96. YIL… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

96. YIL…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 96. yıldönümü…

Büyük Atatürk’ün deyimiyle, 4 yıl 364 gün süren esaretten sonra yeni, modern, laik Türk devletinin kuruluşu. Atatürk’e sormuşlar, neden 28 Ekim değil, neden 30 Ekim değil de 29…? “Mondros Mütarekesi’nin tarihi, 30 Ekim 1918. Kurtuluş ondan bir gün önce olmalıydı. Bu da bizim onlardan aldığımız bir öç olsun. Hem, 5 yıl demek zoruma gidiyor” demiş…


Dünyanın en güçlü orduları bir yanda, onların içte ve dışta yancıları bir yanda, sefalet, yokluk içinde acı çeken ve elden gitmek üzere bir vatan ve tüm bunlara karşın öyle bir vizyon, öyle bir kararlılık ki, her türlü engeli aşmanın yolunu buluyor.

Cumhuriyet aslında sadece bir yönetim şekli. Ancak Türk insanı için anlamı çok daha büyük. Evet, halkın kendi kendini yönetme hakkı kazandığı bir yönetim. Koskoca ulusun, öyle referandumda sadığa giderek falan değil, mücadeleye bizzat katılarak onay verdiği bir değişim. Her türlü taassuptan, geri kalmışlıktan kurtuluşun ışığı. Ama aynı zamanda bir başkaldırının, bir azmin, ileriye dönük asla ortadan kaldırılamayacak bir kararlılığın simgesi…

Dünyada silinmeyen tek ideoloji. Birileri dudak büküp, değerini tartışmaya kalksalar da, bugün yüz yıldır yaşayan tek ideoloji. Hala halkına meşale tutuyor, hala milyonları etrafında topluyor.

Biz Kıbrıs Türkleri de o değerlerin hepsini birebir uygulamış, benimsemiş, uzun yıllar, hem de Kurtuluş savaşından çok daha uzun bir süre direnmiş bir halkız. Kendi kendini yönetme hakkını direnerek kazanmış bir halkız. Onun için de irademize ve demokrasimize sonuna kadar sahip çıkmaya kararlıyız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, bundan 96 yıl önce  kurulduğu gün ortaya konan değerlerini sonsuza kadar koruyup yaşatması bizim de en büyük dileğimiz. Işıklarda uyu büyük Atatürk…

 

RETÇİLİK YOLUYLA TOPLUMUN MANİPÜLE EDİLMESİ…

Cyprus Mail’de Christos Panayiotides, retçilik üzerine bir makale yazmış.

Kıbrıs meselesi özelinde retçilik, her iki taraf için de çözüm karşıtlığı anlamında kullanılır. Yazar buradan hareketle daha genel bir sorun olarak görmüş ve analiz yapıyor.

“İnkarcılık” diyor, “bir kişinin bir gerçeği ya da bir olayın gerçekleşmesini  önlemek adına inkar etme seçeneğidir”.

Bir gerçeği reddettiğinde, olmayacağını sanırsın. Böylece akıl sağlığını da koruduğunu sanırsın. “Kıbrıs’ta olan budur” demeye getiriyor.

Yıllardır, Kıbrıslıların kitlesel olarak gerçeği görmemelerini, kanıtlanmış gerçekleri kabullenmemelerini, gerçeğin kişisel çıkarlar için inkar edilmesi olgusuna bağlıyor.

“Başarısızlığa mahkum olan” bir kurtuluş mücadelesi için gençlerin hayatlarını feda etmeye zorlayan suçlulardan bahsediyor…  Eoka B saflarına girmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sırf enosis için istikrarsızlaştırılması örneklerini veriyor. Kitlelerin net bir şekilde düşünmelerinin inkarcılık yoluyla engellendiğini, böylece yine kitlelerin kolayca manipüle edilebilir hale geldiğini yazıyor.

Sonuçta da, “Akademik kurumlarımızı, öğrencileri bu fenomeni incelemeleri için teşvik etmeye ve araştırmalarının sonuçlarını bize bildirmeye şiddetle teşvik ediyorum” diyor.

Ne kadar tanıdık değil mi? Gerçekler açık aşikar ortada olduğu halde, görmezden gelmek, hatta reddetmek, gerçekten de toplumların gözünü boyamak için kullanılan bir fenomen. “Senin çıkarın, bunu reddetmekte” deyip de inandırdığın anda, kitleleri kolayca sürükleyebiliyorsun. Tam bir kitle psikolojisi sorunu.

Diğer taraftan, yine gerçeği ısrarla reddedenlere bir bir bakın. Kendilerini saklamazlar onlar. Aksine sesleri ne kadar çok çıkarsa o kadar karlıdırlar. Bakın, hepsinin arkasında çirkin, kişisel çıkarlar olduğunu göreceksiniz.

Bizde de keşke bu tür analizler yapılsa…

 

YERİN KULAĞI VAR

GUTERRES’TEN AKINCI’YA DESTEK!!!!:

Bazen öyle senaryolar yazılıyor ki, insan hayrete düşüyor. Neymiş efendim, BM Genel Sekreteri Guterres’in Akıncı ve Anastasiadis’le yapacağı üçlü görüşmenin altında, Akıncı’nın “adaylığına destek” yatıyormuş. Bu güne kadar her açıklamasını adaylığına, hatta CTP tabanını etkilemek için yaptığına bağlayanları duyduk da, bir BM Genel Sekreteri’nin, KKTC seçimleri için görüşme hazırladığını ilk kez duyuyoruz…

O GÜNDEN BU GÜNE:

Yıllarca görüşme masalarında dirsek çürüten Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın, “aynı ezberle üçlü görüşme ne şaşırtıcı, ne de heyecan verici” açıklaması sizce de ilginç değil mi? Belli ki o günlerden bu günlere derelerin altından çok sular akmış Özersay için. Dün de yazmıştım, Türkiye üçlü ve olası beşli görüşmeye onay verirse, bu sözlerinin arkasında durmayı bilecekler mi?

HANGİ NÜFUSA GÖRE?:

Sağlıkta, eğitimde sürekli planlamalar yapıyoruz. En önemlisi ise ekonomide kendimize büyük hedefler koyuyoruz. En ilginci de, Kişi Başına Düşen Milli Geliri bile hesaplayıp açıklıyoruz. İyi güzel de, bu hesaplamaları  hangi nüfusa göre yapıyorsunuz? Bunları yapabilmek için insanın müneccim olması gerekir…

AMİP GİBİ BÖLÜNÜYORUZ:

Yıllardır bölünmüş bir ülkede yaşamanın getirdiği bir alışkanlık mıdır bilemem ama, toplum olarak her konuda bölünmeye başladık. Birisi ak derse, diğeri siyah diyor. Bunun son örneğini de 25 Kasım’da yapılacak üçlü zirvede yaşıyoruz. Sağ diye tabir edebileceğimiz blok görüşmelerden bir şey çıkmayacağını söyleyerek karşı çıkarken, sol cenah ise üçlü zirveye tam destek veriyor. Halk olarak genel çıkarlarımızın hangi tarafta olduğu konusunda bile hemfikir değiliz.

KEŞKE ÖYLE OLSA:

HP Milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu katıldığı bir tv programında, İkamet ve Vizeler Tüzüğü’nün  “kayıt dışılık ve nüfus bilinmezliği gibi birçok sorunu ortadan kaldıracağını” söyledi. Keşke bu dedikleri olsa ama, tüzük daha ilk günden alel acele çıkarılan bir genelgeyle delinebiliyorsa, bundan sonrası için nasıl iyimser olalım. Bunun arkasının çorap söküğü gibi gelmeyeceğini kim garanti edebilir ki…

MAKUS TALİHİMİZ:

Yağmurlarla birlikte yıllardır yaşadığımız sorunları çözmedeki beceriksizliğimiz bir kez daha yüzümüze vurdu. Toplum olarak öyle bir duruma düştük ki, dünyanın keyifle izlediği yağmurdan korkar hale geldik. Yine sel baskınları, yine dereye dönen yollar. Toplum olarak sel korkusu ve baskınlarla yaşamaya alıştık, artık şikayet bile etmiyoruz…

ZİRVEDEKİLER

Arslan Bıçaklı (Türk-Sen Genel Başkanı): “Hukuk devletlerinde ülkeler Anayasaları ve yasaları ile yönetilir. Yıllarca çalışanlara Sosyal Sigorta yatırımlarını yapmayan işverenler suç işlemektedir. Ancak hükümet yasalara uymayanlara ödül vermektedir. Üstelik bunu topluma övünç kaynağı olarak satmaya çalışıyorlar”…

DİPTEKİLER

 Öncelikleri Halktan Farklı Bir Hükümet:

Hükümetin neye ısrarla karşı çıktığına ve buna karşılık neleri kolaylaştırdığına bir bakın. Kendinizce 3 maddelik bir liste hazırlayın. Göreceksiniz ki uğraşlarının sizin hayatını kolaylaştırmak, sizi refaha çıkartmakla alakası yok. Onların gündemleri farklı, sizinki farklı…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar