“İşte maraş dediğim!” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

“İşte maraş dediğim!”

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Sınır tellerinden uzanıp içine tükürme hakkımın bile olmadığı Maraş benim değil” diyordum!

“Maraş sadece ‘kapalı’ olanıyla değil, iskâna açtığımız 4. bölgesiyle de bir bütündür” diyordum!


“Eğer birgün iade edilirse sadece ‘kapalı’ olan bölgesini değil iskâna açık “4.bölgesiyle” birlikte iade edilecek’ diyordum!

“Ecevit’ten beridir çözüm için siyasi koz olarak kapalı tutulan Maraş bir kadavraya dönüşmüşlüğüyle yüz karamızdır” diyordum!

“Maraş’taki ‘evkaf malları’ ancak çözüm sonrasında; Kuzey’dekikilise ve özel mülklerle Güney’deki Türk mülkleri arasındaki mahsuplaşma sonucundabelirginleşir” diyordum!

“Ve en iyisi Maraş’ı sahiplerine iade etmeli çünkü Atilla hattının dışında zaten Türkiye’nin denetimi altındadır” diyordum!..

BEN bugün de yıkıntı ve yangın yerleriyle 45 yıldır kapalı tutulan, bu nedenle viran ve harap olan “Maraş” karşısında hicap duyuyorum çünkü ne Türkiye ne de Kıbrıs Türk halkı böyle olumsuz bir imajı hak etmediler!

Tutun ki Maraş’a her zaman,“bir kaza sonrası başımıza bela olarak bırakılmış talihsiz bir vaka” olarak baktım!

Bu nedenle Tatar Hükümeti’nin “Maraş’ı açma kararına hâlâ tereddütle bakıyorum. Çünkü iskâna açılmış Maraş her halde müzakere masasında“pazarlık kozu olma” fırsatınıkaybetmiş olacaktır da sonrası ne olacaktır?

Öte yandan şunu da iyi biliyoruz. “Maraş’taki Rum mülk sahiplerinin çağrılarla yeniden Türk yönetiminde mülklerine döneceklerini sanmak safdilliktir, bunu asla yapmazlar!

NE diyecektim? Tüm bu siyasirizikolara karşın Rum’a “oh olsun” diyecektim!

Yıllarca çözüm masalarından kaçarken.. Annan planını bile kabul etmezken.. 45 yıldır Türk halkını kendi Kuzey vatanınınesiri durumuna düşürürken.. Ambargolar altında tutarken.. Ve hâlâ tüm Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki enerjiyle birlikte tek siyasi egemeni olduğu iddiasını sürdürürken..

Evet, Maraş’a layık değildir. Evet Maraşaçılsın ve Rum bir kez daha görsün bakalım dünya kaç bucaktır! Açılsın ki belki Kıbrıs sorununun nereye gittiğini görmesi için kör gözleri de açılır!

**********

GÖRDÜK NE HALLERE DÜŞTÜĞÜNÜZÜ

Neresinden bakarsanız bakınız, falso!

Buna karşın bu “insanları da bu politikayı da bu pervasızlıkla sürdürülen ve Devletin dirayetiyle haysiyetini ayaklar altında çiğnetenler de ayni “insanlardır!”

Onlar bazen devleti yöneten “hükümet üyeleridirler..” Bazen Meclis’te milletin vekilleri..

Bazen “onlar,” devlet tarafından Kurumların başına getirilen “yetkili ve sorumlu üst kademe bürokratlarıdırlar!”

Bazen de devlete karşı Kurumların hak ve hukukunu savunan sendika ve sendikacılarıdırlar!..

Kaymakamdırlar, Belediye Başkanıdırlar, Müdür Müfettiştirler, Müsteşardırlar…

VE hepsi de ayni saksıya siyen “KKTC’lilerdirler! Bazen Bakan milletvekili, bazen öğretmen doktor, bazen sendikacı müşavir…

Tümü de “devletin tepesinde oynaşırken devletçilik oynayan insanlar!”

Ki Hükümetin tayin ettiği Kıb-Tek Yönetiminin sendikası Tel-Sen “yok birbirlerinden farkları ama Kurumun istediği santraları almadı diye Devletin elektriğini de keser, “almazsanız yine keseceğim” de der!

O zaman sorarsınız “Kimdir bu ülkenin muktediri?” Devlet mi yoksaçatır çatır devletin elektriğini kesen “sendikalar” mı?

Sorarsınız, kimdir bu memleketi yönetenler? Halkın oylarıyla seçilip işbaşına gelmiş “yöneticiler” mi? Yoksa “iş başına gelmiş o “yöneticilerin” seçip (batırsınlar diye) kurumların başına oturtulanbürokratlar mı?

Yetmez ama. Yine sorarsınız?Ne zamandan beridir bu ülkede “devletin plan ve programlarıyla icraatları, “kurumların sendikaları tarafından uygulanmakta, yönlendirilmektedir?”

KKTC gitgide yozlaşan, yozlaştıkça itibarsızlaşan bir “aciz” devlet durumuna düştü ki artık Maliye Bakanlığının bile çatır çatır elektriklerinikesecekleri kadar! Ki bunu yapanların başka ülkelerde elini keserler!

Oh olsun ama: Hem devletin tepesine hem de Kurumların başına daha seçim arifelerindeki “ittifaklarla”gelenlerdirbunlar! Hem de elele, kolkola ki birbirlerini desteklerlerken, “gör beni, iktidar olursam göreyim seni” anlaşmalarında!Hepinizin (görmez olaydık)ne hallere düştünüz görüyoruz işte!

**********

KISACA TAKILDIĞIM: (İŞTE ASIL SORUN!)

Dövizin vurduğu bir sabahtı. Almak zorunda olduğum bir iki madde için Süper Market denilen alışveriş mağazasına uğradım. Tahmin ettiğiniz gibi! Bir gün önce tezgâhtaki 39 liralık ürün jet hızıyla 58 liraya fırladıydı..

İnce eleyip sık dokumam amasatın aldığım zamlı gıda maddeleri bırakın cebimi, yüreğimi yakar! Çünkü aydan aya maaşını alan sabit ücretliler, işçiler, gün çalışıp gün yiyenler o supermarket sahipleri kadar şanslı değillerdirler. Çünkü yükselen dövize karşın ceplerindeki para miktarı değişmiyor, üstelik alım güçleride düşüyor!

Zaten toplumsal huzursuzluk da budur, istikrarsızlık da! İnsanlar bırakın “parasal tasarrufu;” harcadıkları ceplerindeki paranın değerini bile koruyamıyorlar! Bu feci bir tecellidir!

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar