Yıllarca “vatanımızı” topraklarımızı kaybetmemek için savaşmak zorunda bırakıldık!
Savaştık, bu kez de “varlığımızı sürdürmek” için çözüm masalarında mücadele etmek zorunda kaldık! Yazık ki 1963’lerden beridir süregelen “mağdur ve mazlum Türk toplumu” oluşumuz gerçeğini bile Rum toplumuna kaptırdık!
Adamlar utanmadan tüm dünyaya kendilerini “mağdur ve mazlum Rum toplumu” olarak lanse etmekte “topraklarının Türkiye tarafından işgal altında tutulduğu” iddiasıyla tüm siyasi platformlarda destek bulmaktadırlar!
ŞİMDİLERDE benzer bir olay da Türkiye cephesinde yaşanmaktadır.
Terörizm korkusuyla titreyen Avrupa.. Meksika sınırını Meksikalılar geçmesin diye duvarlarla ören Amerika.. Yıllar yılı İRA terör örgütü ile savaşan İngiltere gibi ülkeler sırf Türkiye’yi töhmet altında bırakmak için teröristlerden yana çıkmaktadırlar!
Hem de bile bile yalan söyleyerek, karalar çalarak.
Neymiş? Türkiye zehirli gaz kullanıyormuş, çocukları öldürüyormuş!..
…BARIŞ Pınarı harekâtını “Kıbrıs odaklı” prespektif içinde izliyorum. Türkiye’nin içine düşürüldüğü “güvenli bölge” tuzağından nasıl kurtulacağını, sonrası politik gelişmeleri, kurulacak masalarda sürdürülecek müzakereleri, arada kopartılacak savaş çığlıklarını… 1974 sonrası Kıbrıs örneğiyle karşılaştırmaya çalışıyorum..
Ve görüyorum ki savaşlar da çözümler de hep benzer nedenlerle sürüdürülüyorlar!
Nitekim haklı olan Türkiye Barış Pınarı harekâtında pek çok ülke tarafından zorla haksız konuma düşürülmek istenirken, “zavallı” dedikleri PYD’ı ve Kürtleri de mağdur ve mazlum ilan ediyorlar!
Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de elan Türk halkına yönelik benzer “kalleşliği” yaşadığımız da bir başka gerçek!
KALDI ki geçmişte dinler arası oluşan savaşlar artık “emperyalist” ülkeler tarafından resmen hem egemenlik hem de “enerjiye” sahip olmak için yapılmakta! Bile bile kanlar akıtılmakta, sonuçta “güçlü olanın” kazanacağı gerçeğinde büyük ülkelere bağlı ittifaklarla “dünya kolonileri” oluşmakta!
Büyük ülkeler namlunun ucuna koydukları küçük ve çaresiz ülkeleri yakıp yıkmakta binlercesiyle insanlar öldürülmekte!
Ki bir kez daha örneğiyle, işte Ortadoğu diyoruz!
…“Türkiye bu bataklığın içine çekiliyor” diyecektik ama itile kakıla batırıldı bile! Kıbrıs’ta sağlanamayan çözümsüzlük nedeniyle istese de Kuzey’den ayrılamayacağı gibi..
Ha çözüm mü? Hâlâ çok uzaklarda!
*****
HALK GÜVENSİZLİK İÇİNDE!
Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin (CMIRS) her üç ayda bir açıkladığı “anket sonuçlarını” görmezden gelemiyorum. Şöyle ki zaten çıkan sonuçların külliyen toplumun sorunlarını teşkil ettiğini hem görüyoruz hem bizzat yaşıyoruz.
Ankete yansıyanların bizden fazlası, bu sorunları “yüzdelikler” olarak ortalara sermesi.
Örneğin CMIRS geçmiş yıllardaki anket sonuçlarıyla da kıyasladığı yeni anketinde diyor ki “son yıllarda Meclis’e Hükümet’e, Siyasi Partilere halkın güveni azaldı.”
Ancak bu son ankette yukarıya doğru az biraz farklılık gösterdi..
Ancak ekliyor: “Kurumlara güven yok!”
İşte size yıllardır üstesinden gelemediğimiz müzmin sorunumuzun bir kez daha anketlerle tescili!
Ki Devleti “Kurumları” ayakta tutar.. (Yani Devlet Kurumları değil!)
Bu gerçeğe bir mim koymak gerekir: Çünkü “Devleti” ayni zamanda “Kurumları” denetleyen, hatta gerekirse işaret parmağıyla göstererek, “suçlu ayağa kalk” diyebilen “Ombudsman” anket sonuçlarında en güvenilir makam olarak değerlendirildi.
Keza “Cumhurbaşkanı ile Polis” de en çok güven duyulanlardan..”
FARK etmişsinizdir: Her üç “ “Kurum” da Devleti temsil ederlerken ayni zamanda halkın güvenliğini de sağlamak görevindedirler.
Mesela Cumhurbaşkanlığı ve Ombudsman “Devleti denetleme ve uyarma” görevlerini yerine getiriyorlar ki halk bunu kendi güvencesi olarak kabulleniyor.. Keza Polis Teşkilatıyla Polisi de “bizzat güvenliğinin” güvencesi olarak benimsiyor..
*****
PEKİ güvenli ülke değil miyiz? Hayır!
Arabanızla trafiğe çıktığınızda kendinizi güvende hissedebiliyor musunuz?
Üniversiteyi bitiren evladınızın bu memlekette iş, aş, yaşama hakkına sahip olacağına inanıyor musunuz?
Hayatın ucuzlayacağına, cebinizdeki paranın döviz karşısında dirençli olacağına, sağlık sorunlarınızı devletin hastanelerinde afiyete kavuşturacağınıza, istenilen Eğitim düzeyine gelineceğine… İnanıyor musunuz?
YADA bir gün veya ölmeden adada çözüm olacağına inanıyor musunuz?..
“Hayır inanmıyoruz” diyorsanız bu ülke “istikrarsızdır,” istikrarsız ülkelerde insanlar Devlete inanmazlar! *****
KISACA TAKILDIĞIM: (ASIL SORUN!)
…Koop. kuruluşlarını “batmaktan kurtarmak, kurtarırken yeniden ekonomik kalkınma modeli olarak bilmem kaçıncı kez devreye sokmak, disipline etmek, denetlemelerini sağlamak için UBP Hükümetlerinin “sihirli Kayyumu” Kemal Deniz Dana (ki kendileri “batıkları” kurtarıp yüzdürmekle iştigal eder) şimdi de 20 yıldır denetlenmeyen 12 milyon borcu olan Kooperatifleri kurtarmak için üç ay önce görevlendirildiydi.
Başarılı bürokrat Kemal Deniz Dana diyor ki “558 Koop. dosyasından sadece 212’i aktiftir. Bu Koop’ların yüzde 70’ine yakını denetlenmedi…”
Neden bilir misiniz? Çünkü dosyaları teftiş edecek müfettişlerin araçları için “akaryakıt parası” karşılanamıyor!
Hepsi bu nedenden dolayı olamaz ama? Bir araçla bazen birbirlerine yakın köylerdeki kooperatifler pekala da denetlenebilirlerdi! Fakat bu fedakârlık için önce “Kooperatifçiliğe inanmak, aşık olmak gerek!” Sorun da bu işte!