Suçlu yine biz mi olacağız..? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 1, 2024
Köşe Yazarları

Suçlu yine biz mi olacağız..?

Mehmet Ali Talat, CTP Genel Başkanı olarak, Kıbrıs konusunda bölge ziyaretleri sürdürüyor ve halkı aydınlatmaya çalışıyor.
Mülkiyet konusunda vatandaşın içine düştüğü endişeyi gidermek adına, kurulacak komisyonlardan bahsediyor, ortada dolaşan spekülasyonlara kulak asılmamasını istiyor, bunların kaynağının Rum basını olduğunu vurguluyor.
Diğer taraftan, çözümün getirilerinden söz ediyor. İki tarafın da ekonomisinin kalkınacağı öngörüsünde bulunuyor.
Sözlerinin arasında, Rumların 2004 referandumunda ekonomik kaygılarla “Hayır” demiş oldukları, şimdi bunun yanlış olduğunu gördükleri de var. Yani demek istiyor ki, bu kez onlar da “evet” diyecekler…
Bunlar öngörüler, umarız öyledir de…
Ancak benim takıldığım başka bir konu var.
Satır aralarında, “Biz ‘hayır’ dersek, durumumuz daha da kötüleşir” iması var.
Kullandığı ifade şu; “Uluslararası hukukun dışında bir yapı olarak Kıbrıs sorununun çözümüne karşı duran bir toplum zaten izole edilmiş halden çok daha derin biz izolasyona maruz kalır”.
Yani cezalandırılabiliriz…
Bunu söylerken, KKTC’nin ilanına gönderme yapıyor. Bir anlamda, ‘kalktık bir kafa tuttuk, ambargoyu yedik, bir daha yaparsak çok daha kötü olur’ demek istiyor.
Eğer öyle bir şansımız yoksa, tek seçenekli bir referandum olur mu?
‘Evet’ deme hakkımız kadar, “hayır” deme hakkımız da var.
Nasıl ki Rumlar “Hayır” dediler. Bu onların demokratik hakkıydı, bizim de o hakkımız var.
“Onlar hayır dediler ama, onlar dünya hukukun bir parçası, biz değiliz” diyor.
Yani cezalandırılabiliriz.
Rumların ‘hayır’ı bırakın cezayı, AB’ye girişle ödüllendirildi… Ama biz, çaresiziz, dünya hukukunun dışında olduğumuzdan, ceza yeriz.
Bu mantığı hiç sevmedim. “Mecburuz, zorunluyuz, başka çaremiz yok” görüntüsü hoş değil.
Peki o halde, ben de şunu düşünüyorum; bu kez, “Taraflardan biri hayır derse ne olur” konusu da neden müzakereye dahil edilmiyor?
Öyle ya, Kıbrıs Türk halkının, ‘hayır’ demesi durumunda kendisine bir zarar gelmeyeceğini bilmeye hakkı yok mu?
Ya da tam tersi, geçen defaki gibi bir sonuç çıkarsa, biz ne olacağız….
Demokrasinin, özgür iradenin şekillenmesi için bu güvenceye ihtiyaç yok mu?
Bence var, aksi dayatma olur.
Aynen 2004 referandumunda olduğu gibi.
Bakın, Abdullah Gül’ün Başdanışmanı gazeteci Ahmet Sever,  “Abdullah Gül’le 12 Yıl” kitabında,  Annan Planı döneminde ciddi ciddi atlanan bu konuyu nasıl aktarıyor;
“Uğur Ziyal (Dönemin Türkiye Dışişleri Müsteşarı) yıllar sonra kendisiyle bu konuyu konuşurken, ‘Herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük. Ama bir yanlışımız oldu. Rumlar Plan’ı reddederse, KKTC’nin statüsü ne olacaktı? İşte bunu öngöremedik. Yaptığımız hata bu oldu’ diye hayıflanacaktı”…
İşte demek istediğim bu…
Geçen defa. Evet dersek ne olacağı bizlere ballandıra ballandıra anlatıldı, biz de ‘evet’ dedik. Ama Rum tarafının ‘hayır’ diyeceğini hiç aklımıza getirmedik…
Ve böyle bir durumda ne olacağını…
Sayın Talat “evet” dedikten sonra izolasyonun bir miktar gevşediği yorumunu yapıyor ama, aradan 11 yıl geçti. Buralarda durumlar, eski hamam, eski tas.
Onun için diyorum ki, siyasilere düşen, geçmişte yapılan hatalardan ders alıp, halkın çıkarına ve yeni hayal kırıklıklarına neden olmayacak şekilde, olabileceğin en iyisi bir metni ortaya çıkartmak, kararı da halka bırakmaktır.

YERİN KULAĞI VAR
BAKAN GERİ ADIM ATMAMALI:

Şehit Ertuğrul ilkokulunda yaşananlara son nokta konuldu. Hükümetin desteğini de alan Bakan Dürüst gereğini yaparak son noktayı koydu. Sendikanın şikayet ettiği müdür de, muavini de gitti. Bunun yanında okulda ilk gün eyleminin “kahramanı” 7 öğretmenin de görev yerleri değişti. Şimdi gözler sendikada. Nakilleri yapılan öğretmenleri bahane ederek okulda yeni bir kriz mi yaratacak bekleyip göreceğiz. Bakanlık aldığı kararın arkasında durup, geri adım atmamalı…  


GEÇMİŞTE YAPILANLAR ARAŞTIRILMALI:
Serbest Limanla ilgili bu sayfadan çok yazı yazdım. Özellikle de CTP-DPUG ikitdarı döneminde Yönetim Kurulu’nda yer alanlarla ilgili birçok iddiayı gündeme getirdim. Özellikle de yapılan bazı ihalelerle ilgili ciddi iddialar vardı. Artık o Yönetim Kurulu orada değil. Ancak o dönemde en yüksek fiyatı vermesine rağmen ihaleyi alan şirketin, aradan aylar geçmesine rağmen hala daha tek çivi bile çakmadığı iddia ediliyor. Göreve atanan yeni yönetimin geriye dönük olarak, yapılan bazı ihaleleri mercek altına alıp, inceleme başlatması gerek. Devletin parası eğer sorumsuzca çar-çur edilmişse, bunu araştırıp sorumlulardan hesap sormak onları görevi olmalıdır…

PROVOKASYON:
Çöp konteynerinin içinde, bayrağa sarılı, herhangi bir düzeneğe bağlı olmayan bir patlayıcı… Çöpçüler görsün diye konduğu belli… Korkutma amaçlı, kargaşa yaratma amaçlı. Herkes hassas ya, maksat o hassasiyeti korkuya, endişeye çevirmek… Düşman yaratmak… Güveni ortadan kaldırmak…  Adresi belirsiz. Belli olması da imkansız. Sadece belli olan, karanlık bir yüz. Korkak, sinsi, o kadar… Onun için de provokasyon ya…

KİM DUR DİYECEK:
Dün de yazmıştım, UBP’de süreç kopmaları da birlikte getirecek diye. Gelen haberler, istifaların başladığı yönünde. Öyle görünüyor ki kurultay, partide birleşme yerine ayrışmayı, kucaklaşmak yerine kavgayı da beraberinde getirdi. Partinin “abileri” de yaptıkları açıklamalarla, bu ayrışmaya benzin dökmekten çekinmiyor…

PRAGMATİK:
KTAMS’dan bir açıklama; “yargı yükünün azaltılması”… Güzel… Zaten gündem de bu, vatandaşın şikayeti de bu… Ama KTAMS yargının yükünü azaltmaktan girmiş, teşkilat yasasından, çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesinden çıkmış. Hatta grev tehdidi de yapmış. Yargının en büyük, en acil sorunu buymuş gibi…

İKİ KOLDAN:
Cumhurbaşkanı Akıncı müzakere masasında, ikinci cumhurbaşkanı ve CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ise sahada, olası bir anlaşma konusunda vatandaşı bilgilendirmek için iki koldan çalışıyorlar. Özellikle Talat, mülkiyet konusundaki açıklamalar sonucu toplumda hakim olan algıyı silmek ve bir referandumda Kıbrıslı Türklerin “hayır”ını önlemek için ilçe gezilerine başladı. Talat bu ziyaretlerde iki toplum arasında varılacak bir anlaşmanın ülkeye getireceği olumlu şartları anlatmaya çalışıyor…

 
ZİRVEDEKİLER
Mehmet Saydam: “Herkesin malumu… KKTC ekonomisi tamamı ile ithal ürüne bağlı ve maalesef bu da döviz ile fiyatlama demek. Sadece ithal ürünler de değil, ev kiraları, eğitim masrafları vs. birçok harcama kalemi dövize endeksli. Bu olumsuz ekonomik veri şimdiden KKTC hane halkını fakirleştirmiş durumda. Devlet ise “Elden ne gelir”diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor…”.

DİPTEKİLER
Özrü kabahatinden büyük: Sokak ortasında vatandaşı darp ederek parasını çalan Cihangir Tip isimli şahıs, mahkemenin tutuklu yargılanmak üzere hapse gönderilmesi kararına, “Madde bağımlısı olduğum için her Pazartesi tedavi görüyorum. Merkezi Cezaevi’ne gönderilirsem tedavim yarım kalacak” şeklinde savunma yaptı… Yok yaaa….

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar