Asayiş diyoruz da, gerekeni yapmıyoruz... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Asayiş diyoruz da, gerekeni yapmıyoruz…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Hakkında iki kez ülkeden ihraç kararı verilmiş.

Bakanlar Kurulu kararı ile de 2 kez affedilip, ülkeye yeniden sokulmuş.


Üçüncü bir kez daha ihraç kararı çıkmış, bu defa yasa dışı yollardan giriş yapmış.

Şimdi bir kurşunlama olayının sanığı…

Adam belli, kriminal. Suç makinesi gibi.

Birden fazla defa aynı şey tekrarlandığı halde, bu adamın ülkeye girişine nasıl izin verilmiş?

Şüphesiz ki, siyaset eliyle.

Devlet kendine, halkına, sokaklarının asayişine böyle bir kötülük yapar mı?

Yapar, ilk defası değil, daha önce de yaptı zaten…

Bu ne biliyor musunuz, hani yandaşa arsa, “T” izni falan gibi partizanlıklar var ya, onlardan. Hiçbir farkı yok…

Oy hesabına, olanca kriminali geri alıyor siyaset…

2017’de benzer bir faciayı yaşamıştık.

Olay, aile içi cinsel tacizdi…

Zanlısı KKTC vatandaşı değildi.

2011 yılında işlediği bir suçtan dolayı KKTC’den sınır dışı edilmiş,  Bakanlar Kurulu kararı ile sınır dışı kararı iptal edilip, tekrardan KKTC’ye girişine izin verilmişti.

Ve bu süre içinde kızına sürekli taciz uygulamıştı. Devlet bu suçun sürmesine vesile olmuş, yol açmış olmadı mı şimdi?

Hem Türkiye’de hem burada adı silahlı hesaplaşmalara, uyuşturucu meselelerine karışan bir başkası,  2 kere ihraç edildi, iki kere affedildi.

Defalarca yaşadık bunları. Ne yapalım şimdi, aracılar kapıya gelince, af mı edelim?

Gerekçe ne? Aile bütünlüğü… Hem de vatandaş olmayan birinin…

E peki ya kamunun yararı?

Maalesef bizde gözetilen, bu değil.

Kamu yararı çoğu zaman, önceliklerin arasına bile girmiyor.

Örnekler ortada, ülkenin asayiş durumu ortada.

Ama ihraç edilen birinin geri gelmesi sadece Bakanlar Kurulu’nun takdirine kalmış.

Bir yasası bile yok.

NE OLDU ŞU AĞAÇ KAMPANYASI?

Kafayı taktım, fikri takip yapacağım.

Zaten elimden fazlası gelmiyor. Hiç olmazsa, yapabildiğimi yapayım, buradan biraz daha söyleneyim de belki birileri harekete geçer.

Güney Kıbrıs’ta kurulan “Lefkoşa’ya 300 Bin Ağaç” kampanyası üzerine, biz de bir kampanya başlatalım diye yazmıştık.

Ertesi gün kuzeyden de “Kıbrıs’a 300 bin ağaç” adı altında bir kampanya başlatıldı dendi, biz de sevindik.

Arkadaşlar kampanya çalışmalarını sürdürüyor mu bilmem, ama güneyde başlayan kampanya, on günün içinde asıl hedefine ulaştı bile.

Neydi asıl hedef? Devleti uyandırmak!

Öyle ya, bu işi vatandaşlar kendi başlarına yapamazlar.

Bir planlaması var, maliyeti var, organizasyonu var.

Önemli olan, devletin öne çıkıp, “tamam, yapalım” demesiydi.

Rum Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı, 5 “cesur önlem” içeren bir plan üzerinde çalışıldığını açıkladı.
Şehir içleri başta olmak üzere, otoyol kenarlarına yılda 1 milyon, 10 yıllık dönemde toplam 10 milyon ağaç dikmeyi planladıklarını duyurdu.

Bunun için Orman Dairesi de harekete geçmiş, güneydeki yolların toplam uzunluğu hesaplanıyormuş.

Sadece on günde. Artık nasıl ses getirdilerse. Ya da hükümet nasıl duyarlılık gösterdiyse…

Sorun burada zaten. Önce inanmak, sonra cesaretle yola çıkmak.

Sadece ülke için değil, gezegenimiz için kaygı duymak.

Siyasi mekanizmaların pek öyle gailesi olmaz.

Vatandaş talep edecek, öncülük edecek de belki…

Hem onları kıskandım, hem kendi hareketsizliğimize üzüldüm…

YERİN KULAĞI VAR

HA ŞUNU BİLEYDİNİZ:

Eski Rum Devlet Hidrokarbon Şirketi Başkanı Haralambos Ellinas, Türkiye’nin Akdeniz’de arama yaptığı bölgelerde doğal gaz bulabileceğine inanmadığını söylemiş. Nedeni belli değil. Siyasi bir yorum yapmış galiba. Zaten siyaset yapamaya da devam etmiş, ağzından baklayı atmış. Diyor ki, “ABD’nin bölgeye yönelik ilgisi, doğal gaza yönelik olsa da, siyasi düzlemde aslında İsrail’i desteklemek amacı taşır”. Yaza yaza ellerimiz kurudu. Mesele buralardan çıkacak bilmem kaç milyon feet küplük, rekabet şansı düşük doğal gaz değil ki, hakimiyet meselesi. Rumların da Kıbrıs’ı içine sürükledikleri girdap bu…

 

NEREYE KADAR:

Doğu  Akdeniz’de doğal gaz arama krizi devam ediyor. ABD, Türkiye’den arama faaliyetlerine son vermesini isterken Türkiye, Barbaros araştırma gemisini yeniden bölgeye gönderdi. Aslında, gaz aramaktan çok, tarafların gövde gösterisine şahit oluyoruz. Ekonomi ve Enerji eski Bakanı Özdil Nami; “Doğalgaz bu gidişle nimet değil bela olacak Kıbrıs’ın başına. Liderlerden restleşmek yerine uzlaşı formüllerini bekliyoruz”diyor. Bu üstünlük kurma yarışının devam etmesi de, en çok bölge halkını tedirgin ediyor. Olası sıcak bir çatışmadan en çok zarar gören yine ada halkı olacaktır…

NE GEREKİYORSA YAPILMALI:

Emlakçılar Birliği Başkanı Hasan Sungur, Yenidüzen’de, Esentepe’de inşaatlar konuusnda mafyalaşma, tehdit şantaj olduğundan bahsediyor. Ellerinde hazırlanmış 7 dosya varmış. Peki ama tüm bunlar yaşanırken devlet ne yapıyordu? Olayların üstüne gitmek için ille de birilerinin mağdur olması mı gerekir. En azından Sungur’un dünkü iddialarını ihbar kabul edip, soruşturma gereği duyan oldu mu merak ediyorum…

DAHA NE BEKLİYORUZ:

Hergün birden fazla yolsuzluk, cinayet, gasp, tecavüz ve hırsızlık haberi ile uyanıyoruz. Gerek siyaset, gerek emniyet, hatta iş hayatındaki çürük elmalar temzilenmedikçe, İtalya’daki gibi bir “Temiz Eller” operasyonu başlatılmadığı sürece, bu kokuşmuşluk daha çok sürecek. Artık hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede, kaynağı karanlık çok büyük bir para hareketi var. Bu da yasadışılığın artması çeşitlenmesi demek. Bütün yaşadıklarımızın nedeni bu.

ZARARA UĞRATTI MI, UĞRATMADI MI?:

Daha birkaç gün önce Li-Koop Bankası Müdürü, döviz kurlarında oynama yaparak kendi hesaplarına 400 bin sterlin civarında para aktardığı iddiasıyla görevinden alınmıştı. Banka Yönetim Kurulu konuyla ilgili yaptığı açıklamada,  “Bu kazanç haksız kazanç olarak adlandırılabilir ya da adlandırılmayabilir. Yetki aşımı, şahsi menfaat olarak adlandırılabilir ya da adlandırılmayabilir. Kooperatifin karını kendi kazancına aktarma sayılabilir ya da sayılmayabilir. Kooperatifi zarara uğratmış sayılabilir ya da sayılmayabilir” diyerek, kafaları karıştırdı. Merkez Bankası mı, yargı mı, artık birileri doğrusunu söyleyecek.

YA 26 AĞUSTOS?:

Malazgirt Zaferi’nin 948. Yıldönümü kutlamalarına KKTC Gençlik Dairesi’nin organizasyonuyla 17-22 yaş arası 150 kişilik bir ekip de katılmış. Yaklaşık bin yıl önceki bir olay aniden büyük kutlamalarla anılmaya başlandı. Halbuki aynı gün, bundan 97 yıl önce bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 26 Ağustos Büyük Taarruz, ne yazık ki bin yıllık Malazgirt savaşı kadar değer bulmuyor. Gençlere yakın tarihimiz yerine, bin yıl önce Selçuklu hükümdarının kazandığı bir zaferi kutlamayı öğretiyoruz…

 ZİRVEDEKİLER

Tayfun Çağra: “Yapı yasa dışıdır ama o yapının yıkılması için mahkemeye gidip izin almak zorundasınız. Yasa dışılığa neredeyse yasal boyut kazandırılıyor sanki. Vatandaş da bunu biliyor, yasa dışılığı zorluyor… Nasıl olsa bir şekilde yaptığı yanına kalacaktır ya!.. Yaptıkça yapıyor, yıktıkça yıkıyor, kestikçe kesiyor, deldikçe deliyor…Otorite yoksa bu otoritesizliği kullanmak için vatandaş aklını kullanıyor! Korsanlık ülkenin her tarafına işlemiş. En yukarıdan en aşağıya bütün ilişkilere, bütün kurumlara…Başbakanımız gençliğinde kafayla gol atarken, şimdi de muhalefete atacakken, vatandaş niye atmasın ki! O çoktan atıyor da devletin haberi yok. Veya var da işine öyle geliyor.. Hatta teşvik ediyor”…

 DİPTEKİLER

Sorma Gir Hanı: Adam 30 günlük vizeyle tursit olarak gelmiş… 18. gün evinde iç çamaşırı ile dolaşn kızı görüp içeriye dalmış. Bereket kameralar tespit etmiş, yakalanmış. Yakalanmasa bakalım daha neler yapacaktı. Peki burada suçlu sadece o şahıs mı? Ülkeyi sorma gir hanına çevirenlerin, önüne geleni “turist” diye ülkeye sokanların hiç mi suçu yok. Şimdi umut kameralar. Bakacaklar yakalayacaklar. E, tedbiri baştan alsana. Kapıdan her geleni sokmasana.

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar