Geçmişte de memleketin ahvaliyle ilgili yazdıklarımıza muhatap bulamazdık.Yetkililerinden sorumlulularına kadar herkesler kös dinlemeye alıştı yada alıştırıldılar!..
Üstelik artık yeni bir jenerasyon var. “Her şeyi bilirler!” Bu nedenle memlekette “iyi ve olumlu” denebilecek ne varsa hepsine de peşin görüşlerle karşı çıkarlar!
GENELDE huzursuz ve can sıkıntısı içinde yaşarken, hayatımıza musallat olmuş olumsuzlukları çocuklarımıza da yansıtan dolayısıyla tümden vizileyip of puf çeken bir toplum olduk.. Kısaca yaşamakta olduğumuz hayattan memnun değiliz!
SEÇİM sandıklarına da bu psikoz içinde gidiyoruz. “Bıkmışlık ve usanmışlık” içinde! Şaştığım şudur ama: Yine de 50 kişilik aday listeleriyle 8 siyasi partinin seçmenlerden oylanmalarını istemeleri sizce de böylesi olağanlığı aşan bir fantaziya olmuyor mu?
***
NE DİYORDUK? Yazımıza başlarken.. “Geçmişte de yazdıklarımıza muhatap bulamazdık..”
Hele şimdilerde böylesi bir seçim arifesinde sorunuyla konusu ne olursa olsun hiçbir “olay ne dikkate alınır (ki olağan süreçlerde de alınmazdı) ne de dikkatleri çeker..)
BUNA karşın geçtiğimiz günlerde Ziraat Mühendisleri Odası bakın nasıl bir uyarıda bulunmak gereğini duyduydu. Hem de “işte büyük sorun” demiş olmanın iddiasında? Ki ne dedik az önce “olağan süreçlerde bile sorunlarla ilgili uyarılar tırnaklık dikkate alınmazken böylesi bir seçim döneminde!”
Nitekim Ziraat Odası başkanı Erkut Uluçam “ben uyarımı yapmalıyım” diyerek şu açıklamada bulunduydu:
“ÜLKEDE tarım arazileri yol ve İnşaat yapımları yüzünden olumsuz etkileniyorlar…”
BU günün değil, yıllar ötesinden gelen bir sorun. Kİ hatırlarsınız: Dörtlü Koalisyon hükümeti döneminde Kudret Özersay’lı Halkın Partisi ve Devlet Planlama uzmanları canlarını yiyerek hem “çarpık yapılaşmaların önünü kesmek hem de tarım alanlarının imar iskâna kurban edilmesinin önüne geçmek için büyük çaba sarf ettilerdi..
Sonuçta olumlu olumsuz büyük tepkilere neden olan “Emirnameler” hazırlanarak en azından elde kalan tarım topraklarını kurtarmayı denedilerdi..
NE VAR Kİ büyüyüp geliştikçe ağızlarından ateşler püskürten ejderhalar torak arazi rantçılarıyla doymak bilmez iştahayla memleketi çok katlı binalarla tıka basa doldurmaya karar vermiş Müteahhitlere durumun vahameti anlatılamadı!
OYSA önlerinde bir Girne örneği vardı. Bir zamanların o cicim bicim sahil kasabasını içinde yaşanamaz imar iskân sonucunda rezil rüsva ettiler ki Söz konusu da emirnameler de belki Mağusa ile artık bir iskân alanı olan İskele ve Boğaziçi’ni kurtarırız umudunda hazırlandılardı…
FAKAT: Gidin İskele ile Mağusa Boğazı sahillerini görün! Emirnamalerin “e”si bile yok! Turizm kulpu takılmış Rus’una yahudisine peşkeş çekilmiş!.. Mağusa “zaten çoktan gidiverdi” diyeceğiz de en azından Derinya’daki seralarla uzantısı komşu köylerde tarım için hâlâ önemli olması gereken topraklar var.. Bari onları koruyalım…
***
NEREDE KALMIŞTIK: Ziraat Mühendisleri Odası’nın uyarısında. Diyor ki Oda başkanı “Tarım alanı olması veya öyle kalmaları gereken topraklar, yollar inşaatlarla yok ediliyorlar..”
Ve Başkan Uluçam dikkati çekip ekliyor: “Zaten yetersiz olan üretim bu nedenle çok daha fazla olumsuz etkileniyor…”
NE diyor ama bizim Devlet ricali? “Üretim de üretim!” Peki ama bir yandan üretim yapılacak toprakları koruyamamak, öte yandan üretimden söz etmek doğru mu?
Bakın ne diyorduk bugüne kadar? Her gelen yeni hükümet giderken arkasında yığınla çözümü gerektiren “çözümsüz sorun bırakıyor!”
Ki şimdilerde ağırlıklarının ve beterince çetrefilleşip içlerinden çıkılamaz hale gelmelerinin karşısında çaresizlikle çırpınılıyor!..
Mesela bir Girne’yi o güzelim ve şirin dönemlerine geri getirebilir misiniz?
Mesela Boğaziçi’ni, İskele’yi, Bahçeler’i ve adanın diğer yörelerinde oluşan çarpık yapılaşmaları ortadan kaldırabilir misiniz? Memleketi ucubelikten kurtarabilir misiniz? Toprak gasplarını düzeltebilir misiniz?
Sonuçta olan oldu torba doldu değil mi? Bundan sonra yapılması gereken ayni hataları yapmamak.. Hatta suç olarak kabul edilmesi gereken çarpık yapılaşmaların önüne geçilirken, tarıma ait elde kalan toprakları korumak olmalıdır.. Yoksa bu yağma bu çarpıklık bu toprak gaspları böyle devam ederse, bir gün insanlar ölülerini gömecekleri mezarlıklar da bulamayacaklar!
***
KISACA TAKILDIĞIM: (KARANLIKLAREDAN AYDINLIKLARA)
Geçen akşam geç saatlerde elektrikler kesildi ama bu kez Kıb Tek beni sinirlendiremedi.. Hatta ağzımdan tek kelime bile çıkmadı. Üstelik aklımı ve aldığım tedbiri beğenmişliğimin tafrasında elektrikler kesildiği için sevindim bile!
ÇÜNKÜ elektrikler kesildiği anda ve anında başucumdaki el fenerine uzanıp almam, ayni yerde ve hazırda bekleyen mumlarla çakmağı devreye sokup dakikanın yarısında odayı aydınlatmanın keyfini yaşadım.. Şöyle ki “aferin oğlum Eşref” dedim kendime . Öğreniyorsun bu memlekette nasıl yaşaman gerektiğini!
KISACA bayanlar baylar bize bu memlekette nasıl yaşamamız gerektiğini öğretiyorlar! Tecrübe kazandıkça ilerleyecek, akşamların karanlıklarını türlü çeşitli araç gereçlerle aydınlatmaktan öte becerilerimizle nasıl ki taş devrinden tunç devrine atladıydı insanlık, biz de öylesi çağlar atlayacağız, karanlıklardan aydınlıklara çıkana dek!