Bir süre bekledik.. “Eğer bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa” yenisi ne olacak?
Hatırlardadır: Sn. Akıncı Anastasiadis’le gerçekleştirdiği “yemekli toplantıdan” sonra verdiydi bu beyanatı.
Nitekim hemen ardından, “eğer hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa demek yeni bir şeyler olacaktır” mantığında geliştirilen “iki devletli çözüm” alternatifi taşındıydı gündeme!
FAKAT “sözün” asıl sahibi olan Sn. Akıncı’dan bu siyasi değişimin nasıl olacağına dair bugüne kadar herhangi bir “işaret” çıkmadı.
Buna karşılık bir süre sonra TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Lefkoşa’da Sn. Akıncı ve parti liderleriyle saatlerce görüştüğünü, bu görüşmede “iki devletli bir çözümün” ağırlık kazandığını öğrendik.. Ne var ki bu “değişimi” sezinlettirecek bir faaliyete yine rastlamadık!
EVET biliyoruz: Konu yaptığımız süre bir haftalık falan.. Evet hem Türkiye’de hem burada seçim hazırlıkları var kimselerin siyasi soruna bakacak hali yok!
Yok ama Güneydeki komşumuza bakıyoruz harıl harıl çalışıyor. Hem karada hem denizde! Üstelik “anavatanım” dediği Yunanistan’la birlikte! Çavuşoğlu’nun da vurguladığınca AB’i de Türkiye aleyhine kışkırtarak bir cephe de orada açmacasına!
Yani Güney Rum liderliği için tatil yada mola yok! Dolayısıyla eğer Sn. Akıncı “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyorsa ve eğer gerçekten “iki devletli” çözüm üzerinde partiler arasında bir ortak görüş sağlanmışsa “halkın cumhuru” olarak bu uzlaşıyı halka mal edecek faaliyetlerde bulunmaya başlaması tabi ki beklenir. Hatta Cumhurbaşkanı olarak sadece çevreye duyarlı olma çağrılarıyla değil. Yahut (gerçekte Rumun Kuzey’i delmesi, Türklerin Güney’den daha çok alışveriş yapma imkânı bulması için) “kapılar açılsın” demek de yetmez!
Asıl beklenen KKTC’nin kalkınma ve büyümesi için tüm yetki ve sorumluluklarını kullanmasıdır..
Karar vermeli, “KKTC’i devlet gibi devlet yapacak seferberliğin bayrağını bizzat kendileri açmalıdır..
YOKSA “dörtlü koalisyon hükümetine” kalmışsa bu siyasi “değişim” daha çok bekleriz! Çünkü Bakanlar hâlâ gece kulüpleri, gaminiler, bet ofisler, müşavirlikler gibi, sanki hamamın namusunu kurtarıyorlarmış telaşında uğraşıyorlar.. Uğraşılmasın demiyoruz elbet. Fakat çözüm bekleyen büyük sorunlara bir türlü giremiyor, etraflarında oynaşıp duruyorlar! Nitekim alel acele gidilen yerel seçimlerde, belediyeler hâlâ eski hamam eski tas! Hadi ona da bakalım:
BELEDİYELER MUHTARLIKLAR DERKEN…
28 belediyenin KKTC için çok fazla olduğu hep söylenegeldi, gündemden de hiç düşmedi. Hâlâ da küçük belediyelerin büyük belediyelere bağlanması sorunu “çözüm” beklemektedir..
Buna karşın geçtiğimiz genel seçimler gibi bir “hodri meydan” ile yapılan genel seçimlere nazire; şimdi de yangından mal kaçırırcasına yerel seçimlere gidiyorlar.. Hem de beterince katmerlenmiş sorunları ve tabi sayısı ayni kalan belediyelerle! Üstelik başkan adaylarını da kardeş kardeş üleşerek!
PEKİ bazı belediyeler birleştirilmiş olsaydı ne olacaktı? Bu kez “belediyelere bağlı yörelere hiç hizmet götürülemeyecekti!”
Bundan sonra da yasa değişikliğine gidilse ve belediyelerde birleştirme olsa da sorun değişmeyecek.. Çünkü “merkez belediyelerine bağlı yerleşim yerlerine ulaşım (mesafe nedeniyle) giderleri artırarak katlanmaktadır. Yenierenköy belediyesinin iflasının bir nedeni de buydu..
İşin kısası dörtlü koalisyon hükümeti de oy kaygısıyla popülizmi kapsamına alan bir kararla, “hodri meydan” demedi ama “hadi yerel seçime” dedi!”
GELELİM muhtarlıklara! Eğer devlet, “yaşadığımı yahut öldüğümü” öğrenmek için periyodik aralıklarla yoklama bildirgesi göndermese, bizim mahallenin muhtarı ile hiç müşerref olma şansı bulamayacaktım!
Yani ben muhtarını bilmeyen mahalle sakini olarak yaşayacaktım. Yada muhtar beni hiç tanıma fırsatı bulamayacaktı..
O zaman sorarsınız? “Ölüp ölmediğinizi yada KKTC olarak varlığınızı nasıl ispat edecektiniz? Cevap: Her yıl yapılan seçimlerde oy verme yada aday olmakla!
Gördünüz mü bu ülkede yurttaş ne işe yarar! Peki muhtar? E-devlet olacaktık, muhtarlık kurumunu da “bilgisayarlaştırarak” daha etkin hale getirecektik de ne?
EĞER ben mahallemin sorunlarını bir yol ötedeki muhtara anlatamazsam, o da gidip kaymakama anlatamazsa, kaymakam da ilgili bakana anlatamazsa bu ülkede kim çözecek sorunları! “Zaten çözülmüyor ki” diyorsanız işte doğru cevabı verdiniz demektir!
ÇÜNKÜ bu ülkede “kamu görevi yapan kurumlar, makamlar, seçilmişler, görevliler arasında iletişim kopuktur! Herkes oturduğu masadan memleket yönetiyor! (Pardon seçim arifelerinde sokağa çıkıp halkın arasına karışıyorlar o zaman hepsiyle müşerref olma imkânı buluyoruz!)
Ne diyelim. Yerel seçimimiz hayırlı olsun!
KISACA TAKILDIĞIM: (OY KAPAROZLAMANIN SIRRI!)
CTP mi bayda attı Ulaş Gökçe’ye yoksa Gökçe mi CTP’ye! Çünkü her ne kadar bağımsız aday çıkmışsa da Gökçe, Sol cepheden, büyük oranda oyu CTP’den beklemekteydi.
CTP ise ıkındı sıkındı Oktay Kayalp’ı da auta atarak şapkadan Erol Adaler’i çıkardı.
Nemelazım! Her ikisi de iyi çocukturlar, Mağusalıdırlar.. Amma O sandıktan bir tek belediye başkanı çıkacak. Ki duruma baktığımızda ibre Arter’i gösteriyor.. Neden mi? Sadece Mağusa belediyesine istihdamını yaptığı gençlerin ailelerinden oy toplasa, sandıktan çıkmasına yeter de artar bile!
Yoksa siz 28 belediyenin, 2016’da personel giderlerinin 250 milyon 480 bin TL olduğuna bakarak, “iş bulma daireleri” olduklarını mı sandınızdı? Seçimlerde oy kaparozlama yatırımı için guzum!