İki toplumun vukuatsız dönemleri.. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Aralık 7, 2023
Köşe Yazarları

İki toplumun vukuatsız dönemleri..

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

KKTC’nin çapı  kadar varlığımız ve yalnızlığımızla sürdürdüğümüz yaşamlarımıza huzur ve sükûn arıyoruz ama nafile!

Çünkü artık dünyanın halleri de iyi değil! Tutun ki Mağripten Maşrıka diyeceğimizce Uzak Doğu’dan Yakın Doğuya, Kuzey Kutbundan Güney Kutbuna kadar “Yuvarlığın” her tarafı karmakarışık. Savaşlar, açlıklar, göçler, doğasal felâketler sarmallarında bir dünya..


Ve bu “dünyada” rahmetlik dedemden beridir daha 1. Dünya Savaşı bile yaşanmamışken tutun ki 1872 yılından bugünlere, Kıbrıs denilen lanetli adada “var olma savaşımı veriyoruz..

Doğrusu kolay olmuyor! Çünkü “Levantin” kökenli komşumuz da benzer dertten muzdariptir, tek farkla:

Onların derdi tümden adaya egemen olmak! Dolayısıyla bir şekilde Türk halkını ya göçe zorlamak yada tabaları haline getirip etkisizleştirmek..

SAKIN ola “hayır yoktur öyle bir şey” demeyin tam tamına durumumuz budur ve içimizdeki bazı insanlar da Güney Rumunun bu politikasına bilerek yada bilmeyerek veya kişisel  çıkarları uğruna çanak tutmaktadırlar.

Ki bu gelişmelerin hiç yabancısı değiliz.. Her devrede bu adada Rum’la didişerek, savaşarak, gün geldi iki bölgeye ayrılarak ve iki devlet statüsü oluşturarak geldik bugünlere..

Ancak didişme kapışma, hatta, ihtimal ki yeniden savaşma  olasılıkları hiç bitmedi hâlâ Demokles’in kılıcı gibi başımızın üzerinde durmaktalar!

Üstelik her iki halk da kendini dünyanın odağı sanma gafletinde debelenmekte! Nitekim dışımızda olup bitenler tırnak kadar bizi ilgilendirmiyor!

Mesela Şimdilerde tek derdimiz paylaşamadığımız Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları bir, müzakereleri yeniden nasıl başlatalım iki..

Ha, bir diğer olay da artık araçlarımızla Güney’de ve Kuzey’de kendi sigortalarımızla seyahat edebilme özgürlüğüne kavuşma istemimiz.  Yani siyasi statü yönünden birbirimizi az biraz daha  tanımamız..

Doğrusu ya zaten epey oldu ne Rum tarafı bizimle ne biz Güney’le aradaki bazı küçük olaylar dışında  uğraşıp didişmiyoruz.  Tutun ki araya 1974 savaşı girmiş de olsa birbirimizi öncesi yıllardaki kadar yadırgamıyoruz..

Nitekim Mağusa’da Perşembe günleri kurulan “Açık Pazar”a küme küme Rumlar da gelmekte.. Bu nedenle satıcılar  Rumca öğrenmeye bile başladılar Rumca çağırıp pazarlık yapıyorlar!

Ben bu gelişmelere abartmadan “işte barış” derim..

Fakat ayni barışçı yaklaşımı 1974’den beridir aramızdaki TC kökenlilere ve Türkiye’ye yazık ki gösteremiyoruz. (Yarın bu sorunu bilmem kaçıncı kez olacak ama bir daha anlatacağım.)

**********

SORUNLAR YUMAĞI BÜYÜDÜ..         

Sadece yeni hükümetin değil. Gelip giden Hükümetlerin de korkulu rüyaları olan ve  KKTC’nin iki yakasının bir yere gelmesini engelleyen “bütçe yetersizliğinin”  Yani parasızlığın Tatar Hükümetini de sarmaya başladığını düşünüyorum.

Ancak tam bu sırada   Sn.  Başbakan’ın yanına  yardımcısı Özersay’ı da  alarak   “Erdoğan’ın davetlisi” olarak Beştepe’ye gitmesini de “ışığın gözükmesine”  yoruyorum.

Çünkü  sadece son Hayat Pahalılığı ödeneğinden yüzde 2 kesinti yapılması bile Hükümetin “parasal darlık”  içinde olduğunun ispatıyken bu ziyaret önemli olmalı..

Kaldı ki Sn. Tatar söylüyor. “Her ay diyor 70 bin kişiye maaş veriyoruz!”

Ve çok iyi biliyoruz. Eğer Ankara’dan pompalanan parasal yardım olmasa KKTC gelirleriyle kendini idame ettiremez, hazine batar!

İYİ bir ekonomist olmasına karşın KKTC’i sadece “ekonomik becerilerle” çekip çevirmenin mümkün olmadığını bilmeli ki Sn Başbakan’ın diline pelesenk “Türkiye” adı düşmüyor!

Nitekim bu nedenle olmalı Erdoğan’la ilişkilerini sıcak tutmaya çalışan Başbakan, zaman zaman,  “Türkiye bana ve UBP’e güveniyor”  söylemini tekrarlıyor.

KARŞILIKLI güven duygularını”   öteden beri önemserim.. Ne var ki Barış Harekâtından bu yanadır TC’den “aceleci ve sorumsuzca nüfus kaydırılması nedeniyle  bu “güven duyguları” çok yara aldı!

Dolayısıyla Ankara’ya nüfusumuz kadar  nüfusunu aramızda barındırdığımızı, Başbakan’ın “her ay dağıtıyoruz” dediği o 70 bin çekten küçümsenmeyecek oranda TC kökenli yurttaşların da yararlandığını.. Sürekli TC’den KKTC’ye insan ve yatırım akışı olduğunu.. Ancak sonucunda elde edilen parasal gelirlerden hazineye kaçta kaçının aktığının  bilinmediğini.. Buna karşılık memlekette kazanılıp  sermaye birikimi olacak meblağın hâlâ TC’e aktığını…

Doğrusu ya Ankara’ya ne kadar etkili anlatabildiğinin şüphesindeyim!          Oysa 350 bin nüfuslu bir devletiz. Sadece Lüks otellerin Casinolarından sağlanacak vergilerle kuyruğu doğrultmak mümkün.. Yeter ki “denetim mekanizması” çalışsın..

Nitekim On yediyi aşkın Üniversite sahibiyiz ama Afrikalardan, Uzak Doğu’dan, yakınımızdaki üçüncü ülkelerden gelen öğrenciler bile (hayret  ki hayret) bize para bırakacaklarına inşaatlarda, lokantalarda, yada  diğer işyerlerinde çalışarak paramızı söğüşlüyorlar! (Olayın bir kısmı espri de olsa meali gerçektir ama!)

Kısaca Tatar Hükümetinin ömrünün ne kadar olacağını, Mali ve Ekonomik Protokolü uygulayabilecek mi  bilemiyoruz!

Fakat KKTC’nin  artık yeniden yapılandırılmasının  gerektiğini biliyoruz.

Sonuçta sorunlar çözülmediği için yeni sorunlar doğuruyorlar.

Sonuç? İşte hendek işte deve! “Atlayamam geçemem yok!  Geçilmeli..

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar