UNFICYD RAPORU (ADADA İKİ YÖNETİMİN VARDIR) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

UNFICYD RAPORU (ADADA İKİ YÖNETİMİN VARDIR)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Anastasiadis’in aksine Rum   muhalefeti, özellikle AKEL, “siyasi sorunun” ne reklamının yapıldığı kadar pembe olduğuna ne de Rum yönetiminin  sanıldığı gibi Doğu Akdeniz”e saltanatını serdiğine inanmıyor.

Gerçek de budur! Çünkü 46 yıldır Rum yönetimi ne Kıbrıs’ın Kuzey’inde söz sahibidir ki egemenlik iddiasını sürdürsün ne de Doğu Akdeniz’de tektir! Ki daha şimdiden  Doğu Akdeniz yabancı şirket ülkelerinin at oynattıkları arena durumuna geldi. Türkiye’nin ve KKTC’nin hakları ise zaten tartışılmaz.


Bu siyasi gerçeklere karşın Rum tarafı başından beridir (hani dayanan kazanacaktır) dediklerince   “zamana” oynamaktadır!

Türk tarafını “çözümsüzlükle tanınmamış” devlet konumunda bırakırken, izolasyonlarla dünyadan tecrit ederek yıpratıp zayıflatma politikası gütmektedir.

Ancak KKTC’nin arkasındaki büyük Türkiye gücünü doğru hesaplamamış olacak son zamanlarda artık kendi içindeki muhalefeti de karşısına alıyor! Çünkü hem Kıbrıs’ta hem Doğu Akdeniz’de “bensiz hiçbir siyasi ve ekonomik tasarrufta bulunamazsınız” diyen Türkiye ve faktörü Demokles’in kılıcı gibi Güney’in ense kökünde  duruyor!

BİR diğer faktör ise bir devrelerde “Kıbrıs sorununu ancak İngiltere çözer” dediğimize nazire tam umudumuzu kesmişken, evet İngiltere oluyor.. Ki hâlâ üç garantör ülkeden biri oluşuyla tutun ki en az siyasi sorunla ilgili Türkiye kadar söz sahibidir..

NİTEKİM geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin “UNFICYD Raporu” yayımlandı Tabi Rum tarafını da  ayağa kaldırdı.. İddiaları, “bu raporun Rum Yönetiminin düzeyini düşürdüğüydü!”

Fakat raporda asıl canlarını sıkan önemli vurgulama, “adada iki ayrı yönetim olduğunun” belirtilmesiydi..

Yani bugüne kadar Rum tarafının “korsan devlet,” “işgal altındaki Kuzey” yakıştırmaları gidiyor, yerine yadsınamaz bir vurgulamada “adadaki iki Yönetimden biri olan Kuzey’deki Türk Devleti geliyordu.”

EĞER Kıbrıs’ın ayni zamanda Birleşik Krallığa üye ülke olduğu (Commonwealth) dikkate alınırsa “adada iki yönetim olduğu” vurgulaması çok önemli bir siyasi değişim olmalıdır.

ASLINDA ben Ankara’nın ve KKTC’nin İngiltere’nin bu yeni politikasının üzerine  atmaca gibi dalmalarını beklerdim ama her halde son günlerin deprem ve ötesi olayları arasında kaynayıp gitmiş olacak!

Tabi şunu da itiraf edeyim. Bazen “tanınma” konusunda beni heyecana sevk eden bu tip haberlere kapılırken, tabi ki “duygusallığımla” da hareket ederim.

Fakat ortada resmen yayınlanmış bir rapor varken insan “neden politik yönden değerlendirilmiyor” diye hayıflanmaz mı?

                             *****

KKTC’NİN GELECEĞİ TARIMSAL ÜRETİMDEDİR.                                             

Şimdi zeytin ve zeytinyağından söz etsem “hiç başka işimiz kalmadı” denecek de dün de “hayvancılığa bağlı et sorunundan söz ettimdi!”

Çünkü KKTC eğer bir “sanayi ülkesi” olmayacaksa “bir şey olmak zorundadır!”

Nitekim “kalkınmamızın öncü lokomotifi turizmdir demekteyiz..”

Tu kaka olduğu için açıktan telafuz etmiyoruz ama “yada turizme bağlı Casino’lardır” diyeceğiz.

Veya son zamanlarda zayıf devlet bünyemizden  dolayı ağırlıklarının sıkletleri altında kaldığımız üniversitelerdir!

Başka? Havasını, güneşini pazarlayamayacaksak geriye kalan “tarımsal ürünlerimiz” olmalıdır.

Kİ 80 bin dönümlük Narenciyeyi  30 bin dönüme kadar düşürdük!

Bir zamanlar İtalya’ya harup ve ürünlerini satardık artık harup ağaçları da yok!

Bir devrelerde üzüm bağlarına heves ettikti. Ektik ektik sonra hepsini söktük!

Hayvancılığı da süründürüyoruz ki et aslanın ağzında! Yani  çilek, karpuz, enginar gibi  ürünlerimiz de  olmasa onları da ithal edecektik..

SADEDE geleyim:  Artık insanların ekilebilen alanlara, evlerindeki bir karışlık  topraklarına hatta kapılarının önlerine bile süs ağacı niyetine zeytin fidanları ektikleri gerçeklerde; bu yıl zeytinyağı rekoltesinin 2 bin tonu  geçtiği  haberi “işte tarımsal bir başarı” dedirtecek kadar önemli olmalıdır.

Nitekim “Esnaf Sanaatkârlar Ve Üreticiler Pazarlama Kooperatifinin” zeytinyağı ihracatı için 100 ülkeyle temasa geçtiğini öğreniyoruz..

BEN buna “işte tarımsal üretim gerçeği” diyorum. Ve bu mucizeyi her kesimden yurttaşların yarattıklarına inanıyorum.  Şöyle ki bizzat tanığı olduğumca ve yakından izlediğimce yıllar önce kendiliğinden oluşan bir zeytin fidanı dikme kampanyası başlatıldıydı ki   işte şimdilerde mahsulü olan  zeytinleri toplanmaktadır..  (Ki geçmişte benzer bir merak da  “üzüm bağları” için yaşandıydı. Değerlendirilemediğinden sonradan o bağlar kurumaya terk edilip sökülüp atıldığıydı..)

İşte bugün de o “bir zamanların”  nasılsa toplumu saran “merakında”   öğretmelerin, avukatların” memurların,   doktorların kısaca özel ve tüzel kişilerin adeta “zeytin fidanı” dikme yarışına girdikleri bir toplumsal seferberliğin sonucu olmalı, bu yıl  2 bin tonu geçen zeytinyağı üretildi..

Üstelik şu “ispatı”  da çakarak:   “Ağaç dikmek, toprağı ekip biçmek  sadece tarımla uğraşan kırsaldaki insanların değil; üniversite mezunlarının da    pekala uğraşları olabilmektedir. Yüksek öğrenimdeki işsizliği “en azından” diyeceğimiz ve tabi olanaklar nisbetinde tarımla uğraşarak izale etmek mümkündür.. Üstelik üretmeye “bilgi görgü” katarak.

Kısaca ağaç gibisi yoktur.. Hele topraklarımızı seven zeytin, harup gibi kolaylıkla yetişen ağaçlar..

Bu nedenle Turizm ve  üniversiteler yanı sıra, geleceğin KKTC’sini “tarımsal üretimle” de pekiştirip yada tarımsal üretimi zaten var olduğunca    turizme ve üniversitelerin yarattığı tüketim çevrelerine cevap verecek potansiyele ulaştırmak, tutun ki ulusal değerlerimizin artısı olacaktır..

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar