Geçen haftadan sarkarak ve olumsuz tepkileri de taşıyarak toplum katlarında tartışılan “konu” alışılmışın dışında bir kuşkuya dayanıyordu! Şöyle ki:
Bir süre önce “BM’ler toplantılarında TC Dışişleri bakanı Çavuşoğlu ile Anastasiadis el sıkıştıktan sonra, henüz içeriği bilinmeyen, bu nedenle “meçhul” diyeceğimiz bir konuda sohbet etmişlerdi!
Birbirlerine rastladıkları için mi konuştulardı, onu da bilmiyoruz! Fakat Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı bu konuşma nedeniyle yaptığı açıklamada, zaten Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun kendisine, “Anastasiadis’le bir “niyet” görüşmesi yapmak istediğini söylemiş..
OLAYI, Köşemden, “yoksa Türkiye KKTC’i dışlayarak siyasi soruna bizzat mı müdahil olmak istemektedir” şüphesinde, ben de değerlendirdiydim. Düşüncem şuydu:
İKİ bölgeli iki toplumlu bir siyasi çözüm arayışı için müzakereler devam edecekse “KKTC’nin Kurucu devlet” olarak olası çözümde “özerk yapısı ile siyasi eşitliğini” iki bölgeli federal sisteme” bizzat ve tabi müzakere masasında da yansıtması gerekmektedir..”
BU strateji KKTC’nin TC’den kopması anlamına gelmez.. “Aksine olası çözümde TC ile birlikte hareket ederken dayanışma içinde olabileceği, özerk yapısuyla siyasi iradesi olmalıdır..
ÇOK daha yalın bir ifade ile masadaki KKTC Güney’le eşit siyasi koşullara sahip “kurucu devlet” adayı oluşunun yetki ve sorumluluğunda olmalı ki bu yetki ve sorumluluk da doğal olarak Müzakereci durumundaki Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından temsil edilebilsin..”
PEKİ Çavuşoğlu Anastasiadis’le hiç mi görüşüp konuşmayacak? Olur mu öyle şey!
O halde Çavuşlu “niyet yoklaması” babında Anastasiadis’in elini sıkıp ayak üstü konuştu diye kopardığımız kıyamet nedir?
Neden şimdi de “kendi kaderimizi kendimiz tayin edeceğiz” hatırlamasında, “yoksa dışlanıyor muyuz” kuşkusu? Anlatayım:
BAKIN, mahalledeki komşuları, çeşmeden su getirmesi için daha eline testiyi bile almadan oğluna sürekli bir tokat atarmış. Komşular iyice içerlemişler! Bir gün toplanıp “hoca demişler, neden testiyi vermeden zavallı çocuğa tokat atıyorsun?” Hoca şöyle cevap vermiş: “Testiyi kırdıktan sonra tokat atmışım neye yarar!”
(Çavuşoğluna yönelik tepkilere bir de bu “tedbirli ve iyi niyetli “Hoca Nasrettin” prespektifinden bakmakta fayda yok mudur? Kaldı ki Annan planında verilen ödünleri de hiç unutmadık!)
DİYELİM ve ekleyelim: KKTC-TC ilişkilerinin her yönü ile yeniden “iyileştirilmeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle TC Büyükelçisi Sn. Derya Kanbay’ın geçen haftaki beyanatını da bu cümlemin içine katarak çok önemsediğimi yazmayalım. Ona da bakalım:
**********
SÖZ: (ADAM OLMAYA KARARLIYIZ!)
Geçtiğimiz Cuma günü “KKTC’de Girişimcilik Projesi 2018” kapsamında “Girişim Merkezi” tarafından oluşturulan “eğitim programını” tamamlayanlara törenle “sertifikaları” verildi..
(Doğrusu böyle bir “müessesemizin” olduğunu bilmiyordum. Meğer en çok da “kadınların müracaat ettiği ve Sn. Kanbay’ın “Türkiye’nin bile hayal edemeyeceği oranda kadın girişimcilerimizin olduğunu” söylediği bu tip çalışmaların yapıldığını işitmek son zamanlarda gelecekler yönünden kırılan umutlarımızı yeniden yeşertti.)
BU törende Sn Derya Kanbay yaptığı konuşmada, benim de yıllardır “Köşemin” en sadık müdavimlerinden olan “TC-KKTC Mali ve Ekonomik protokoller sorununa” değinerek şöyle diyordu:
Sanıyorlar ki bunlar imzalanınca (protokoller) bizim kasaya para gelir. Öyle değil!..”
(Zannedersem kimse öyle sanmıyor. Sanmadığı için de bugüne kadar her 3 yılda bir TC ile imzalanan Ekonomik Protokoller uygulanmadan sürekli ötelenmektedir!)
ŞİMDİ Sn. Derya Kanbay’ın konuşmasından bir bölümü aktarayım Köşeme:
Diyor ki Sn. Büyükelçi, “Bu programların içinde güçlü devlet yaratma ruhu vardır…” Söylendiği gibi TC olarak KKTC’de öyle çok hayali, duygusal, ve manevi işlerin peşinde değiliz… KKTC’nin kendi ayakları üzerinde duran, sağlam, iyi yönetilen, dünyada saygı duyulan, rekabet edebilen, kalitesini yükseltebilen, birçok uygulamanın önünü açabilecek güce ulaşması için uğraşıyoruz…”
(Eğer Sn. Kanbay “ismi var cismi yok Zümrüdü Anka kuşunu” tarif etmiyorsa, tasavvur ettiği geleceğin KKTC’si bu adada, işte yukarıdaki vurgulamaları ile yerini almalıdır.. Bu konuda umut tazelemek zorundayız.)
ANCAK (bugün için yazıyorum.) Bu “gelecekleri” kurmak için ne yaptık biz? Örneğin yıllardır TC ile imzaladığımız protokollerden uygulayabileceğimiz, hoşumuza giden tek bir başlık da mı olmadı? O zaman “protokoller imzalanmasına karşın kasamıza paralar da akmayacaksa, nedir bu kısır döngü? Kısaca “özelleştirmeleri” beklenen devletin sırtındaki kurumlar neden sorunlarıyla kambur üstüne kambur ekliyorlar!..
Kıb-Tek’le ilgili bilmediğimiz “neresi” kaldı? Nasıl yanlış yönetildiğini bilmeyen mi var?
Mobil telefonlara yenik düşen Telekomünikasyon artık nedir, nicedir var mı bilen?
Mağusa limanı, yüz karamız değil mi?..
TC’den akacak suya bile inanmayan “toplumsal ruhumuzdan” hiç söz etmek istemiyorum… Da: Bari Sn. Kanbay karşısında başlarımızı öne eğerek bundan sonrası için söz verebilelim: “Söz Sn. Büyükelçi adam olmaya kararlıyız!” **********
KISACA TAKILDIĞIM: (YAZ-KIŞ DA YİTTİ!)
Yazda denizi kışta yağmuru sevmeyen var mi var?
Artık sevmiyoruz: Yazda artık millet plajların kapılarından bile geçemiyor ki denize ulaşsın..
Kışta yağmurların baskın sellerinde sürüklenmek kaderi var gayrı!
Biz öyle bir ülkeyiz işte, doğayı bile çileden çıkartan!