Yaşanan felaket, doğal olarak önümüzdeki emirname konusuyla birlikte tartışılıyor.
Mesele aynı mesele…
Bunca yıl doğaya, bilime aykırı, sırf siyaset ve rant için yaratılan yıkımın önüne geçelim diyor insanlar.
Dedik ya herkes suçludur. O zaman kafaları değiştireceğiz.
Kendi kendimize değiştiremeyeceğimize göre, gerekirse hukuk yoluyla, zorla.
İlk günlerde dere yataklarına müdahale edilmesini engelleyenler için “özel mülktür, feragat etmeliler” diyen Başbakan da, dün yaptığı açıklamada, “Yaşadıklarımız bir kez daha göstermiştir ki kamu yararı için gerekli durumlarda bireysel hak ve menfaatlerden hukuksal çerçeve içinde ödün vermek zorunludur” dedi…
Önce bu… Derelerin kimsenin gözünün yaşına bakmadan ıslah edilmesi. Ayrıca, geçmişteki yanlış kararların peşine düşülmesi.
Ama sonra, acilen emirname ve bölgesel imar planları.
Kötü haberler geliyor.
Bir tanesi, İçişleri Bakanlığı’nın, gelen baskılar neticesinde 10 ya da 12 kat için izin değişikliğine gitmeyi tartıştığı haberleri…
Diğeri, emirnamenin gecikmesinin ve tartışmaların uzamasının birilerine hiç istenmeyen şekilde fırsat tanıması.
Mimarlar Odası’nın 28 Kasım tarihli duyurusunda açıklanmış, emirnameye konu olan Gazimağusa, İskele ve Yeniboğaziçinde o tarih itibarıyla 65 dosya başvurusu olmuş, sayı sürekli artmaktaymış. Deniyor ki, o başvurular izinlenmesin, yoksa sonradan emirname çıksa da yasal olarak uygulanacaklar.
Özeti, millet uyanık, aman emirname çıkmadan ben iznimi alayım derdinde.
Bu tartışmalar da uzadıkça, izin sayısı artıyor.
Aynen Girne’de olduğu gibi.
Girne İmar Planı çıktığında, daha yapılabilecek 200’ün üstünde izinli proje vardı.
Plan geçti, onlar hala yapılıyor. Durdurulamıyor…
Ekonomik kararlar, spekülasyonlara yol açmasın diye hükümetlere yasa gücünde kararname yetkisi verilmiştir.
Tamam, bir de iyi idare yasası çıkarttık. Ona da uyalım, görüşleri alalım da, bunun da bir disiplini olmalıydı.
İyi hazırlanıp halkın ya da örgütlerin karşısına çıkardınız. Yok böyle incir ipi gibi.
İşte amaçlanan hedefin tam tersi oldu bile.
Ne olacak şimdi o verilen izinler?
İptal edebilecek misiniz?
İskele’de halihazırda yapılaşmış alanın 1,5 katı alana yüksek bina izni verilmesi öngörülüyor.
Bir de buna bu arada alınan izinleri ekleyin…
E, bu noktadan sonra emirname çıksa ne olur, çıkmasa ne olur.
Bütün bunlardan bir tek sonuç çıkıyor, aynen Başbakan’ın dediği gibi.
Hukuk devleti devreye girecek…
Siyasi kaygılar bir yana bırakılacak…
Yoksa siz daha aranırken, vatandaş yolunu buluyor.
Baksanıza, birkaç gün önce Girne’yi sele boğan Doğanköy deresi şu anda hala kamyon kamyon toprakla dolduruluyor.
Galiba öncelik uyanık vatandaşı hizaya getirmek. Alıştığı sorumsuzluktan, bencillikten, kısa yoldan köşe dönme anlayışından çekip çıkartmak.
Doğa da rahat etsin, ülke de.
Bu acıların tekrar tekrar yaşanmamasının tek yolu bu…
YERİN KULAĞI VAR
BİR TARTIŞMA DAHA VAR:
Şimdi Girne’de ve emirnameye konu olan doğu bölgesinde yükselen inşaatların yarattığı alt yapı eksikliklerinin devlet tarafından karşılanması meselesi tartışılıyor. Elektrik santralinden, suya, kanalizasyona, arıtma tesisine, park sorununa kadar. Vatandaşlar “bunun bedelini neden biz vergilerimizle ödeyelim” diyor. İlla da yapacaklarsa, gösterilen yerlere yapsınlar ama tüm bu alt yapıyla beraber. Zor değil, imar yasasında bir yasa değişikliğine bakar. Vergisini mi artırırsınız, katkı zorunluluğu mu getirirsiniz, ne gerekirse…
SİYASET BÖYLE BİRŞEY:
Çiklos’da kaybettiğimiz dördüncü canı da toprağa verdik. Siyasiler günledir felaket bölgelerini gezip bol bol beyanat verip, insanların acılarını paylaşıyorlar. Ha, bir de birbirlerini sorumlu tutup suçluyorlar. Hayıf giden dört cana. Onların tek derdi, gazetelerde boy göstermek, bakın görün bir hafta sonra hiç biri ne giden canları, ne de zarar gören vatandaşları hatırlamayacak bile. Keşke konuşacaklarına dişe dokunur bir şeyler yapsalar…
YAPMAYIN BE KARDEŞİM:
Lapta’dan bir vatandaş aradı. Sel felaketinde uğradığı zararı bildirmek için Belediye’ye gitti. Söz konusu mağdur 10 yılı aşkındır bu adada yaşıyor ama vatandaş değil. Belediye görevlisi, “Sen şikayetini Kaymakamlığa yapacaksın” deyip kestirip atmiş. Böylesi bir zamanda vatandaş olsun veya olmasın, herkes gibi mağduriyetini dinlemek ve gidermek zorundasınız. Başbakan ne dedi, “belediyeler koordinatördür”. Zaten insanlar her şeylerini kaybetmişler, böylesi günlerde yardım etmek yerine işi yokuşa sürmenin alemi yok…
TECRÜBE:
Kayıp Şahıslar Komitesi’ni arama çalışmalarına katmak ne doğru bir karardı. Ekip, aramalara katıldıktan sonra, 3 gündür aranan Gaye Soyutok’un bedenine ulaşıldı. Bu ülkede bilgi de var, tecrübe de var, yeter ki ulaşmayı ve kullanmayı akıl edelim…
SARI YELEKLERİN SIRRI:
Şu Fransa’daki sarı yelekliler, o kadar sarı yeleği nereden buldular diye düşünüyorduk ki, şaşkınlıkla öğrendik. Meğer AB trafik kurallarına göre, her araçta sarı yelek bulundurulması zorunluymuş. Bir kaza anında, müdahale ederken, görünür olunabilsin diye. O yelekler bu yeleklermiş. Gerçekten görünür oldular…
ANASTASİADİS’İN RAHATLIĞI: Bayılıyorum bu adamın rahatlığına. Karşısına ne çıkarsa çıksın, ezberini okuyor, “Başarısızlığın sorumlusu Ankara”. Bazen değiştirip, Kıbrıs Türk liderliğini falan da suçlar. Ama suçlar. Kimse de “yahu kardeşim, bu defa suçlu sensin” demez. Zaten onun rahatlığı da bundan geliyor. Bir türlü rahatsız edemedik.
ZİRVEDEKİLER
Sağlık Bakanı Filiz Besim: “Şimdi önemli olan irade koyup toplum ve kamu yararını gözeterek kararlar almak. Ben bu hükümetin gerekli kararları alıp uygulayacağından hiç şüphem yok. Gerekirse dere yatakları değiştirilecek veya kamulaştırılıp yanlış yapılan binalar yıkılacak”. Biz de şüphe duymamak istiyoruz Sayın Bakan. Aksi takdirde tüm geçmiş siyasi iktidarlardan bir farkınız kalmaz.
DİPTEKİLER
Duyan Da İnanacak: Yıllardır sahilleri, alçak orman arazilerini, dere yataklarını imara açan UBP’nin yeni Genel Başkanı Ersin Tatar, “Hükümet niçin İmar Planı yerine emirnameye yöneldi. Yoksa birlerine rant sağlamaya mı çalışılıyor? Ya da iddia edildiği gibi Kıbrıs konusu ile ilgili de bazı niyetler mi var? Biz de çevrenin korunmasından yanayız. Biz de en az onlar kadar planlı kalkınmaya duyarlıyız” demiş. İnandırıcı olabilmeleri için, öncelikle geçmişleriyle ilgili bir öz eleştiri yapmalılar. Sadece UBP değil tüm partiler…