca kişi etkilenir, ancak bizde tarımla uğraşan 3-5 bin kişidir. O nedenle bizde tarımla ilgili bir karar alınacağı zaman, tarımı göz ardı etmen gerekiyorsa, çok kolaylıkla o insanları başka yerlere yönlendirip, hem onlara daha iyi bir iş, hem de daha iyi bir gelir sağlayabilirsin. Çok daha hızlı hareket ederek, dünyadaki birçok imkanlardan ve fırsatlardan yararlanarak.  Çünkü senin tek avantajın küçük olup hızlı hareket etmek. Çünkü, büyük ülkeler yavaş hareket eder.

Biz kendimizi fil sanıyoruz ama fareyiz (4)

SORU: Oysa biz çok yavaş hareket ediyoruz değil mi?

ADADEMİR: Biz yavaş hareket etmiyoruz, fili taklit ediyoruz. Kendimizi fil sanıp taklit ederiz. En basiti, “Biz neyiz, tanınmamış bir ülkeyiz. Nedir yapmaya çalıştığımız? AB sistem ve kurallarını ve yönetmeliklerini uygulamak. Tamam ama, burada bir avantaj da var bizim için. AB, üçüncü ülke diyerek ona göre, fon ve gümrük alır. Örneğin Çin mallarına yüksek vergi ve fon alır. Biz de aynısını yaparız. Peki ama neden yapıyoruz ki. Avrupa Birliği’ni mi koruyoruz? Halbuki bu bizim için avantajdır. Sen düşük vergini, fonunu koy Çin mallarına veya uzak doğu mallarına. Ne olacak o zaman. İnsanlar buraya gelecek ve diyecekler ki; Giderim orada elektronik alırım, 10 TL yerine, 7 liraya alırım. Hem tatilimi yaparım, hem de alış verişimi ve gelirim”

Öğrenciler, bilgisayarlarını Türkiye yerine buradan alacaklar o zaman. Adada 80 bin öğrenci olduğu söyleniyor. Eğer 80 bin öğrenci her birine, yılda  2 bilgisayar satılsa, herhalde bu rakam bizim 10 yılda sattığımız bilgisayar rakamıdır. Ve biz bunu bir yılda gerçekleştirebiliriz.

 

SORU: Peki neden yapamıyoruz bunu?

ADADEMİR: Sorun burada, çünkü biz filiz. Politikacılarımız da bundan vazgeçemiyorlar. Bürokratlar da yeni gelen bakanı veya x kişiye “ aman ha sakın imzalamayın başımız derde girer. Aman ha sakın imzalamayın çiftçi ayağa kalkar. Aman ha sakın imzalamayın memur kapıya gelir, aman başınız derde girer” diyerek durduruyorlar. Bazı ürünler vardır tüm dünyada satılır ve biz yıllardır bu ülkeye getiremiyoruz. Rum tarafında, Türkiye’de, AB’de satılır, bizimkiler ise “hayır bizde satamazsın” diyorlar.

 

SORU: Gerekçe nedir peki?

ADADEMİR: Sağlık Bakanlığı izin vermiyor. Ürünün üzerindeki yazının daha kalın ve belirgin olması gerektiğini söyleyerek izin vermiyor. Hiç abartmadan bunu söylüyorum. Bu ürünler dünyanın her yerinde satılıyor. Peki ne oluyor bu durumda, insanlar da gidip bunu Rum tarafından alıyorlar.

 

SORU: Bizim yasalarımız mı bunu engelliyor?

ADADEMİR: Yasada var. Kendine göre yorumladığında haklı ama, inisiyatif kullanılmıyor. Bu durumda da ne yapıyorsunuz? İşinizi gücünüzü bırakıp bakanın yanına çıkıyorsunuz, o da işini bırakıp sizi kabul ediyor. Konuşup derdinizi anlatacaksınız. Birkaç saatinizi harcayacaksınız sorunu çözmek için.

Biz kendimizi fil sanıyoruz ama fareyiz (3)

SORU: Bugün artık sürekli hükümet değişimi sonucu kamuda işi bilen bürokrat kalmaması sizi ciddi manada sıkıntıya sokuyor diyebilir miyiz?

ADADEMİR: Sürekli değişim, insanların o mevki ve mesleklere olan saygısını da yitiriyor. Sürekli değişim, bazen de hiç hak etmeyenlerin oraya gelmesi, hem saygınlığı, hem de çalışanlar ve toplum gözünde değerini yitirmesine neden oluyor. Tabii ki, diğer bir etken de biz, memur devletiyiz. Bana derler ki “Ticaret Odası’na gir. Bana göre Ticaret Odası bu ülkedeki en pasif örgüttür. Hiçbir yaptırım gücü yok. Gücü olması için, siyasilerin üzerinde bir güce sahip olmalıdır.Ancak siyasilerin üzerinde güç oluşturanlar, sendikalar ve devlet memurlarıdır. Siyasiler, sendikaların baskısı doğrultusunda yol alırlar. Ticaret Odası’nın böyle baskıcı bir gücü yoktur, olmadı, şimdiye kadar da görmedim. Hiçbir konuda da bir baskı oluşturduğunu görmedim. Bunun nedenlerinden birisi de insanların bireysel olarak sorunlarını çözmesidir.

 

SORU: İş insanları birlikte hareket etmeyi öğrenemedi mi?

ADADEMİR: Öğrenemedi ve o gücü de kaybetti. Birlikte güç olup da baskı yapma güçleri yok şu anda. Bence bizim alandaki birliklerin adına  “sendika” desinler. Belki biraz daha etkili ve güçlü olurlar. Ticaret Odası üyesi çoktur ama gücü yok. Neyse, başa dönecek olursak. Bizim bu ülkeyi ucuzlatmamız gerekiyor. Birinci neden, eğer biz turizm ve eğitim ile yürüyeceksek, ikisinin de aradığı ucuzluktur. Öğrenci ne diyor: “ Kıbrıs güzel, her şey iyi ama pahalı” Peki ucuzlatmamıza engel olan nedir. Bazı ürünleri burada zorla ürettirmek yerine ithal etme yoluna neden gidilmiyor. Eğer biz hayvancılığı beceremiyor, başaramıyorsak ve et üretimi yüksek maliyetli geliyorsa, bundan vazgeçelim, yapmayalım. Zorlamaya gerek yok. Daha önce de dediğim gibi biz “fil” değiliz. Bir anda vazgeçip, hayvan üreticisini teşviklerle, korumalarla, başka sektörlere yönlendirebiliriz. Sizin eti ucuzlatmanız demek, her şeyin ucuzlaması demektir. Buradaki hayat pahalılığının ucuzlaması demektir. Maaş artışı istenmemesi demektir. Çünkü insanlar cebindeki para ile rahatlıkla dışarda yemek yiyip, karnını doyurabilir. Öğrenci, iki haftada bir dışarı çıkmak yerine belki de haftada birkaç kez çıkacak. Bu neyi getirecek, yeni restoran, yeni hizmet alanları. Aynı şekilde, turist geldiğinde, otelde yemek yemek yerine, dışarı çıkacaktır. Bu da, ekstra yatırım ve ekstra iş imkanı sağlayacaktır. Özetle, bir birbirlerini tetikleyeceklerdir. Bir tek içkide, kapılar açıldıktan sonra fon ve gümrük düşürülmek zorunda kalındı. Rum tarafı daha ucuz diye. Sadece ondan değil ama bunun büyük etkisi olmuştur, Girne’de yaz kış turist vardır. Çünkü, Türkiye’deki insanlar “ Hafta sonu gider Kıbrıs’ta tatilimi yaparım, içkimi de alırım, bilet param da bedava gelir” diyor. Ama tabii ki geldiği zaman daha çok harcıyor. Çarşıya çıktığı zaman içki alacak diye, çikolatasını alıyor, hediyelik eşya alır. Diğer ürünleri de ucuzlatırsak, kat sayı artacak, gelen sayısı artacak, içkiyle arası iyi olmayanlar da gelecektir. Onlar da kıyafet alacaklardır. Biz vergi ve fonlar ile başka ülkelerdeki gibi gelir elde etmemiz gerekmez.  Biz, vergi ve fonları düşürerek sürümden daha fazla kazanabiliriz. Daha  çok kişiye iş ve imkan da sağlamış oluruz. Biz fazla üreten bir toplum da değiliz.

 

SORU: Biz, ülkede üretimi teşvik etmeye çalışıyoruz halbuki.

ADADEMİR:  Üretim derken, illa ki tarlada veya makine ile bir şey üretmek gerekmiyor. Kaliteli bir restoran da bir üretimdir. İyi servis veren, iyi hizmet veren bir yer da üretim yapıyor. İlla ki kopyalamamak lazım. Kendi şartlarımıza göre hareket etmeliyiz. Bizim ihracat yapma şansımız yoktur. Eğer ihracat yaparız derlerse, bakın ihraç ürünlerine. Başka bir nedenden dolayı devam ediyordur. O sebep ortadan kalktığı anda durur. Örneğin, içki ihraç ederiz bugün. Bunun tek  sebebi Türkiye’deki duty free’lerde içkiler, rakılar özellikle Türkiye’de üretilmiş ürün orada satılamaz. Bu nedenden dolayı Kıbrıs’ta üretilip, Türkiye’deki duty free’lerde satılır. Türkiye’de bu sistem değiştiği anda, buradaki içki ihracatı bitecek. Bizim hep pamuk ipliğine bağlı ihraç ürünlerimiz. Hepsinin bir nedeni var, gerçekçi, başarıya dayalı bir ihracatımız yoktur. Nedeni de, burada ucuz bir iş gücü yok, enerji kaynakları yok, tanınmış bir ülke değiliz, ulaşım mı rahat? Hayır değil, elektrik, su ucuz değil. Ne avantajımız var ki bir şeyi üretip satacağız. Hepsi devlet destekli, hellim, portakal, patates satıyoruz. Ben o insanların işini alalım demiyorum. O insanlara akıttığımız kaynakları yine akıtalım ama, bu insanlar o kaynaktan bir şeyler üretsinler. Bizim sonsuz kaynağımız yok ki sürekli destek verelim. Desteği verelim, bir şeyler yapsınlar ama bu destek birkaç yıl sonra dursun, onlar da ayaklarının üzerinde durmayı başarsınlar. Zorla yürüyen bir yapının içinde ısrarcı olmamak lazım.

Biz kendimizi fil sanıyoruz ama fareyiz (2)

SORU: Bizim ülkemizde hizmet sektörüne kaymak mı gerekiyor sizce?

ADADEMİR: Şu an görünen en akılcı iş, ülkeye insan getirtmek. Turist, öğrenci veya başka isimler altında insanları buraya getirtmek. Biraz Dubai modeli gibi ki biz Dubai’ye 5-10 basarız. Avrupa’ya çok uzak, çölün ortasında bir yer, doğa güzelliği olan bir yer değil. Bizde dağ var, deniz var, doğa var, güzellik var, Avrupa’ya çok yakın. Bir sürü avantajımız var. Ama cesaret yok. Kimse kimsenin statükosuna müdahale etmeye cesaret edemiyor.

 

SORU:  Siz yatırımlarınızı neye göre yapıyorsunuz?

ADADEMİR: Şu anda bizim esas çalıştığımız sektör, öğrenci yurtlarımız var, bir de gıda ağırlıklı ithalatımız vardır. İkisi de bir birine bağlı. Gıda tüketimi nüfus arttığı sürece artar, öğrenci sayısında son dönemlerde bir artış var, buna bağlı beklentiler de var. Ona yönelik yatırımlar yapıyoruz. Turizm konusunda da ciddi talepler var. Butik Otel projemiz var Lefkoşa Surlariçi’nde. Yaklaşık iki yıl oldu, bekliyoruz. O daireden, bu daireye gönderiliyoruz. İki yıldır projeye onay bekliyoruz. Surlariçine bir hareket gelmesi için bunu yapmak istiyoruz. Belki başkalarını da tetikleriz oraya yatırım yapmaları açısından. 40 odalık bir butik otel düşündük. 3-4 evin birleşiminden oluşacak. İç bahçesi var. Bir tarafı da Narnia Bar’a bağlanır. Keyifli bir şey yapmak istiyoruz izin verirlerse.

 

SORU: İş insanları birlikte olup burada otel açmak gibi girişime neden gitmiyorlar. Birlikte hareket edilemiyor mu sizce?

ADADEMİR: Ercan İhalesinde de böyle oldu. Birleşip de o ihaleye giremedik. Bir şekilde herkes farklı bir yorum yaptı, bir birinden çekindi. “ Yok bu parayı bulamayız” dendi. Ancak kaynağa ulaşılabiliyor aslında. Doğru insanlar, doğru projelerle gittiği zaman kaynağa ulaşılır. Orda bir sıkıntı yok. Biraz cesaret, biraz da güven gerekiyor bir birine. Orada bir sıkıntı var bilemiyorum. Türkiye’de birlikte hareket etmeyi çok iyi başarıyorlar. Bizde dostluk var, arkadaşlık var, muhabbet var baktığınızda, ancak iş yapmada birlikte hareket etmeye gelince olmuyor. İşte Ticaret Odası’nda da olan budur. Örneğin, “gelin bir eylem yapalım, kimse mal gümrüklemesin” diyoruz. Daha konuşurken anlıyorsun ki orada çözülmeler oluyor.

 

SORU: Reçete nedir sizce özetlersek sorunları çözmek için?

ADADEMİR: Reçete çok basittir. Hızlı karar verip, hızlı hareket etmeliyiz. Biz dünyadaki fırsatlardan yararlanmamız lazım. Büyüklerin yapamadıklarını hızlı bir şekilde yapmamız lazım. Biz, x,y ürünün gümrüklerini düşürdüğümüz zaman, bizim burada sanayimiz yok ki perişan olsun. Ama bir Almanya, İngiltere veya Türkiye yüzde bir bile farklı uygulama yapacaksa çok iyi hesap yapması gerekir. Ancak bizde böyle bir hesap yok ve biz düşürdüğümüz zaman gelirimiz artacaktır. Biz illa ki ‘Fil’e bakarık. İçki örneğini verdim. İçkide, yüksek vergi oranında yüz birim alıyorlarsa idi vergiyi, şu an 10 bin birim alıyorlar. O kadar çok içki geliyor ki ülkeye. Düşün vergi alınmasına rağmen, çok daha yüksek geliri var içkinin ülke için. Çünkü çok sayıda gelip gidiyor. Eskiden yüksek vergi konurdu ve az gelip, az giderdi. Şimdi her tarafa gidiyor.

 

SORU: Son olarak ne söylersiniz?

ADADEMİR: Siyasete giren insanların  cesur olması gerekiyor, ya da şimdiye kadarkiler gibi davranacaklarsa hiç girmesinler. Yada girip cesur olsunlar. Diğer boyutu da eleştiriyoruz ama içine girmeye çekiniyoruz siyasetin. Ben siyasete girmem ama görüşümü söylerim her zaman.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar