Üretici kendi örgütlerini güçlendirmezse, tekelleşme olacak... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Üretici kendi örgütlerini güçlendirmezse, tekelleşme olacak…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Sebeplerini hala tam olarak anlaymasak da, sonucu bizi yakıyor.

Bu yaz 5 liranın altında domates almadık.


Üretici feryad ediyor, “Ben tarlada 80 kuruşa satıyorum” diyor…

Ben burada, % 625 fazla ödüyorum…

Bunu akıl mantık almaz…

Mübarek, Adana’dan İstanbul’a mı gidiyor..?

Hayır, tarladan en fazla 10-15 kilometre uzağa gidiyor…

Vatandaş resmen kazıklanıyor. Hem üretici, hem tüketici.

Aracı, toptancı, perakenteci astronomik karlar elde ediyor. Yani, haksız kazanç elde ediyor…

Yok mu bunun bir çaresi..?

Yok mu bu rantı durduracak bir yasa..?

Aslında atla deve değil. Yüzyıllar öncesinde bulunan çareler var.

Bir Hal Yasası var. Hem fiyatı dengeleyecek, hem sağlık denetimi yapacak… Her nedense çıkarılmıyor bir türlü…

Sonra, bu ülkede geçmişin en köklü kuruluşlarından, üstelik KKTC Anayasası’nda bile yeri olan kooperatifçilik diye bir şey var.

Üretici, pazarlama konusunda örgütlenmekten, yani kooperatifleşmekten neden vazgeçti? Ya da kooperatifler neden etkisizleştirildi… Neden birlikte hareket edip, piyasaya ürününü kendi ulaştırmaz? Aracıyı neden aradan çıkartmaz. Neden kendi sağlık sertifikasıyla ürünü marekete sunmaz? Sonunda da çöpe döker..?

Kooperatifler Yasası, 1914 tarihli…

Kooperatif Merkez Bankası da bu iş için kurulmuş. Dikkat edin, 9 Eylül 1959’da…

Sırf üretici emeğinin karşılığını alsın, sırf tüketici kazık yemesin diye… Ama on yıllardır amacından sapmış… Tamam, mevduat toplayacak, kredi verecek, bankayı yaşatacak. Ama ne için? Üretici için, kooperatifler için. Oysa bu banka şu durumda, yandaşa geri dönüşsüz kredi dağıtma şaibeleriyle boğuşuyor. Bugün değil, çoktandır böyle…

Sadece banka da değil… Kooperatif İşleri Dairesi var bu ülkenin, Kooperatif Şirketler Mukayyitliği var.

En mühimi, Ekonomi Bakanlığı var… Ticaret Dairesi var, Tarım Bakanlığı var…

Bir Toprak Ürünleri Kurumu bile var… Kendisi korunmaya muhtaç. Halktan ek vergi toplayarak kurtarılmayı bekliyor…

Onlardan da hayır yok…

Devlet ürün fiyat oluşumunu kontrol edemiyor…

Üreticiyi korumuyor. Kooperatifleşmeye teşvik edemiyor. Varolan kooperatiflerin etkinliğini arttıramıyor.

Sonuç ortada, biraz vizirdesek de, mecburen o kazığı yiyoruz. Neredeyse dünyanın en pahalı ürünlerini tüketiyoruz…

Ama üretici, giderek daha da yoksullaşıyor, emeği sömürülüyor… Üretimden kopuyor, devletin kapısına yığılıyor…

İşte size bir sürü kurum saydım, bu pahalılığın önünü alması gereken… Bu ranta, bu haksız kazanca ‘dur’ demesi gereken.

Ama hiç biri Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları yasalarında belirtilen görevlerini tam olarak yerine getirmiyor…

Yoksa acaba diyorum, aksine, piyasa bilerek mi dalgalanmaya bırakılıyor…

Eğer öyleyse, Tarım Bakanı’nın “gıda deposu” hayali de bize yaramayacak…

Ben size şimdiden söyleyim… Sonuçta, su tarlalara verildiğinde, TEKELLEŞME olacak…

Ondan sonra, gerçek üretici, ücretli-çalışan durumuna düşecek. Fiyatlar, tekelcinin insafına kalacak. O zaman belki de domatesi bugünün parasıyla on liradan yiyeceğiz…

Gidişat kötüdür.  Eğer gerçekten tarım planlaması düşünülüyorsa, ekonomik yönü, fiyatlandırma politikaları da dikkate alınmalıdır.

Yoksa yine aracıya, tefeciye, tekelciye kazandıracak üretim modeliyle devam edilecekse, hiç yapılmasın daha iyi…


YERİN KULAĞI VAR

GÖRÜŞSELER NE OLUR:

Kıbrıs sorununda gündem, Akıncı ile Anastasiadis’in New York’ta görüşüp görüşmeyecekleri. Görüşseler de, görüşmeseler de birşey olacağı yok. Her iki taraf da kendi kırmızı çizgilerinden geri adım atmadıktan sonra yapılacak temasın da hiçbir önemi olmayacaktır. Onlar asker ve garantiler konusunda ısrar ettikleri sürece, Türk tarafının bu konuda geri adım atacağını beklemek saflık olur. Eğer gerçekten bir çözüm isteniyorsa, her iki tarafın da, belli konularda esnemesi gerekecek ki, şimdilik bu pek ihtimal dahilinde değil…

 

GÜVENMEK İSTİYORUM:

Sendikaların saat uygulaması konusunda “toplumsal direniş” çağrısına güvenip güvenmemekte kararsızım. Geçen yılı hatırlayın, yine aynı sendikaların önderliğinde ortaya konan toplumsal tepki,  boşa gitmiş, çalışma saatleri düşürülünce sendikalar eylemden vazgeçmişti. Sokağa dökülen yüzlerce öğrenci ve aile hayal kırıklığı yaşamışlardı. İnşallah bu kez küçük çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar ön plana çıkar…

 

ZİRAAT MÜHENDİSLERİ AÇIKLADI GÜBRE DEĞİL ATIK:

İşte tam da dediğim şeyi Ziraat Mühendisleri Odası bilimsel olarak açıkladı… Çiftlik gübrelerinin iyi kurutulması (fermente olması) gerekiyor. Yani bir işlemden geçmesi gerekiyor. Değilse, o bir atıktır. Atığı da orta yere saçmanın cezası var. Havayı kirletmek yasak, pislik yaratmak yasak… Kanatlı kanatsız haşere üretiyor. Yasağı uygulamayan, Çevre Dairesi. Hem de sürekli olarak. Geçen yıl da, bu yıl da… Bu kadar basit…

 

GÜVEN MESELESİ:

Cyprus Weekly iddia etti ki, KKTC’de bulunan 3 turistte sıtma tespit edilmiş. Rum makamları, konuyu Dünya Sağlık Örgütü’ne rapor etmiş. Sağlık Bakanlığı da diyor ki, “bizde anofel sineği yok”… Güvenemiyoruz. Çünkü çöpün, pisliğin içinde yaşadığımızı biliyoruz. Atıkların tarlalara boşaltığı bir yer burası. Umarız Bakanlık açıklaması gerçektir… Hemen, WHO’dan uzman davet edip,  iddialarını kanıtlamaya hazır olduklarını da söylemeliler. Zira konu ciddi, bir açıklamayla geçiştirilebilecek gibi değil. Sağlıktan, turizme her bakımdan tehdit içeriyor…

 

NİYE BECEREMİYORUZ:

Kırk yıldır eğitimde aynı sorunları tartışıyoruz. Öğretmen, okul ve araç-gereç eksiği. Bugün yeni öğretim yılı başladı, binlerce öğrenci heyecanla okula koştu. Ama sorunlar kırk yıl önce ne iseydi, yine ayni, değişen birşey yok. Geçen yıllar içinde onlarca eğitim bakanı geldi geçti. İsimler değişti ama, sorunlar aynen devam ediyor. Kırk yıldır bu sorunları çözmek ve eğitime sorunsuz başlamak bu kadar mı zor… Güzelyurt Şehit Turgut Ortaokulu Müdürü’ne bir sorsunlar nasıl başarmış diye, en azından fikirleri olur…

 

ALDI BAŞINI GİDİYOR:

Ülkemizin önemli sorunlarından birisi de doğayı katleden onlarca taş ocağı. Tamam, taş ve çakıl ihtiyacı var, gerekli diyebilirsiniz ama, bu işin de bir sınırı, bir ölçüsü olmalı. Tahribat aldı başını gidiyor. Yasal olarak teraslama yapması gereken işletmelerin kaçı bunu yapıyor? Kim hesap soruyor? Beşparmaklardan denizi görmeye az kaldı. Dağların durumu içler acısı, bölge halkı perişan. Çevrenin, insanların, taş ocakları ve oların işletmecileri kadar değeri yok bu ülkede…

 


ZİRVEDEKİLER

Asım Akansoy: “Dün çözüm için, federasyonu savunan kesimlerle birlikte hareket edenlerin, bugün ayrılıkçılarla ve ayrılıkçı tezlerle toplum önüne çıkması ne kadar da manidar.  Yine her iki tarafın gerçek anlamda ve samimi/ bir federasyon müzakeresini tarih boyunca ne kadar az yaptığını kimse konuşmuyor. Bir buçuk yıl Talat dönemi, iki yıl da Akıncı dönemi dışında kim federasyon için, inanarak müzakere etti ? Kırk yıl değil, 4 dört yıl”…


DİPTEKİLER

Yaptıkları, Yapacaklarının Teminatı: Tarım Master Planı’na şöyle bir baktım, hükümet programı mübarek. Tespitler tamam, tabii ki uzmanlar çalışmış, tespitleri yapmış. Ama ya uygulama? Su anlaşmasını imzaladıklarında da taahhütlerde bulunmuşlardı. Bir yıl geçti, suyun esas ihtiyaç olan tarlalara ulaşması hala hayal… Kaliteden, verimliliğin artmasından bahsediyor. Oysa, zehirsiz üretimi sağlasın, biz ona da razıyız. Hepimiz kanserden öldükten sonra, sen verimi arttırmışın neye yarar… Vazgeçin Allah aşkına…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar