“Zaman” gelip geçerken… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

“Zaman” gelip geçerken…

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Geçmişe dönüp bir daha baktım. Bir ayağımın Lefkoşa’da olduğu yıllardı. Akşam alemlerinde lafazanlıkla ukalalığın dik alasını serdederken,  vatanı milleti nasıl kurtaracağımızın sohbetlerini değil, siyasi kavgalarını yaptığımız yıllar!

Karşımızdakinin kim olduğu hiç önemli değildi. Önemli olan ille de ve yanlış da olsa “haklı” olduğumuzdu! Çok sonradan öğrendimdi. “Ben demedim mi” diyenler haklılıklarının ispatını çakarlarken, aslında hiçbir şey demedilerdi!


“ZAMAN” mefhumu bunlardandı. Mesela “paşam” derdim o akşam sofralarında, “zaman aleyhimize geçiyor. Çözümü zorlamalı yahut çözüm alternatifi üretmeliyiz…”

Yok diyordu “paşa. Dayanan kazanacaktır…” Kime dayanacağımızı biliyorduk elbet.. Fakat nasıl dayanacağımızla bu “dayanağın” gücünü oluşturacak sosyoekonomik kalkınmamızın nasıl sağlanabileceğini bilmiyorduk!  Tek bildiğimiz sırtımızı Türkiye’ye dayayıp mali ve askeri desteği güvencesinde büyümemizdi..

ÖYLE de oldu! Fakat çözüm olmadı! Çözüm olmadığı için de söz konusu “büyümeyi” KKTC sınırları ötesine taşımak, taşıyıp kendi ayaklarımız üzerinde duracak dünyasal olanaklardan yararlanmak mümkün olmadı!

Buna karşılık “geçen zaman içinde batıp gideceği söylenen” Güney Rum yönetimi AB üyesi de oldu, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yataklarına da ulaştı, tüm adanın tek tanınmış devleti olduğunu da kabul ettirdi, müzakereleri ancak kendi istekleri kabul görürse bir çözüme götürebileceği siyasi irade sahibi olduğunu da  gösterdi…

ŞİMDİ: “Zaman bizden yana mi geçti yoksa Rum’dan yana mı” sorusuna sağlıklı cevap verebilir misiniz? Ki sorun Güney’in istekleriyle Kuzey’in isteklerinin “asla” karşılıklı kabul görmediği bir kör düğüm haline geldi.. Artı Türkiye ile Yunanistan ilişkileri gerildi.. Dahası bölgedeki savaşlar nedeniyle Kıbrıs adası bir ateş çemberi içinde kaldı!

       KISACA “zaman” çözümsüzlüğü çaktığından “aleyhimize” geçerken,  hiç düşündük mü diyorum? “Bundan sonra “leyhimize” geçecek bir zamanı siyasi ve sosyoekonomik yönden nasıl organize edebiliriz?”

Bir: Her yıl erken seçim yaparak mı?

İki: Siyasi konsensus yerine her kafadan bir ses çıkartarak mı?

Üç: Türkiye ile dalaşarak mı?

Dört: Kuzey’i toprağından ormanına, sahilinden kıyılarına kadar parsel parsel doğrayıp ranta kurban etmekle mi?…

Evet mi diyorsunuz? Yolunuz açık olsun daha çok çözüm beklersiniz?


İŞÇİLER DE HAYSİYET SAHİBİDİRLER

Geçen hafta sonu Zeki Çeler sosyal medyadan ayazlattığı mesajında bazı iş ve inşaat yerlerini denetlediğini, gördükleriyle elledikleri karşısında şaşkınlığa düştüğünü, 3. Ülkelerden KKTC’ye gelen işçilerin nasıl istismar edildiğini hatta sersefil duruma düşürüldüklerini, insanlığa sığmayan muamelelerle karşılaştıklarını, bunların ne işinsanlığına ne patronluğa ne de dine imana sığmadığını… Söyleyerek  teessüflerini beyan ettiydi…

Oysa olay ne yeniydi ne  bilinmeyendi.. Çok kısaca  doymak bilmez iştaha ile memleketin arazileri ile topraklarını kapatanların… Devlet tarafından denetilmedikleri hatta “yatırımları nedeniyle” takdir gördükleri çarpık düzende…  Allah’ları da olmadığı için “parasal kazanımları” uğruna… “İnsanları” nasıl “insanlık dışı” koşullarda çalıştırdıklarının  ispatıydı!

Bu nedenle geçen hafta, “kim olursa olsun, hangi ülkeden gelirse gelsin, hangi özel sektörde çalışırsa çalışsın artık düz iççilerin de haklarını hukuklarını arayıp savunacak sendikalarının olması kaçınılmazdır” dedik…

“Eee canım, şimdi başımıza bir de sendika mı saracaksınız” diyen bazı işinsanlarıyla konuştuğum da oldu. “İnsaf” dedim. Bu ülkede kendi çıkar ve güvencesi için “Kıbrıs Türk Ticaret odası vardır…” “Mimar Mühendis Odaları Birliği vardır…” “Müteahhitler Birliği vardır!..” “Esnaf ve Zanaatkâr Birliği vardır…” “Hayvancılar, çiftçiler, eczacılar, çiçekçiler… Vesselamı kelam özel sektör kendi içindeki “birlikleriyle” kendi mesleki güvencelerini sağlarlarken…

Pekala ta Vietnam’lardan, Türkiye’lerden, Türkmenistan’lardan bilmem dünyanın hangi ülkesinden KKTC gelen “işçilerin” bir yerde “zavallı garibanların” çalışma hak ve hukuklarını kim sağlayacak, kim güvence altına alacak? Ki bizzat Çalışma Bakanı Zeki Çeler bile bir denetime çıkayım dedi “insanlık dışı” olaylar karşısında şaştı kaldı!

Belki “yamalı bohça” dediğimize nazire bu “dörtlü koalisyon” hükümetinden çok şeyler bekliyoruz.. Ne var ki “derli toplu düzenlere hasret kaldık.. Birileri bir yerden başlamalı. “İnsanı,  haysiyet ve yaşam güvencesiyle odağına koyan yeni düzenleri   devlet otoritesi haline getirebilmelidir..

 


 

   KISACA TAKILDIĞIM: (BELEDİYE SEÇİMLERİ!)

“Batmış belediyelerin” seçimlerine az  süre kaldı.  Neyse ki “bu belediye seçimleri” dediğiniz bazan “geneli” ile birleştirilmiş de  olsa her yıl “erkene” çekilip tekrarlanmıyor! Yani dört yıllık sürede  plan programlarını uygulayabilirler.. Ne var ki kusurları da bu işte:  “Dört yılda iş yapmak yerine batmak!”

İşte bu “batık belediyelerin” adayları mesela Mağusa’da fısıltı gazetesine düştüler! Bir iki isim var bir tanesi Oktay Kayalp diğeri Ulaş Gökçe..

Ha,  bir de “dörtlü Koalisyon” hükümetini oluşturan siyasi partiler nicem ilçe merkezlerinde çıkaracakları belediye başkanları adayları  konusunda aralarında anlaşmışlar! Seçimlerde birbirlerini destekleyip “başkanları”  pay edeceklermiş!

Sahi! bir de diyorlar ki  Mağusa Belediye Başkanı Arter bu kez “bağımsız aday” olacakmış. Bana göre olmaz!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar