Sn. Anastasiadis’in nasıl mizaca sahip olduğunu tabi ki bilmiyorum. (Fakat ilk fırsatta yine de yeterli olmayacağını bildiğim halde bilenlere sorup öğrenmeye çalışacağım.)
Buna karşın bir kolayı daha vardır ama. Nitekim ne diyordu Ziya Paşa? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz..”
Öyleyse şimdi soralım: “Anastasdis alaycı mıdır yoksa şakacı mı?”
Olayı sizler de biliyorsunuz: Her halde Bayramın 1. Günü olacak, kalktı yayınladığı bir mesajla Ramazan Bayramımızı kutladı.
Allah kabul etsin dedik, teşekkür ettik de bakın Anastasiadis mesajına neyi iliştirdiydi:
“Yakında vatanımızın yeniden birleşmesini de kutlayacağımızı ümit ediyorum..”
Doğrusu Rum basınından aktarma bu “mesajı” medyada gördüğümde afalladım. “Yoksa dedim Anastasiadis işi gücü bıraktı, şimdi bizimle dalga mı geçiyor?” Kaldı ki “ne demek istediğini” de anlamadım?
Nitekim “ayinesi” olan şu işlerine bakın:
Eroğlu döneminden beridir Rum tarafını müzakere masasında temsil eden Anastasiadis Kıbrıs’ta ve Kuzey’de en az Rum halkı kadar hakka sahip olan Türk halkının siyasi eşitliğini bile kabul etmiyor!
Üstelik, “azınlıkların çoğunluklarla eşit haklara sahip oldukları nerede görüldü” diyor!
Adada resmen Rum çoğunluğuna dayalı bir federal çözümü savunuyor!
Buna karşılık ayni Anastasiadis bu tezine gün geliyor, kalkıyor adına “gevşek federasyon” dediği bizimse umutla ayağa kalkıp “konfederasyon” diye adlandırdığımız “Desantralizasyonu” ortaya atıyor!
Ve bizi bir şaşırtıyor, feleğimizi şaşırtırcasına!..
Hatırlayalım: Ya Grans Montana’da ne yapar? Tam çözümün eşiğine gelindiğinde BM’ler Genel Sekreteri Guterres’i kahrından çatlatırken olası “çözüm anlaşmasını” berhava ederek çözümsüzlüğe bir kazık daha çakar!
…Sonuçta şu kanaate varıyorum. Anastasiadis bizimle alay etmekten, oynamaktan çok hoşlanıyor! Öyle olmasaydı dinamitlediği müzakerelere karşın “hadi gelin Kıbrıs’ı birleştirelim” yollarında laflar eder miydi? Bunu geçiyorum.
*****
VE tehlikeli konuya geliyorum:
Ayni Anastasiadis Türkiye’nin uyarılarına bizim de sürekli şikâyetlerimize karşın Doğu Akdeniz’deki MEB’inde faaliyetlerini yeni anlaşmalar yaparak sürdürmeye devam ediyor.
Sonuncusu dünkü Havadis Gazetesinin manşetindeydi. “Rum Yönetimi” deniyordu, “Noble-Sheel-Delek Şirketleriyle Afrodit Yatağına ilişkin prensip anlaşmalarına vardı!”
Bu nedenle Anlaşmayla ilgili çarpıcı rakamlar açıklandı: Mesela Rum tarafı Afrodit yatağından yıllar itibarıyla 9 buçuk milyar kazanç sağlayacak…
Haberde çıkacak gazın Mısır’daki tesislerde işleneceği de var..
Kısaca artık Doğu Akdeniz’de Rum tarafının sahibi olduğu Hidrokarbon yatakları gerçeği vardır.
Amerika, Fransa, İtalya, İsrail gibi ülkelerin şirketleri de Güneyle yaptıkları anlaşmalarla “faaliyetlere” katılmakta hatta parasal kazanımların rakamlarından söz etmektedirler..
Fakat tüm bu gelişmelerin asıl sırıtan siyasi ve ekonomik yanı, Kuzey’deki Türk halkını ambargolara, çözümsüzlüğe mahkûm eden Güney tarafından gerçekleştirilmekte olduğudur…
…Sizce de Anastasiadis Türk halkının haklarını çiğneyerek, ezerek, yok sayarak çok tehlikeli bir faaliyet sürdürmüyor mu?
“Bu süreç bir yerde patlayacak da durun bakalım nerede ne zaman” demez misiniz?”
**********
“ÇEVRE GÜNÜNE” MERSİYEMDİR!
Geçen gün Dünya çevre günüydü. Bizim için “her gün!”
Bazen kendimi çok “hayalperest” görürüm. Ve Budalılık derecesinde saf!
Çünkü 1974 Barış Harekâtından sonra sadece can mal güvenliğimize kavuştuğumuz için ağlamadıydım:
Kuzey’de “bizimdir” diyeceğimiz bir vatana sahip olduğumuzu…
Sahibi olduğumuz bu vatanı bir dünya cenneti yapacağımızı…
Bu vatanda yetiştireceğimiz evlatlarımıza en iyi gelecekleri sağlayacağımızı…
Vatan topraklarımızı tırnaklarımızla kazıp yeşerteceğimizi, üreteceğimizi…
Dünya alemin parmakla gösterirken imreneceği…
Bayındır ve mamur bir ülke durumuna geleceğimizi…
Sanıp hayal ettiğim için de ağladıydım!
Oysa işte vatanımız! Ki ne diyordu Namık Kemal? Vatan mahzun ben mahzun!”
Temiz tutmasını bile beceremediğimiz “vatan!”
Trafiğinde yollarında gencecik insanlarımızı kanlar ölümler içinde kaybettiğimiz vatan!
Masa başında çözemezken, kendi içimizde bile çözümünü, istikrarını sağlayamadığımız vatan!
Çarpık yapılaşmalar, çevre pisliğiyle beterince yaşanamaz hale getirdiğimiz vatan!
Uyuşturucu belâsıyla, akla gelmedik illegal olaylarla sarmalanmış vatan.
Kaçak işçilerin, dolandırıcıların, hırsızların vatanı!
Her yıl bir seçimle yada istifalarla giderken, yerlerine yeni hükümetlerin geldiği vatan…
Çevre gününün nesine anlam katabilir ki böylesi bir vatan? Sığar mı hiç mızrak çuvala? Gelir ve geçer laf’ı güzaf içinde, pislik içinde, pislik içindee!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (İYİ Kİ TANINMIŞ DEVLET OLAMADIK!)
Neden mi?
Rum tarafı 2022’lerde milyarlık gaz gelirleri falan bekliyor ama haberlere göre şu sıralarda dış ülkelerdeki 48 “Diplomatik Misyonunun” parasal giderleri nedeniyle başı dertteymiş!
Büyük elçilikler, Konsolosluklar derken sadece “bina kiraları” için 5 milyon 800 bin avro ödüyormuş!
Ya maazallah biz “tanınmış devlet” olsaydık ve dış ülkelerde şöyle otuz kırk temsilciliklerimiz olsaydı!
Vallahi yan yana on tane Emrullah Turanlı gelse gene de denkleştiremezdik Avrolarla, dolarları!
“Her olmayan işte bir hayır vardır” demezler mi? Şükür Allah’a.. İyi ki tanınmış devlet olamadık!