“Üçlü toplantı” üzerine.. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

“Üçlü toplantı” üzerine..

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Adadaki iki toplumun koşullar ne olursa olsun birbirleriyle “ikili ilişkilerden” kaçamayacaklarının bir başka somut ispatını, önümüzdeki Cuma günü yani 9 Ağustos’ta “üçlü bir toplantının gerçekleştirileceği açıklamasıyla bir kez daha gördük.

Zaten bu tip “siyasi ve ekonomik ilişkilerin” kapılarını kapatırsanız bir başka felaket kapısı açarsınız ki onun da adı ya sürüp giden “çatışmalardır” yada “savaş!” Ki çözüm arayışları bu felaketleri bir daha yaşamamak için sürdürülmektedir.


HATIRLARSINIZ Bir süre önce Sn. Cumhurbaşkanı Guterres’e mektup göndererek “Türkiye ile Yunanistan’ın da katılacağı “beşli” bir toplantının yapılmasını önerdiydi.

Guterres ise “siz önce kendi aranızda konuşup karara varın sonra kapımı çalın”  gibilerinden bir cevapla “taraflara” yeşil ışık yaktıydı.. Önümüzüdeki 9 Ağustostos da gerçekleştirileceği söylenen üçlü toplantı her halde önümüzdeki dönemlerde başlayacak müzakerelerin ilk ayağı olacaktır.

BU müzakereyle ilgili gelişmelere bakıyorum Guterres “Liderlere” çok açık seçik ve samimiyeti içerden mesajında diyor ki “istediğiniz her konuyu gündeme getirin…”

Yani demek istiyor ki “hani o teklif ettiğiniz beşli görüşmede birbirinizin başını yarıp  gözünü  çıkarmadan önce siz kendi aranızda o işi halledin ki buraya deşarjlı  olarak gelesiniz…”

Yada gelemeyecek duruma düşesiniz!

GUTERRES haklı mı? Bu kez yerden göğe kadar! Çünkü artık müzakere masasında sadece Kıbrıs siyasi sorunu yoktur. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları sorunu da vardır. Ve doğrusu ya bu yeni sorun Kıbrıs siyasi sorununun  papucunu dama attı ki kapsamında  Türkiye ile Yunanistan’ın kapışması bile vardır!

O noktaya gelindiğinde yaşanacak felaketin boyutlarını kestiremeyiz ama Kıbrıs sorununun kaderini büyük çapta olumsuz etkileyeceği muhakkaktır!

(Akel Genel Sekreteri Kiprianu “taksim olasılığından” işte o zaman korkmalıdır!)

Yoksa şimdilerin “statüko” denilen fakat “45 yıldır tek bir Türk-Rum olayının yaşanmadığı gerçeklerde sağlanan “adadaki barışı” bir daha görmeyebiliriz..

**********

ŞU ASGARİ ÜCRET MESELESİ!

Geçen hafta bir yandan “kayıt dışılığı” önlemek için “kaçak işçi avcılığına” çıkıldıydı öte yandan yeniden saptanan “asgari ücret tartışmaları” yapıldıydı..

Tabi her yıl “tekrarlanan ritüeli ile!

Ki geçen hafta “olay” sosyal medyada tartışılırken, arkadaşım Özer Raif şu çarpıcı mesajında bakın ne diyordu:

“Ana baba evinde yatıp kalkan yiyip içen 18 yaşındaki  genç de ayni asgari ücreti almakta, üç dört çocuklu işçi de!”

YANİ asgari ücret  saptamalarının tırnak kadar “adil ve sosyal” yanı yoktur!

Öte yandan  her asgari ücret saptamasından sonra bazı asgari ücretlilerin, artan sosyal sigortaları nedeniyle parasal külfet haline gelmelerinden  dolayı “işveren” tarafından işlerine son verildiği de bir başka gerçektir!

Yıllardır “öyle geldi böyle gider sisteminde” saptanan Asgari Ücret kimseye ne“refah”  ne de küçük bir “sevinç” kırıntısı  lütfedememiştir!

KALDI ki sabahları erken kalkıp yollara düştüğüm için görmekteyim:

Yıllar önce çalıştıkları işyerlerine gitmek için küme küme yollara düşenler bizim insanlarımız hatta tanıdıklarımızdı..

Artık yollarda siyahi öğrenciler de vardır, Uzak Doğu yüzlü kadınlar da vardır..

Yani istediğiniz kadar  “kaçak işçi avladığınızı” söyleyin! Bu ülkede hâlâ asgari ücretin altında “yevmiye” ile çalışan çaresiz ve bizden olmayan insanlar da vardır!

Ki “çalışma disipliniyle kanunlarını” rezil rüsva etmek yanında, memleketin “çalışan yurttaşlarına” da ucuz ve haksız işgücüyle kazık atmaktadırlar..

(OYSA İngiliz döneminde maaşlar, aylık, haftalık yada günlük yevmiyeler olarak 4 kişilik bir ailenin “yaşam” ihtiyaçları dikkate alınarak saptanırdı..

Hem de “dünya savaşları, “gelişmemiş ekonomiler ortamlarında!”

Bunlara karşın  insanlar ücretlerini, “hakkaniyet ve sosyal adalet” kıstasları içinde  elde ederlerdi..)

Ne diyelim? O adaleti, sosyal devleti bulmak için artık gerisin  geri mi gidelim?

**********

GERÇEK BİR GAZETECİYDİ

Kaç yılıydı hatırlayamıyorum. Ancak UBP’nin iktidar yorgunu olmaya başladığı yıllardı. “Mangos” olduydu ve ne ileri ne geri hareket edemiyordu!

Bir akşam Mağusa Anıt gazinasunda üç arkadaş bir sofrada buluştuyduk.  UBP’nin durumunu konuşuyorduk. Ben “yansız” düşüncemle  “artık UBP’nin  muhalefete çekilmesi, sorunlara bir süre “dıştan” bakması gerektiğini savunuyordum.

İşte o akşam o masada ben, Salih Coşar ve Mehmet Akar vardı…

Gıyaben tanıdığım bir gazeteciydi. Galiba Halkın Sesi gazetesinde birlikte yazmışlığımız vardır..

Gerçek bir gazeteci refikimiz daha göçtü aramızdan..

Mehmet Akar’a Allah’tan rahmet, ailesine baş sağlığı dilerim.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar