İtiraf etmemiz gerekir. Annan planından bu yanadır ilk kez siyasi soruna hem cevvaliyet geldi hem de heyecan..
Çözümsüzlüğe endekslenmiş sorunun bu yeni devinimi, şüphesiz “Başbakan Tatar ve Yardımcısı Dış işleri Bakanı Özersay’ın “siyasi soruna karışmaları” sonucunda başladı!”
Her ne kadar Özersay’a takanlar, “Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağı için siyasi sorunu propaganda amaçlı kullanmakta deseler de ben olayı bu yönüyle değil, Güney’deki komşumuzda yarattığı panik yönünden değerlendiriyorum. Nitekim geçen hafta bu konudaki düşüncelerimi Köşeme aktarırken; Komşuya dönerek, “dürte dürte siyasi sorunu hem sulandırdınız hem de Maraş’ın açılmasına kadar varan bir yeni sorun daha yarattınız” yollarında “oh olsun” diyordum!
BAŞA dönüyorum: Özersay “biz ezber bozduk” derken haklıdır. Çünkü bilinen gerçektir:
Rahmetlik Denktaş’tan beridir “müzakerecilik” görevini de yüklenen Cumhurbaşkanlarımız gündem yaratan değil, Rum tarafının yarattığı gündemi tartışmak zorunda bırakılan pozisyonlara düşürüldüler!
Nitekim Sn. Akıncı bunun farkında olmalı, “olmazsa olmaz” dediği “Siyasi Eşitlik” başlığının altına “Federal Devlette alınacak kararlarda Türk-Rum Cumhurbaşkanları ve yetkililerin de bire bir imzaları olacaktır şartını getirdikte, sanki başlarına balyozla vurulmuş gibi Rum liderliğiyle medyası feryada başladı!
Ve bir kez daha neyi anladık? Adamlar resmen “kendi çoğunluk egemenliğinde üniter bir Kıbrıs gözlüyorlar!”
Nitekim şimdi Anastasiadis’in amacını daha iyi anlıyoruz. “Ki bir ara “bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” kabilinden ansızın “Desantralizasyonu” ortaya attıydı da şaşıp kaldıktı!
Çünkü bizde “Konfederal” sistem gibilerinden bir imaj yarattıydı da meramını anlattığında anladıktı oyalama taktiklerinde laf ola beri gele önerilerinden olduğunu!
YANİ her hal’u kârda ve hâlâ Güney Rum liderliğiyle medyası dolayısıyla halkı, kendilerini Kıbrıs’ın esas sahipleri olarak görmeye devam ediyorlar! Adadaki Türkiye faktörünü aşsalar tüm adanın üzerine çoğunluk sultalarını serecekler…
Ki şimdilerde Tatar’lı Özersay’lı Hükümet Maraş’ı şu veya bu şekilde açacakları kararıyla hem “ezber” bozdular hem Rum’un keyfini kaçırdılar!
Tutun şimdi top Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerden sonra bir kez daha Türk tarafının ayağında. Önemli olan o topu yerli yerinde şutlamak!
**********
“GEÇEN HAFTA”
Ha Başbakan Tatar’ın elini kolunu kesip başını yardınız, ha gidip Maliye Bakanlığının elektriğini kestiniz!
Geçen hafta Devletin tepesinde çürümüşlüğün tiyatrosu oynandıydı! Ki ben buna “başka ülkelerde devletin elektriğini kesenin elini keserler” dediydim..
Çünkü “Devlet” insanların kendi aralarında sağlayamadıkları dirlik ve düzenleri… Sistemlerle kanunlarla güvenceye alınmış yaşamları.. Milletin bekasını.. Geleceklerin plan programlarını.. Vatanın her türlü tehlikeye karşı korunmasını sağlamak için oluşur. Devlet “Sosyal Birlikteliğin nizamıdır.”
O “nizamın” içinde kanunlarla birlikte vicdanlardan süzülerek akan ethik değerler de vardır, din imanla harmanlanan değerler de..
Fakat Devletin üstünde bir başka “muktedir yönetim erki yoktur!”
OYSA geçen hafta devleti “payitahtında vurdular!”
Olmadı! Çünkü “hak arama ve haklılık Böylesi zorba hareketlerle, anlamını ve amacını aşarak sağlanmaz..
“Devlet” dediğimiz o büyük mefhumu eğer “oportinist” tutumlarla harcayacak kadar “itibarsızlaştırırsak” Rum’a karşı hangi devleti savunacağız?
*****
ÖZAL rahmetlik “benim memurum işini bilir” derdi! Türkiye “rüşvetin dolandırıcılığın, türlü çeşitli kanunsuzlukların anaforlarında dönüyordu!
Anlıyorduk ki ekonomileri iyi olmayan ülkelerde “memur da işini bilir” yurttaşlar da..
Nitekim geçen hafta “hiç gündemimizde olmayan iki yeni olayla karşılaştık ki şu yukarıda “büyük mefhum” dediğimiz devletimiz adına üzüldük..
Olaylardan biri “Sahte Vekâletnamelerle” mülk devir teslimleriydi. Ortada milyonlarca lira dönüyordu..
Fakat olayın asıl şaşırtan yanı Tapulardan da geçen bu sahtekârlıkların nasıl olup da anlaşılamadıklarıydı! “Denetimsizlik” sorunumuz bu olayla bir kez daha ortaya çıktıydı!
İkinci olay bir “polis müfettişi” bayanın yine polis tarafından tutuklanmasıydı.. Devlet kademelerinde “hiç olmaması gereken olay hele de polis kademelerinde yer alınca (mesela ben) hem şaşırdım hem de üzüldüm..
Ki bakın kadın hangi suçlarla itham edilmekte: “Haksız mal edinme!” “Kamu görevlilerinden rüşvet talep etme!” “Resmi sırları ifşa etme!” “Görevi kötüye Kullanma!” “Kamu görevlisini sirkat ve rüşvet almak!”
Yani ne? Kadın terminatör! Kadın bir “suç makinesi!”
Fakat bu olay da bize gösteriyor ki gerçekten KKTC’de çok ciddi bir “denetim sorunu” vardır!
Devlet kurduk ama “etik değerlere dayanması gereken sisteme adapte edemedik! Ona yeterince “büyüklük” katamadık! Sonuçta “devlet malı deniz yemeyen domuz oldu!”
Sonuç: Artık ve gerçekten ya “Başkanlık sistemine” geçmeliyiz yada süratle “reformları” gerçekleştirip devletin sırtında ağır yükler haline gelen (bazı) Kurumları planlandığınca yeniden yapılandırmalıyız..