Hiç derdimiz gailemiz yoktu. Nitekim bu nedenle yapacak işi olmadığından uyuklarken Başbakanlık koltuğunda Sn. Tatar.. Ansızın nurlardan süzülen bir ışık çakıverdi usunda..
Ve Arşimeti çatlatırcasına bir bağırdı: atıverdi: “Buldum!
Bulduğu ne tamtakır kuru bakır KKTC hazinesine akacak paralardı ne durmadan yükselirken pahalılığı azdıran döviz vurgununa çare!..
Ne üretimi olmayan ekonomiydi ne trafikle çevre kirliliği.. Ne memleketin dökülen altyapısıydı!
“Bulduğu 45 yıldır çoktan unutulmuşluğun yalnızlığında virane oluşuyla ve fi tarihinde kalmışlığıyla başımıza bela.. Maraş’ın envanterinin çıkartılmasıydı!
Ne var ki millet “iskâna açılacak” sanmış olmalı! Anında saflaştık, ikiye ayrıldık:
Kimimiz “zaten Maraş bizim değildi en güzeli sahipleri olan Rumlara verilmeli” dedi..
Kimimiz, “yok, Las Vegas yapalım” önerisinde bulundu!..
Kaç gündür Maraş’ı konuşuyoruz.
Ki Rum tarafı da haberin ilk şaşkınlığını atlattıktan sonra, başladı “açılama olamaz” diyerek Güney’den ciyaklamaya!
Yakında Allah’ın izniyle AB, ile ABD’nin da seslerini işiteceğiz..
Yani Maraş’la ilgili “kızlı oğlanlı, şarkılı türkülü, komik ve trajik bir Film çekseydik reyting rekorları kıracaktık, düşünülmesinde fayda var!
Adı da şöyle olabilir: “Bir Ölünün Dirilişi!”
Lafın kısası. Maraş’ta Evkaf mallarımızın dışında tırnak kadar hakkımız yoktur.
Ancak eğer bundan sonra müzakere masasında “siyasi sorunun” bir parçası olarak konuşulacaksa, dün de yazdığımca zaten elimizde “kozdu” yine “koz” oluşunun kullanımında “kazanımlarımızı” konuşuruz.
Ötesi şu gerçektir: “Evet envanter çalışmaları yapılabilir ama bizim Maraş’ı açmamız çapımızı çok aşar zaten siyaseten de mümkün değil..
**********
SORUNLAR İÇİNDE YARATILAN SORUNLAR
Mağusa dükalığından gözlemlediğimce UBP-HP hükümetinin ilk günlerdeki heyecanı duruldu.. Yani (yeni icat kelimesiyle) sinerji yaratmıyor..
Oysa, halka cevvaliyet kazandırırken hareketlendirip aktif hale gelmesini sağlayan Hükümetlerin yaratıp estirdikleri rüzgârlardır.
Ne var ki bu hareketlilik üfürükle gerçekleşmeyeceğine göre motivasyon kazandıracak “büyük işlerle” başarılır. (Sakın “işte Maraş açılımı” demeyin, aksine bu olay yeni gaileler açabilir başımıza.)
Denecek ki “dün bir bugün iki. Hükümet erkânı henüz koltuklarını bile ısıtmadılar.
Öyle de hatırlarız: Erhürman Hükümeti de göreve başlarken, kimi Bakanlar inşaatların iskelelerinde koşturup, yollarda kaçak işçi avlamaya çalışıyorlardı, kimileri “yolsuzların yolsuzluklarını” meydana çıkarıp mahkemelerde nasıl süründüreceklerinin denklemlerini kuruyorlardı..
Kimi de daha maaşlar ödendi ödenmedi ay kapının arkasında; yeni ödemeler için gerekli olan ödünç parayı nasıl tedarik edeceğinin hesaplarını yaparken, Emrullah Turanlı’dan bile borçlandıydı!
Tutun ki 15 ay bu tantana içinde geçti! Geriye dönüp bakıp da hatırladıklarımız yağmurların sellere dönüşüp canlar alması.. Okulların yine olanca eksiklikleriyle açılması.. Yine kirlilik yine trafik sorunu yine batıp batıp batan belediyeler, yine pahalılık, yine döviz vurgunu, yine çarpık yapılaşmaları önlemek için “emirnamelerden” çareler ummalar…
Ve yine ancak bir yıl üç ay dayanabilen dört partiden oluşmuş bir Hükümet ve çaresiz istifası!
Doğrusu ya tutun ki Yorgancıoğlu koalisyon Hükümeti’nden bu yanadır değişmeyen ve üstesinden gelinemeyen “hükümet etme kısırlığı” içinden, bu kez de Tatar Hükümetini seyrediyoruz.
Fakat dikkat! Artık gelip giden hükümetler arkalarında çok ciddi sorunlar bırakıyorlar!
Nitekim illegal olayların haberleri artık manşetlerden gazetelerin orta sayfalarına kadar devam etmektedir..
Öte yandan kaçak veya yasal yollardan olsun sürekli dıştan gelerek aramıza katılan türlü çeşitli “insanlar” neredeyse nüfusumuz kadar nüfus oluşturuyorlar ve hâlâ bu insanları (mesela beyaz kart sistemi içine alabilme konusunda bir ilerleme yok) kısaca zapturapt altına alamıyoruz! Ki son zamanlarda bunlara mülteciler de katıldılar!
Öte yandan biliniyor: “Polis Teşkilatımız” memleketin asayiş ve güvenliğinden sorumluyken ne personel ne de kendini daha etkin kılacak “yasalara” sahip olamamasının yapısal zafiyetinde ve özlük hakları itibarıyla bizatihi “çözümü gereken bir başka sorun” haline geldi!
Aynen eğitimde, sağlık servislerinde ve öteki kurumlarda görüldüğü gibi.
“Eğitim, öğrenci, okul, müfredat.”. Derken bu kez de öğretmenin sorunları güme gidiyor, hastanelerde de doktorlarla hastabakıcı ve personelin!
Öte yandan “tarım kesiminden” hiç söz edilemiyor çünkü ne hancı memnun ne yolcu! Bir icraatın gerçekleşmesi bir hakkın alınması için çiftçinin hayvancının greve gidip Bakanlık kapılarına dayanması gerekiyor!
Yani ne? Devlette sorunları “bütünsellik” içinde çözebilme kabiliyeti yitip gitmiş, benzer sorunlara sahip sektörler ayrıca kendi içlerinde oluşan parça körçe sorunlarla darmadağın olmuşlardır! *****
VE: Açık ve net yazmak gerekirse “Tatar hükümetinin de sorunlarımıza köklü çözümler getirme konusunda şansı yoktur! Diğer hükümetlerden tek farkı Türkiye’ye güvenmesi inanmasıdır ama unutmayalım. “Mali Ve ekonomik Protokollerin” uygulanmaları sorunu da geçmiş UBP dönemlerinden aktarıla taşına geldiler bugünlere!
Peki çare? Şu anda tek bir cevabım olabilir: Bize “Maraş açılımı” değil, ekonomik açılımlarla ve iç barışı koruyarak, “öyle geldi artık böyle gitmemeli” demek kararlığında, yeni bir seferberlik ruhu gerekmektedir..