Hem yerimiz hem yenimiz dar! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Hem yerimiz hem yenimiz dar!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Hocaya “oyna” demişler, “yerim dar” demiş.. Yer açmışlar bu kez de “yenim dar” demiş!

Niyet yoksa nafile! Yoksa nüfusumuzun  üç aşağı beş yukarı şu kadar olması değildir olay!


Nitekim nüfus sayımının yapılamadığı o  karanlık mücadele günlerinde bile “90 bin kişilik bir toplum olduğumuzu bilirdik de kendimizi az biraz fazla gösterme telaşında “120 bin kişiyiz” derdik..

O 1960 yıllarından bu yanadır da Rum toplumu ile Türk toplumu arasında değişmeyen nüfus oranı az biraz artarak tutun ki onlar 500 binlere biz de 300 binlere orsa ettik!

Nitekim İçişleri Bakanı Ayşegül Kadri yaptığı açıklamada diyor ki KKTC’de 252 bin 497 vatandaş vardır..

Ha araya şu kadar izinli ikamet edenler sıkışmış onların da sayısı 121 bin..

İzinli öğrenci sayısı da 59 bin 482..

EĞER dülger atölyesinde  mobilya yapmak için tahtaları milimetrik ölçülerde kesip çakmayacak, kuyumcuda altın elmas doğramayacaksak diyeceğiz ki “işte nüfus rakamları önümüzde! Hadi plan programlarınızı yapın da görelim!”

Ki hatırlayacaksınız, “nüfus sayımızı bilmeden sağlıklı plan yapılamaz” tartışmalarından kaynaklandıydı son tartışmalar!

Ooo! Bir de baktık ki tartışmaların en ateşli yerinde, ekonomistlerin ille de nüfus sayımı yapılması önerilerinin tavana vurduğu bir sırada, bizzat Dörtlü Koalisyon Hükümetinin İçişleri Bakanı bir haftada;  milleti yine bir Pazar evlerine hapsedip nüfus sayımı yapmadan hem de “dejure” dediğimiz kesinlikte, KKTC vatandaşı olan nüfusumuzu da  açıklıyor, izinli olanları da!

GELDİK bizim Hoca hikâyesine! Yani bu ülkede kesin nüfus sayımız bilinmediği için mi sağlıklı kalkınma veya ötesi gereksinimi duyulan planlar yapılamıyordu?

Yoksa asıl neden  artık kimselerin parmağını bile oynatacak takatı kalmadığından mı?

Örneğin TC ile sürekli “Mali ve Ekonomik Protokoller yapıp” imzaladığımız halde Türlü çeşitli bahaneler uydurarak uygulamalardan kaçtığımız gerçeğine nazire mesela Kıb-Tek gibi kurumlar karşısında  “öyle geldi böyle gitsin” mi deniyor?

Kadavrası kalmış Mağusa limanına “vaziyetleri idare edelim” yaklaşımında mıyız? Toprak Ürünleri Kurumu hiç mi masaya yatırılmayacak?

KISACA  var olanı, elimizin altında olanları bile Ankara’ya taahhütlerimize karşın savsaklar, kablo ile TC’den aktarılacak elektrik akımına bile burun kıvırırken kaç ineğimizle kaç koyunumuzun, bugüne kadar kaç dönüm orman yaktığımızla, hayvancıya çiftçiye kaç paralık teşviklerde bulunduğumuzu falan biliyoruz da nüfusumuzu mu bilmiyoruz?

İşte artık onu da biliyoruz! Hâlâ “yerim de dar yenim de dar” demeye devam edecek misiniz?

**********

NEREMİZ DOĞRU?

Kimsemiz aksini iddia edemez: Çoktandır “toplumda birbirimize yönelik saygımızı” kaybettik. Hatta nobranlaştık!

Bunu sadece “kalabalıklar arasında yada trafikte falan görmek gerekmez..”

Nitekim bu nedenden dolayı evlenenler kadar da ayrılanların olması, söz konusu saygısızlığın yada artık birbirleriyle uygarca diyalog kuramayan insanların ortalarda sürünen ispatlı olaylarıyla kaimdir!

Toplum olarak kabuk değiştiriyoruz. Sorun bu “değişimle” nasıl yenilenmekte olduğumuz?

BİLİR misiniz? Şu anda 300 bin kişilik nüfusa hâlâ ulaşamadığımız gerçeklerde bu toplum henüz yarısı kadar nüfusa sahipken şimdi düşündükçe aklımın kafatasımdan kaçıp uçtuğu şaşkınlığımla hatırlıyorum:              Rahmetlik Turgut Özal bize Mağusa Limanında “serbest piyasa ekonomisi” modeli biçip dolayısıyla “serbest liman” elbisesi giydirdiydi! Ne sevindiydik ne sevindiydik ama!

Düşünün ki ekonominin “e” si bile olmayan 120 bin kişilik bir toplum Doğu Akdeniz’de tüm ekonomik sektörlere meydan okuyarak Honk Kong olacaktı!

PEKİ ama ya yine TC patentli olmasına karşın sonradan inisiyatifi ele geçirip 15’in üzerinde üniversite kurmamızın hikmeti neydi?

Bazılarımız (benim gibiler) İsrail modelinin “kibutslarından” örnekleyerek  tarım alanlarında “kolektivizmden” söz ederlerken, TC’nin dünya siyasetine adını kazımış tepe adamları, ekonomistler bile  KKTC’yi “serbest ekonomiye” layık görüyorlardı!

SEVSİNLER mi diyelim? Pazarda çamurlu topraklarıyla satılan patatesleri satın almak zorunda bırakılan bir toplum olduk sonuçta!

İşte yukarıda yazdığım şu yitip giden “saygısızlıktan” dolayı!   Artık insanlar birbirlerini sevmiyorlar.. “Kazanmayı, parayı, yetkili ve ünlü olmayı seviyorlar!”

Nüfusumuz artmıyor ama galiba memlekette 3 binin üzerinde Sivil Toplum Örgütü varmış. Ne demektir bu? “3 bin ayrı krallık!”

HER neyse! Serbest Pazar falan olamadık ama “kapalı toplum oluşumuzun kapalı ekonomisini” oluşturduk ki kimin eli kimin cebinde belli değil! Düzeleceğiz inşallah!..

**********

KISACA TAKILDIĞIM: (DEĞİL Mİ AMA?)

Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim ve Dış İlişkiler Dairesi Mdr. Ziya Öztürkler geçtiğimiz gün “sürekli içe dönük eğitim modeli doğru değildir” diyerek artık üniversite öğrenimi için öğrencilerimizin  TC’e de kaymasında yarar olduğunu söylediydi..

“Hem de çok yarar vardır” diyorum.. Çünkü o kadar  “kapalı bir toplum” haline geldik ki anaokulundan üniversiteye, üniversiteden KKTC’de her hangi  mesleğe süreklilik içinde adeta akarken, kendimizi dünyadan tecrit ettik! Okumuş insanlarımızda bile “vizyon yozlaşması” baş gösteriyor.. dünyaya kapalı, kendi kendimize kalakalmışız..

En azından Türkiye kapılarından geçmeliyiz. Oraların düzeyli eğitimlerinden yararlanmalıyız. Değil mi ama?

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar