Herhalde “yuvarlak masa” yı dışarıdan getirdiler!
Bilinen odur ki Maraş’ta değil dik dörtken, kare ya da yuvarlak bir masa, tabure bile yoktur…
…
Yuvarlak masanın etrafına toplanılacağı vakit Maraş’ın sahiplerinden biri elinde bir yafta ile sesleniyordu:
“Bırakın evime gideyim.”
…
Çok ironik bir durum.
Film burada biter.
O yuvarlak masaya düşen bu sözler hukukun ta kendisidir; sen neyi tartışıyorsun?
Fetihçi zihniyet yuvarlak masada yuvarlanırken, Maraş’taki mülk sahibi haykırıyor:
“Bırakın evime gideyim.”
…
Çok yok, bir mutabakat gereği Maraş’tan aşırtılan tabloların bir kısmı geri iade edilmiş; o tablolar da sergilenmişti.
Kimisi yarım asra yakın bir zaman sonra kendi portresine tanık olmuş, kimi ressam yaptığı eseri görmüştü onca zaman sonra.
Maraş kimlere anlatılmalı?
Ressama mı?
Portresi Maraş salonlarını süsleyen müzisyene mi?
“Bırakın evime gideyim” diye haykıran mülk sahibi kadına mı?
Yoksa onca yıl sonra Maraş’ı tek taraflı açmak isteyen zihniyete mi?
…
Maraş’ı kime anlatacaksınız?
Fethedene mi?
Ganimeti paylaşanlara mı?
Maraş’ı o hale getirenlere mi?
Kime anlatacaksınız?
Silahlara,
Tanklara,
Toplara mı?
Yoksa yılanlara,
Ya da her köşesinde hatıraların ağladığı viran evlere mi?
…
Ey o yuvarlak masa etrafında toplananlar!
O hatıraların neresindesiniz?
Hangi evin?
Hangi otelin?
Hangi restoranın?
Hangi bankanın?
Hangi Belediyenin?
Hangi postanın?
Hangi hastanenin, hangi kliniğin?
Hangi devlet dairesinin?
Hangi berber ve terzi dükkanın?
Hangi köşe bakkalının?
Hangi mağazanın?
Hangi tablonun?
Hangi ikonun?
Hangi freskin?
Hangi yolun?
Hangi sokağın?
Hangi caminin?
Hangi mezarlığın neresindesiniz?
…
Neresindesiniz Maraş’ın?
“Bırakın evime gideyim” diyenlerle onca yıl sonra oturup anlaşmak varken, o yuvarlak masadan yuvarlanmanın alemi ne?