MODERN KLASİKLER - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazartesi, Mayıs 13, 2024
Köşe Yazarları

MODERN KLASİKLER

Laren KıryağdıLaren Kıryağdı

İnsan bazen kitapları yeni şeyler öğrenmek için değil, kendinden bir parça bulma umuduyla okur. Yansıtıldığını, duyulduğunu ve anlaşıldığını hissetmek, yalnız olmadığını bilmek ister. Gün geçtikçe zamanın değer kazandığı bu dünyada, sorunlarımızla kimsenin vaktini çalmak istemeyiz, malum herkes halihazırda kendince bir sıkıntıyla boğuşuyordur. O halde öyle eserler bulunmalıdır ki, barındırdıkları karakterler, yaşadıkları zorluklarla bizim hayatımıza ayna tutup, geçirdikleri karakter gelişimleriyle bizlere birer umut olabilsinler.

Bu ihtiyaçlarımızı karşılaması adına başvurulabilecek en uygun tür, modern klasiklerdir. Modern klasikler dünya klasiklerinden farklı olarak, genellikle yirminci yüzyılda yazılan eserleri kapsar. Dönemin günümüze daha yakın olmasından dolayı bu kitaplarda ele alınan çatışma unsurları ve mekanlar, bizler için daha çok anlam ifade eder ve bu eserlerin sayfalarında gördüğümüz gündelik yaşam sorunları, empati yapmamıza daha çok el verir. Sizlere, modern klasiklerden sevdiğim iki kitabı derledim.


Otomatik Portakal

Anthony Burgess’in 1961’de kaleme almış olduğu bu vahşi öykü, modern klasik ögeleriyle harmanlanmış olduğundan dolayı, bu türe giriş için yerinde bir seçimdir. Kitapta gelişen öykü, içinde barındırdığı ağır suç temalarından dolayı okunması zor olsa da, yazarın kullandığı basit ve akıcı dil, okuyucuyu kitaba devam etmeye teşvik eder.

Sizi duygusal bir kargaşaya sürükleyecek olan bu serüven, kitabın bitiminde sizi olay örgüsüne hayran bırakmakla kalmayıp, kitabın ana teması olan “kötülükten arınma” hakkında derin bir düşünce seansına da itecektir.

“İyilik kişinin içinden gelir. Kişi iyiliği seçebilmelidir. Kişiye seçme hakkı tanınmazsa, o kişiliğini yitirir.”

Anthony Burgess

Kitabın konusu: Romanın konusu gelecekteki kötü bir dünyada baskıcı bir yönetimin ve bu yönetime direnen bir sokak çetesinin hikayesidir. Britanya’da endüstri sonrası bir şehirde, ahlaki değerlerin birbirine karıştığı, iyi ve kötünün ayırt edilemez hale geldiği bir toplumda, gençlerden oluşan bir çete insanlara şiddet uygulamaktadır.

Roman toplum tarafından düzeltilmeye çalışılan genç bir adamın şiddetlerini anlatırken, onun büyümesini de gözler önüne serer.

 

Martin Eden

1909’da Jack London tarafından kaleme alınan bu eser, serin yaz gecelerini renklendirmek adına kitap arayanlar için güzel bir seçimdir. İçinde aşk, mutluluk, hüzün, umut ve kendini bulma gibi değerler barındıran bu yapıt, kafa yormayı çok gerektirmemesiyle beraber içinde kullanılan yalın dil, akıcı üslup ve nefes kesici tasvirler ile tam bir zevk kitabıdır.

Zevk okuyucularını tatmin edeceği gibi, hikayenin altında bulunan güzel mesaj ile kitapları deşmeyi ve ders çıkarmayı seven okurlar için de elden bırakması güç bir eser olacaktır.

“Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu olan, insanların alçak sesle konuştukları, kendilerinin ve düşüncelerinin temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum…”

Jack London

Kitabın konusu: Dünya klasikleri arasına girmiş bu roman, bir gemi işçisinin yazar olma çabasını anlatır. Bu konu aslında Jack London’un yarı otobiyografik kendi gençlik öyküsüdür. Roman Jack London’un gençlik ve ergenlik dönemlerindeki hayatını temsil eden Martin Eden’in kimliğinde “ tutkulu, aşık, kalıplaşmış düşüncelere karşı duran, sorgulayan, inanan ve idealleri uğruna, çıkarına olmasa da düşündüklerini cesurca ifade eden bir gemi işçisinin serüvenlerini” anlatır. Yazar olabilmek için hayatını ortaya koyan ve başına gelen tüm trajedilere rağmen bu yoldan asla dönmeyen Martin’in şaşırtıcı hikayesi romanın kurgusunu oluşturur.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar