Geçtiğimiz Günlerde, BM’ler Sekreteryasının Kıbrıs Özel Temsilcilerinden sonuncusu bayan Elizabeth Spetar, Rum medyasına göre geçtiğimiz Salı, “Kıbrıs’taki Siyasi Partilerin İkili Temaslarının” 30. Yılı dolayısıyla “ara bölgede” uluslararası sayılacak bir katılımla Panel düzenlemiş ve Tük Rum siyasi parti katılımcılarına sormuş:
“Çözüm istiyor musunuz istemiyor musunuz?” Ve eklemiş: Son Müzakerelere başlayalı 2 yıl oldu hâlâ çözüm umudu yok!..)
…30 yıldır devam eden fakat “abese iştigal laflamalardan” öte gitmeyen Slovakya markalı bu “çözüme katkı çabaları” tutun ki sürecin tuzu biberi olsundu!
Nitekim panele bizim taraftan da Mehmet Ali Talat, Özdil Nami ve Erçin katıldıydı..”
Hatırlanacaktır: BM’ler Kıbrıs sorununa 1959’larda bulaştı! Yada Kıbrıs BM’lere! Şöyle böyle altmış yıllık bir geçmiş var..
Slovakya ise yeni öğreniyoruz henüz 30 yıllık!
Aslında enteresan bir ülke! Biliyorsunuz Slovaklar 1993’de “kadife ayrılıkla” Çekoslavakya federasyonundan koparak ayrı devlet haline gelmişlerdi..
Kıbrıs’ta ise 30 yıldır federasyona dayalı çözüm için uğraşıyor! “Enteresan!”
Laflama bir yana: Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının en büyük sorumlusu BM’lerse bu “çözümsüzlüğü” kalıcı hale getiren de Slovakya gibi haddini hududunu bilmeyen sorumsuz ülkelerin, “Türk ve Rum toplumlarını birleştirip federasyonu gerçekleştireceğiz” diyerek fakat bal gibi de Rum-Yunan yanlısı siyasetleriyle sorunun tam da göbeğinde tavuk ayağı gibi karıştırmalarındandır!
Rum’a cesaret vermelerindendir!
30 yıldır Türk halkının haklarını açık seçik ortaya koymadan hayali bir federasyon şemsiyesini her iki toplumun üzerine serip “oldu da bitti maşallah” demek istemelerindedir!
Bir sonuncusu, “Hıristiyan dayanışmasında” Kıbrıs’ı Yunanistan ile Rum toplumunun egemenlik alanı içine katarken, Türkiye’nin bölgedeki hareket serbestisini sınırlayacakları (çünkü yayılmacılığından korkuyorlar) bir çözüm sağlamak istemelerindendir…
Bu yanlışta ısrar ettikleri için de altmış yıldır Kıbrıs siyasi sorunu çözülemeden devam ediyor!
Peki çözüm olmazsa ne olur? Olmaz! Çünkü: (Aşağıdaki yazıya bak.)
**********
NELER UMDUKTU NELER OLDU!
1974’de Ecevit dedi ki “eğer ben Kıbrıs’taki Türk halkının garantörü isem, Enosisi gerçekleştirmek için Makarios’a yönelik Rum-Yunan ortak darbesine seyirci kalamam..”
Amerika’nın müdahalesine karşın Adanın siyasi statüsünü değiştiren ve iki bölgeli yeni bir coğrafya yaratan Türkiye’nin Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk halkını esaret ve kıyımdan kurtaran yasal müdahalesiydi!
…Fakat uzun bir hikâyedir ama o yıllarda asla düşünemediklerimizi çok sonraları düşündüğümüzde “Barış Harekâtının tarihi ve büyük anlamına hiç yakışmayan siyasi ve ekonomik hatalar da yaptığımızı hâlâ ve pişmanlıkla itiraf ederiz! İşte bir kaçı:
Bir: Barış Harekâtıyla birlikte Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkılması gerekmiyor muydu? Yıkılmadı dimdik ayakta!
İki: Demek ki çok başarılı askeri planlarımıza karşın, sonrası iki bölgelilikte kendimize “Otonom yahut Federe Türk Yönetimi” dediğimiz halde, “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti,” engelleyemediğimiz gerçeklerde Güney’deki Rum toplumunun temsiliyet ve egemenliğinde yaşamaya devam etti!
Üç: 1974’den sonra “Kuzey”in efendisi” olduktu ama uluslar arası nitelemede Kıbrıs’ın da “korsan devleti!” Bu kara”yı hâlâ silemedik!
Dört: Harekâttan sonra TC’nin Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu “ben Kıbrıs parasını tedavülden kovup rezil edeceğim” düşüncesine dayalı uygulamasıyla, “bir Kıbrıs lirası eşittir 36 TL” kararıyla vakta ki “para değişimine” gittiydi Türk toplumunun bir daha hayır yüzü göremeyeceği bir “mali hata” daha yapıldıydı!
Beş: Sonraları Kuzey’de KKTC’i ilan etmemize karşın “tanıtamamak” bir yana! Üstelik “süründüreceğiz” diyerek parasını bile kovduğumuz Rumun, gün geldi hem avrosunu hem kimliğini hem de pasaportunu sahiplenerek “adanın asıl egemeninin Güney’deki Rum devleti olduğunu bizzat onaylayarak tescil ettikti!
Masaya da bu “ahval ve şerait” içinde oturduyduk ki artık Kuzey’deki Türk devleti “korsan, tanınmamış, illegal;” Güney’deki de AB ve BM’ler üyesi!
…Uzatmak istemiyorum. Çünkü şimdilerde BM’lerle sürdürülen müzakerelerde de hedef Rum tarafı ile bir federasyon uzlaşısıdır ki yeni Tatar hükümetiyle yolumuza bu çelişkili siyasetler ve sosyoekonomik koşullarda revan olacağız!
Tabi biliyoruz: Tatar’ın siyasi ve sosyoekonomik yönden saptadığı rotasında Güney değil, Kuzey’deki Türkiye vardır..
Ne var ki artık orada da “dediklerimi yaparsanız parasını da alırsınız” diyen bir başka Türkiye vardır!
Bakalım Sn. Tatar bu “iki arada bir derede kalmış KKTC’nin” makûs talihiyle kaderini nasıl değiştirecek?
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (YİYEN YİYENE!)
Bir arkadaşım “yahu” dedi telefonda. Bu ne iştir? Ardı ardına devlet kademelerinden, Kurumlardan parasal vurgun, dolandırıcılık haberleri gelmekte ama kimilerinin oluş tarihleri 2 yıllık kimilerinin bir yıllık, kimilerinin, pöö ta yıllar öncesinden!
Arkadaş, “ama be” dedi. “Yok mu ülkede denetim?” Tahsil edilen bu paralar bir üstteki yetkililere teslim edilirlerken nasıl olur da vurgunlar bir iki yıl sonra anlaşılırlar! Üstelik çoğu da yurttaşların ihbarları sonucu ortaya çıkmakta! Bu nasıl bir garabet ki?
Vallahi bugüne kadar bu sırrı kimse çözemedi! Gerçek şu ki devlet parası hâlâ deniz, yemeyen de domuzdur!