Yıllarca, ülkede yaratılan kamplaşmadan beslenenler ve hem siyasi hem de maddi rant elde edenler, aynı taktiklerini önümüzdeki dönem ve özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi için de uygulamaya çalışıyorlar.
Geçmişte, Türkiye’deki derin ve açık odakların da estirdiği fetihçi-milliyetçi rüzgarlar çerçevesinde ulusalcılar ve hainler ikilemi ile karşı karşıya bırakılan Kıbrıs Türkü 2000’li yıllardan itibaren bu tezgahı bozdu.
Kör milliyetçiğin kaba-saba propagandalarına kulak tıkadı.
Karada yürüyen tanklar, havada uçan F-16’larla yapılan seçim propagandalarına kanmadı.
Bazı isimlerin cumhurbaşkanı olması, bazı partilerin hükümete gelmesi halinde vatanın elden gideceği yalanına kanmadı.
Çünkü hiç kimse yurdunu satmadı, halkına ihanet etmedi.
Bilakis Kıbrıslı Türklerin bu topraklarda refah içinde ve özgür bir şekilde sonsuza kadar yaşaması için mücadele etti.
Aslında hiç kimse hain değildi ama 1974 sonrası oluşturulan ganimet düzeninde hırsızlıklarını ve yolsuzluklarını örtmek için bayrağı, manevi değerleri kullananların diktaya varan tahakkümleri vardı.
***
“İflas eden hesapsız tüccar eski defterleri karıştırır” deyiminde olduğu gibi şimdilerde de eski defterleri açıp aynı yöntemle oy devşirmeye çalışanlar zuhur etti.
Ve ne gariptir ki aynı söylemlerle sonuç almaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ulusalcılarla diğerleri arasında olacağını iddia ediyorlar.
“Diğerlerinin” adını henüz “Rumcu veya hain” olarak koymadılar.
Henüz koymadılar.
Seçim davulları çalmaya başladığında tanklar da ortaya çıkacak, savaş uçakları peydahlanacak ve destekledikleri aday için oy toplamaya çalışacaklar.
Bu adayın adı Ersin Tatar’dır.
Yıllara dayanan dostluğumuza sığınarak kendisini ikaz etme ihtiyacı hissettim.
Etrafını kuşatan bir grup hala geçmişte yaşıyor.
Geçmişte, derin güçlerin emir erliği yaptıkları dönemlerdeki taktiklerle Ersin Tatar’ı cumhurbaşkanı seçtireceklerini zannediyorlar.
Elbette fena halde yanılıyorlar.
Yanılmalarının zararını da Ersin Tatar görecektir.
Bedelini O ödeyecektir.
***
Mustafa Akıncı’nın dün akşam cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamasıyla aslında seçim startı resmi olmasa da başladı.
Birinci görevimiz, bizi 5 yıl süreyle temsil edecek cumhurbaşkanımızı ve uluslararası hukukun kabul ettiği şekilde toplum liderimizi şaibesiz ve tartışmasız bir şekilde seçmektir.
İkinci görevimiz, geçmişte yaşanan ve ağır bedeller ödediğimiz “dış müdahaleye” izin vermeden Kıbrıs Türkünün iradesinin doğru bir şekilde sandığa yansımasını sağlamaktır.
Bunları yapmazsak inanın ki büyük zarar görürüz.
Şaibeli bir şekilde seçilen “toplum liderinin” toplumlararası görüşmelerde hiçbir etkisi ve gücü kalmaz.
Dünya tarafından kağale alınmaz.
Bu durum da Kıbrıs Türküne vurulacak en ağır darbe olur.
Buna heveslenenlerin varlığı artık sır değildir…
