SESSİZ İSTİFA GÜRÜLTÜSÜ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

SESSİZ İSTİFA GÜRÜLTÜSÜ

vildan esenyel

Pandemiden bu yana iş dünyası köklü bir değişim yaşarken, işyeri kültüründeki bu değişim yeni bir akımla sonuçlandı.  Sosyal medyada nereye baksak işverenleri korkutan yada korkutması gereken popüler bir terim var: Sessiz istifa.

“Sessiz istifa ” eğilimi dikkat çekiyor çünkü bunu uygulamaya geçirenler o kadar da sessiz değil.


New Yorklu bir mühendis olan 24 yaşındaki Zaid Khan, Temmuz ayında iki haftada üç milyon izlenmeye ulaşan viral Tiktok videosuyla bu trendi popüler hale getirdi. Bu videonun TikTok’ta ün kazanmasıyla birlikte “iş senin hayatın değil” diyen birçok video ile yeni bir akım ortaya çıktı.

Şimdi ise iş dünyası, sessiz istifaya yönelik sıcak tartışmalarla çalkalanıyor. İş tatmini üzerine bir yorum mu? Parmaklarımızla hızla geçtiğimiz ve yakında kaybolacak bir TikTok trendi mi? Çalışanların işverenlerine saldırmak için bulduğu yeni bir yol mu? Z neslinin sözde profesyonellik eksikliğinin bir başka işareti mi, yoksa koşuşturma kültürünün panzehiri mi?

Tanımlar bakış açısına göre değişse de, sessiz istifa, bir çalışanın işteki tüm potansiyel çabalarını kasıtlı olarak durdurmasıdır. İsmine rağmen, aslında işinizi bırakmakla hiçbir ilgisi yok. Aslında, fikir işe devam etmek üzerine. Bir işte, gerekenin ötesine geçilmesini bekleyen koşuşturma kültürüne karşı bir isyan. Sessiz istifa, bir işi minimum düzeyde yapmanın ve iş yüklerini sınırlamanın yeni bir yolu. İşini fazla ciddiye almamanın yeni adı artık “Sessiz İstifa”

Hala işe gidiyorsunuz, şirketin maaş bordrosundan çıkmak yok ancak “iş hayattır” kültürünü reddediyorsunuz. Bu nedenle, ek görevlere yardımcı olmak veya mesai saatleri dışında e-postaları kontrol etmek yok. Eve gittiğinizde işi arkanızda bırakıp sadece iş dışı görev ve faaliyetlere odaklanıyorsunuz.

Bu çalışan eğilimi, özellikle Z Kuşağı arasında devam ediyor. Paylaşılan videolar, iş-yaşam dengesi üzerine samimi açıklamalardan keskin şakalara kadar uzanıyor. Bazıları fazla mesaiye karşı kesin sınırlar koyarken diğerleri 9-5 mesaisini saçmalık olarak nitelendiriyor. Bazıları sadece geçinmek için yeterli olan çalışma şeklini savunurken, birçoğu kariyerlerini kimliklerinden kurtarmak istiyor. Hareket, kendini koruma ve “ücretine göre hareket etme” etrafında odaklanıyor.

Peki, çalışanlar neden sessizce istifa ediyor?

COVID-19 pandemisi çalışma kültürünü alt üst edip işyeri dinamiklerini değiştirirken bir çok yeni konuyu da gündeme getirdi. Artık tek seçenek olmayana kadar evden çalışmak, işverenlerin çalışanlarını dinlemesi, üretkenliğin kaybolmadan aynı zamanda mutlu ve zinde bir şekilde çalışılabilmesi harikaydı.

Ofislere dönüş başladığında, çalışanlar, özellikle de istikrarsız bir ekonomideki genç işçiler, işlerine sahip oldukları için şanslı olduklarına ve onları korumak için ellerinden geleni yapmaları gerektiğine sürekli olarak inandırılıyordu ve faturaların da ödenmesi gerekiyordu. Bu yüzden eski düzene yavaş yavaş geçiş başladı ama bu seferde iş yerine “sessizlik” geldi.

Geçen yıl, Büyük İstifa haber döngüsüne hakim olmuştu. Şimdi, 2022’nin ikinci yarısında, ivme kazanan sessiz istifa hareketi, genel iş memnuniyetsizliğini ortaya çıkaran diğer eğilimlerin zemininde gerçekleşiyor.

 

Elbette, çalışan memnuniyetsizliği kavramı yeni değil. İş endişelerinin kendilerini eskisi gibi yönetmesine izin vermeyi reddeden çoğu kişi bunu zaten yapıyordu. Çalışanlar, düşük ücret, yönetilemeyen iş yükü, tükenmişlik veya büyüme fırsatlarının eksikliği nedeniyle yeni bir şeyler aramak için yıllarca sessizce işlerini bıraktılar.

Şimdiki fark 20’li yaşlardaki gençlerin, tüm etkileriyle pandemi sırasında iş dünyasına katılması ve bu grubun TikTok’a ve hashtag’lere sahip olmasıdır. Artık, insanlar hoşnutsuzluklarını göstermek ve iş yerinde çıkarmadıkları seslerini çıkarmak için sosyal medyayı kullanıyorlar. Yani, bazı genç profesyonellerin kariyerlerinde daha ileri gitme fikrinden vazgeçip, azalan heveslerini bir “istifa” biçimi olarak etiketlemeleri ve bu konseptin sosyal medyada viral olup milyonlarca yeni görüş üretmesi yenidir.

Temsil ettiği zihniyet aynı olsa da şimdi yeniden markalandı ve etiketlendi. Artık, birçok çalışan, mevcut işgücü piyasasını geri itme gücüne sahip olduklarını düşünüyor. Bu gücün en önemli belirtisi ise, işyerinde yapılması gereken minimum çabanın öğrenilmesi ve sonra sadece bu çabanın gösterilmesidir.

İş tanımınızda yazılanları yapmanın yeterli olduğu bir iş yeri kültürü hayal edin.

Hayal etmek zor. Belki de bu yüzden, bu günlerde, bu eğilimi “kriz” olarak niteleyen araştıma sonuçları yüzünden, çalışanları pasif agresif bir çalışma yaklaşımı benimsemenin tehlikeleri hakkında uyaran makalelere, yöneticileri liderlik yeteneklerini geliştirmeye çağıran danışmanlara kadar pek çok farklı görüş var.

Aslında, bu yeni iş yeri trendinin bir sorun olup olmadığı da bir bakış açısı meselesidir.

Sessiz istifa, iş stresini hafifletmeye yardımcı olmak için çalışanın tükenmişlikle başa çıkmasının bir yolu olabileceği gibi aynı zamanda pozisyon değiştirmeye hazır olduğu veya başka bir iş arıyor olduğunun da işareti olabilir.

Ekonomik sıkıntılar, insanların tüm hayatlarını kariyerlerine adamak istememelerinde büyük bir faktör olabilir. Çoğu insan aslında artık daha az para kazanıyor ve neden bu kadar çok çalışmaları gerektiğini merak ediyor olabilir.

Belki de ebeveynlerinin iş-yaşam dengesi eksikliğini dinleyerek büyüyen Z Kuşağı, bu döngüyü tekrarlamak için ilham almıyordur. Bunun yerine, ebeveynlerini neredeyse yok eden zararlı koşuşturma kültürü zihniyeti yerine sağlıklı iş-yaşam dengesine öncelik veriyorlardır. Onları suçlayabilir miyiz?

Belki de, tembellik veya güç gösterisi değildir. Aksine, şirket kültürünün özü olan çok daha büyük bir hastalığın belirtisidir.

Bazı yorumcular, sessiz istifanın olumlu bir gelişme olduğunu, çünkü iş-yaşam sınırlarını ve dengeyi sağlamayı temsil ettiğini savunuyor. Zaten, iş gereksinimlerinizi yerine getiren ancak uzun çalışma saatlerini reddeden bu yaklaşım, kulağa vazgeçmekten daha çok, adil ücret ve makul bir iş-yaşam dengesi için çabalamak gibi geliyor.

Bazılarına göre de, kasten olsun ya da olmasın, “sessiz istifa” işyerindeki tükenmişlik veya hoşnutsuzluk için bir çare değil, bir kaçış olarak kınanıyor. Ve onlara göre, bu kaçış her iki tarafa da zarar verebilir.

Çalışanlar daha az iş yapmaya başladığında, hala tüm gücünü verenler, ek bir ücret ödemeden daha fazla iş yaptıklarını hissedip sessiz bırakanlara katılmak için ilham alabilirler. Bu arada, yalnızca yeterli bir performans sergilemeye karar veren birinin terfi alma olasılığının daha düşük ve işten çıkarılma olasılığının daha yüksek olabileceği de doğrudur.

Yine de, büyük resme baktığımızda, sessiz istifanın çalışanlar için çok fazla somut dezavantajı var gibi görünmüyor. Uzun süredir çalışanlarının iş tanımlarında yer almayan işleri tüm performanslarıyla yapmasına güvenen bir patron açısından bu çok daha büyük bir sorun.

Daha yüksek çalışan bağlılığının daha fazla üretkenlikle bağlantılı olduğu düşünüldüğünde, yöneticilerin çalışanları arasında sessiz istifanın yayılmasından endişe duymaları gerekir. Liderler, bu eğilimi yeni bir yönetim yaklaşımıyla ele alıp çalışanları elde tutma ve üretkenliği artırma stratejisi olarak yeniden çerçevelemelidirler.

Öncelikle, şu iyi anlaşılmalıdır ki: istifa etmeye alternatif olarak gerçekleşen, sessiz istifa, gerçek istifa değildir. Sorun “işi bırakmak” değildir. Sorun “sessiz” kısımdır. “Sessiz” kısmı yüksek sesle söylenmelidir. Çünkü sessizlik, iletişimde bir bozulmayı, bir sorunu temsil eder. Çalışanın tek taraflı karar vermesi olumsuz bir eğilimdir. Şirket içi etkili iletişim sistemlerini oluşturmak ise yöneticilerin görevidir.

Sonuç olarak, TikTok trendi olarak tanımlanan her şey kısa bir ömre sahip olmaya mahkum olsa da, bu akımın tehlikesi, modasının geçmemesi ve daha da viral hale gelebilmesidir.

Bir kuşağı işaret edip “tembelsin!” demek yerine, “kimse çalışmak istemiyor” diye tekrarlamak yerine veya Z kuşağının yaydığı yeni bir terim olarak görmek yerine, çalışanların ne istediğine bir bakalım. O kadar da radikal değil.

Nesiller arası bölücülüğü teşvik etmektense, birlikte çalışmanın yeni yollarını aramalıyız. Asla düzeltmediğimiz problemler için onları suçlamaya başlamadan önce gelecek nesil çalışanlara gerçekten ne öğretiyoruz? Çalışma kültürünü değiştirmekten, etkili iletişim kurmaya çalışmaktan neden bu kadar çok korkuyoruz?

Aslında “Sessiz istifa”, iş-yaşam dengesi için bir çağrı gibi görünüyor. O zaman “yüksek sesle” konuşup bu çağrıya cevap verme zamanı geldi.

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar