Bir şeher vardı bir de Çolakoğlu - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Mart 19, 2024
Poli

Bir şeher vardı bir de Çolakoğlu

Onu, halim salim, babacan hali ve güzel Türkçe konuşması ile anımsarız.

Eski surlar içi Lefkoşa’da bugüne kadar en uzun bakkallık yapan o olsa gerek.


Her seçimde seçilerek en uzun muhtarlık görevini sürdüren de ondan başkası değildir.

İkinci dünya savaşı yeni patlak vermiş, yaşadığımız gezegenin sırtından kan akmaktaydı.

Savaşın acı yüzü ne kadar Kıbrıs’ta yaşanmasa da en azından hissedilmekteydi.

İşte o yıllardı.

Sene 1942.

Abohor’ (Cihangir) dan Lefkoşa’ya bir adam gelir.

Herkesi kucaklayan şeher onu da kucaklamaya hazırdı.

Meslek hayatını bakkal dükkanı açarak sürdürmeye karar verir ve bu çerçevede

Alparslan Sokak ile Turgut Reis Sokağın kesiştiği noktada bir yer kiralayarak dükkanını oraya açar.

Dükkanın hemen yanında bir de ev kiralar.

Bu evde ailesi ile kalacak, mesleğini ve ömrünü Lefkoşa’da geçirecekti…

O evde bir yatır vardı.

Hamza Pehlivan adındaki yatır evin içindeydi ancak mumluk bölümü aynı zamanda Alparslan Sokağa bakmaktaydı.

Hem mahalle sakinleri hem ev sakinleri her akşam o yatıra mum yakmaktaydılar…

İbrahim Çolakoğlu’ndan bahsediyoruz.

Onun güler yüzü nice yıllar o sokağa yayılacak,

Yaşadığı uzun yolculukta Lefkoşa’nın unutulmaz kişilikleri arasında yerini alacaktı.

Gün gelecek Lefkoşa’da İbrahim Çolakoğlu’nu tanımayan kalmayacaktı…

Köyden şehere inen Çolakoğlu, aynı yıl bakkal dükkanını yine aynı sokakta, Alparslan Sokağının Turan Sokakla kesiştiği noktaya taşıyacaktı.

Sarı taştan güzel bir bina olan söz konusu mekan günümüzde yorgun taş balkonu ile ayakta durmaktadır hâlâ.

O bina ile yakındaki bir takım yapılar Asım Ahmet Kantarcıoğlu adında Türk Bankasının da hissedarlarından olduğu söylenen varlıklı birine aitti.

Çolakoğlu da mesleği boyunca o dükkanda kiracı olarak oturacak, geniş ailesinin geleceğini o dükkanla birlikte belirleyecekti…

1918 doğumluydu Çolakoğlu.

2010 yılında 93 yaşında vefat edene kadar İngiliz döneminden cumhuriyet dönemine, daha sonra 11 yıllık kapalı döneme, 74 harekatına ve günümüze kadar gelişen olaylara tanıklık edecekti.

1958 yılından 2003 yılına kadar muhtarlık yapan İbrahim Çolakoğlu, Lefkoşa’nın kadim sakinleri tarafından terk edilişini, yeni gelen nüfusun Lefkoşa sokaklarına doluşmasını da bir film gibi izleyecek,

Eski ile yeni hayatları gözlemleyebilecekti…

Çolakoğlu,  Akkavuk mahallesini oluşturan sokak sakinlerinin birçoğunun adına veresiye defteri açmış olmalıydı.

Veresiye ile yaşamanın bir hayat tarzı olduğu dönemlerde,

İbrahim Çolakoğlu sırasında sıkıntıya düşen insanların da çare kapısı gibiydi.

İstanbul, Reşadiye, Celaliye Sokakta oturun çocukların okul yolu üzerindeydi Çolakoğlu’nun bakkaliyesi.

Bakkaliyenin adı Kannaat Ticaretevi idi.

Bugün oldu indirilmiş kepenklerin üst kısmında o tabela hâlâ silik sönük durmakta, paslanmış zemininde eski Lefkoşa’nın çığlıkları sessiz sedasız işitilmektedir.

Diyeceğim,

O sokakların çocukları Çolakoğlu amcalarını çok iyi bilirler.

İstisnasız hepsinin saçları o güler yüzlü insanın iyiliksever elleri ile okşanmıştır.

Uzun yıllar o sokaklarda yaşayanların hepsinin de o bakkaliyeye girip çıkmışlığı olduğu gibi, Çolakoğlu ile bir anısı, bir muhabbeti de olmuştur…

1963 yılı tüm Kıbrıs’ın üstüne bir kara bulut gibi çöktüğünde,

Her yerde olduğu gibi Lefkoşa sokaklarında da büyük acılar yaşanmıştı.

Artık yeni bir döneme giriliyor,

Lefkoşa ablukaya alınıyor,

Sınır köşelerine utanç barikatları kuruluyordu.

Ekmek aslanın ağzındaydı ve hiç kimse geleceğin ne olacağını bilmiyordu.

O yıllara kadar esnaf, memur ve diğer çalışanlar şu veya bu şekilde hayatlarını idame ettiriyor, geleceğe yönelik daha güzel yıllar düşlüyorlardı

Ama hangi düş bu coğrafyada gerçekleşmişti ki.

1963 olayları ile birlikte Lefkoşa’ya birçok kasaba ve kırsal alanlardan göçmenler gelip yerleştiğinde,

Bu beklenmedik yaşam tarzı birçok işyerini etkilediği gibi Çolakoğlu’nu da etkileyecekti.

Yüreği tertemiz, iyilikle dolu bir insanın veresiye defterleri daha da kabaracak, bu yüzden işleri ters yüz olacak ve dükkanından ekmek parası çıkaracak durumu kalmayacaktı.

Bu koşullarda çaresiz kalan Çolakoğlu çareyi Opel karavan arabası ile seyyar ekmek satıcılığında bulur.

Her sabah Lefkoşa’dan arabasına yüklediği ekmekleri  Lefkoşa-Haspolat istikametinden Abohor’a kadar yol alıp çeşitli yerlerde duraklayarak satmaya başlar.

Köyüne vardığında,  bu kez köyden yumurta ve hellim gibi gıdaları satmak üzere alarak gerisin geriye Lefkoşa’ya döner.

1974’e kadar sürer bu gidiş gelişler.

Ta ki harekat olsun ve tekrardan işleri yoluna girsin…

Lüzinyan döneminden beri başkent olan Lefkoşa’nın alışılmış yüzü, 1974’ten sonra değişecekti.

Eski sakinler teker teker oturdukları mahalleri, sokakları ve evleri terk ederken,

O sokaklara yeni sakinler gelecekti.

O yeni sakinler ki çok çocuklu ailelerden ibarettiler.

Bu, her eve günde en az beş ekmek demekti.

İşte,

Çolakoğlu’nun  artık Haspolat yollarını tutmasına gerek yoktu.

Ekmeklerini dükkanında da satabilecek, diğer işlerini de eskisi gibi dükkanında çevirebilecekti.

Ancak bu arada istenilmeyen olaylar İbrahim Çolakoğlu’nun başına da gelecek, mesela,

Çolakoğlu aynı zamanda Muhtar olduğundan, kimi açıkgözler evli olmalarına rağmen Çolakoğlu’ndan bekarlık belgesi almaya kalkışacaklardı.

Bir zamanlar insanlar birbirlerini tanır, kimin ne olduğunu kolaylıkla bilir, böyle şeylere tevessül edilmezdi.

Fakat eski günler geride kalmıştı ve yeni nüfus şekillenmesi içinde bu gibi olayların ardı arkası kesilmez olmuştu.

Yaşı ilerleyip gözleri her şeyi iyi seçemez hale geldiğinde, yine bazı açıkgözler verdikleri beş lirayı elli lira imiş gibi kabul ettirerek üstünü almaya kalkışıyorlardı.

Halbuki bir zamanlar kendisi bir alış veriş tutarı 6 şilin 3 kuruş ise, hesabı değirmi hesap yapar, küsuratı almazdı ki yüreği bu denli açık ve temizdi.

Fakat artık o günler geri gelemezdi.

İlerleyen yaşına bu tür olaylar da eklenince artık dükkanını kapatıp bir köşeye çekilmenin zamanıydı ki yıllar iyice ilerlemiş takvim 2003’ü gösteriyordu…

Lefkoşa’yı Lefkoşa yapanlardan biriydi İbrahim Çolakoğlu.

Onsuz sanki bir mahallenin sokağı eksik kalacaktı.

Kelimeleri tane tane söyler güzel Türkçe konuşurdu.

Hatta denildiğine göre, onun kim olduğunu bilmeyip de işitenler Türkiye’den geldiğini sanırlarmış.

Çolakoğlu İlkokul mezunuydu.

O zaman bu güzel Türkçe konuşmasını nereye borçluydu diye sorduğumuzda, aldığımız cevaplardan onun kitaplara çok meraklı olduğunu ve sürekli okuduğunu anlıyoruz…

Olaylar patlat verdiğinde Çolakoğlu da bunlardan nasibini almıştı.

1960’lı yıllarda köyüne giderken komşu Rum köyünden (Voni-Gökhan) arabası ateş yağmuruna tutulur.

Ne güzel ki Çolakoğlu’na bir şey olmaz.

Arabasına 5-6 kurşun isabet ederek köyüne o şekilde ulaşır.

Fakat Abohorlular bu duruma isyan eder ve komşu köyden bir Rum’u öldürürler.

Voni’li Rumlar bu olaydan büyük üzüntü duyarlar,  Abohor’lulara bu işi yapanın kendilerinden olmadığını söyleyip, kan davası güdülmemesini isterler.

Böylece iki köylü tekrardan anlaşmış olur…

Mesleğine ilk başladığı yıllarda Çetinkaya spor kulübünün gelişmesinde de Çolakoğlu’nun katkıları vardır.

Önceleri ayrı olan Çetinkaya Esnaf Spor ve Lefkoşa Türk Spor Kulübü, Çolakoğlu’nun da katkıları ile 1949 yılında Çetinkaya Türk Spor Kulübü (ÇTSK) adı altında birleştirilir ve Çolakoğlu birleştirilmiş kulübün bir müddet sekreterliğini yapar…

Abohor’dan çıkıp bütün Kıbrıslıların ağzında dolaşan “Bok yedin de Abohor’a gittin” sözü biliniyor.

Bu sözün bir hikayesi var ve Çolakoğlu da bu söz nedeni ile mahkemede bilir kişilik yapmıştır.

Olay 1950’li yıllarda geçer ve konu aslında zamanın siyasi liderleri Dr. Küçük ile Necati Özkan’ın birbirilerine karşı yaptıkları yayınlardan patlak verir.

Doktor Küçük belirttiğimiz sözü Özkan’a karşı kullanarak, yani ona “Bok yedin de Abohora gittin” (Doktor bu sözdeki argo kelimeyi noktalamalar şeklinde kullanır)  şeklinde bir yayın yapınca, Özkan tarafından mahkemeye verilir.

Mahkeme de Abohor’lu olan İbrahim Çolakoğlu’nu sözün hakaret olup olmadığı yolunda görüşüne başvurmak için bilirkişi olarak mahkemeye çağırır.

Burası Kıbrıs…

Hoş anılarla doludur…

Bu konu yakında Dr. Bilgin Ergene tarafından yayınlanacak olan Abohor ile ilgili kitabında yer alıyor.

Kitabın içeriğinden bir vesile ile haberimiz olduğundan yukarıda aktardığımız esprili sözün ardında yatan hikayeleri kitabın yayınına bırakmayı uygun görüyoruz…

Özetle bir şeher vardı bir de İbrahim Çolakoğlu.

Uzun yaşamında Lefkoşa sokaklarının bir sarı taşı gibiydi.

Şehere rengini veren insanlardan,

O sokaklara hayat katan yüzlerdendi.

Günümüzde yalnızlığa ve yabancılığa yenik düşen o şeher  nice Çolakoğluları ile şeher olmuştu.

Geriye anılar kaldı…

(Bu yazının oluşması İbrahim Çolakoğlu’nun değerli oğlu Dr. Aytekin Çolakoğlu ile yaptığımız söyleşiden, Dr. Okan Dağlı ile Şifa Çolakoğlu’nun katkılarından kaynaklanmıştır. Başta Dr. A. Çolakoğlu olmak üzere katkıda bulunanlara teşekkürlerimizi bildiririz).

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar