Sandıktaki yüzümüzü ne zaman çıkaracağız? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Sandıktaki yüzümüzü ne zaman çıkaracağız?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Dilimize pelesenk hep “siyasi sorun” diyoruz. Oysa “siyasi sorundan” önce  tartışmamız gereken, “Kuzey’deki  varoluşumuzdur..”  Varoluşumuzun devamlılığı, devamlılığı için tanınmışlığı çakacak siyasi statümüzdür..

Nitekim bu nedenle diyoruz, bu adada en az Rum kadar bizim de devlet olma hakkımız vardır.


FAKAT gelişmelere baktığımızda süreklilik kazanan Türk-Rum görüşmelerinde tartışılan, “Kuzey’de devlet oluşumuzun kabulü ile tanınmışlığımızın tescili değil; Güneydeki tanınmış Rum devletine nasıl bir federatif sistemle katılacağımızdır!

YANİ yıllardır  bu siyasi paradoks nedeniyle masaya, hep yenik oturduk!” O kadar ki Anastasadis pervasızca, “azınlığın çoğunlukla eşit olduğu nerede görülmüştür” diyerek önce adanın kendi çoğunluğuna ait olduğunu, sonra da azınlıktaki Türk halkına “ancak şu kadar toprak  hakkı” tanıyabileceğini” söylemek bir yana  müzakere masasında bu söylediklerinin  resmen deklare edilmesini de istemektedir!

Ve tabi bunun için de boynumuza “federalizm” yularını takmaya çalışmaktadır ki  bizi istediği yöne çekip götürebilsin!

(Şimdi gene ayranımız kabaracak. “Türklük şuuru” falan diyeceğiz.   “Güney Rum yönetimine asla boyun eğmeyeceğimizin” lafazanlığı yapacağız ama heyhat!)

ÇÜNKÜ Başından beridir yanlış başlayan müzakereler yanlış devam ediyor. Ki hatırlatalım:

Hiçbir müzakere sürecini “kendi plan  programlarımız ve siyasi ilkelerimizle hazırlayıp kendi inisiyatifimizle  başlatmadık!”   Hepsini de arkasına AB’i ve Yunanistan’ı da alarak BM’ler sekreteryasıyla aşna fişne dalgalarda Rum liderliği hazırlayıp planladı!

Biz de kuzu kuzu masaya oturup Rum’un önümüze konan “çözüm planlarını konuştuk!” Üstelik “suçluluk” duygularında! Şöyle ki:

RUM tarafı “sorunun miladı 1974 Barış Harekatıdır” dedi, öncesini silerek kabul ettik!

“Biz tanınmış, sizse TC’nin işgali altında korsan devletsiniz” dedi onu da kabul ettik! (Etmeseydik hiçbir müzakereye katılmamamız gerekecekti!)

“Siz dedi azınlıksınız biz çoğunluk!” Self determinasyon hakkımızı bile hatırlatmak gereğini duymadan bu suçlamayı da kabul ettik!

2004 referandumunda biz  Annan planına  evet dedik Rum hayır! Sanki biz “hayır” demişiz gibi onlar AB’ye üye alınırlarken,  biz de ambargoların altında bırakılarak Rumun karşısında biraz daha eriyip tükenmemiz için müzakerelerle oyalama süreçlerine katıldık…

KISACA söyle söyle, yaz yaz bitmez! Ancak gerçek şu ki artık “KKTC olarak bizim de “sandıktaki yüzümüzü çıkarıp Rum’a göstermemiz” gerekir! Bakalım el mi yamandır bey mi?

(Laf aramızda ama! O sandıktaki yüzümüzün şekli şemailini var mı bilen? Asıl sorun bu işte. Ki Rum’a “poh” dedik mi korksun!

*********

NE PARAYA DOYDUK NE DOYACAĞIZ!

Evet, artık silkinip “Rum’a “poh”deyip korkutacağımız siyasi konuma geçmeliyiz de  tabi ki topla tüfekle değil; ekonomik büyümeyle..

Peki ama nasıl olacak bu “büyüme?” (Sakın 16 üniversite, şu kadar casino, apartmanlar, arabalar, arazi spekülasyonları, “rant ekonomisi”  falan demeyin çünkü bunların başımıza sardıkları sorunlarından kurtulmak için hepsinin de yıkılıp yeniden yapılması gerekir ki öncelikle temizlenip paklanalım!..)

BİLİR misiniz. bu ülkede daha Rumla alıp vereceğimiz yokken bile  derdi imanımız “paraydı bir yani sermaye, ekonomiydi iki yani kalkınma!.                                                                                                                                              Nitekim 1955’lerde Hasan Ali Yücel yeni kurulan  Namık Kemal Lisesini ziyarete gelmişti. O zaman   tedrisat   Türbelerde devam ediyordu..   Hasan Ali Yücel biz öğrencilere konuşacak,  onlarca basamakla çıkılan şimdilerdeki kütüphanenin ön avlusunda toplanmışız.. Yücel o merdivenlerin yarısına kadar çıkmış ve şöyle başlamıştı konuşmasına: “Size Anavatandan kucak dolusu selam ve sevgiler getirdim…”         Konuşmasını bitirirken nasihatı da şöyle olmuştu: “İnsanın iki yeri dolu olacak. Yüreği..” Ve cüzdan cebini işaretle de  “işte burası” demişti “parayı” hatırlatırken…

SONRA paralarla da gelmeye başladılardı Türkiyeden Kıbrıslı Türkleri ziyarete. Sonra mehteran takımıyla!

Ve bir gün Mağusa’da o  Mehter takımı  yeri göğü inlettiğinde,  rahmetlik Ermeni kökenli  Kirkor efendi kulağıma eğildi, “oğlum Eşref bu iş bitti, artık Türkiye bu adadan çıkmaz” dediydi fısıltıyla..  Yıl 1958’lerdi..

TUTUN ki o yıllardan beridir TC’nin bize akıttığı parasal yardımlarla sürdürüyoruz varlığımızı..  Ne var ki 1974 Barış Harekâtı sonrası hep kendi ayaklarımız üzerinde durmayı hayal ettik ama ol alem hâlâ ayni! İşin kısası Kuzeyin bile efendisi olamadık. Hâlâ “neden Güneyin Rumu öyle biz de böyleyiz” diye yakınıyoruz..  Kader işte!

**********

KISACA TAKILDIĞIM: (DİREYETLİ DEVLET!)

Başbakan Erhürman kaçtır söylüyor. “Ucuzsa diyor neden TC’den kablo ile elektrik enerjisi almayalım..”

TC’den su akmaya başladığında da “pahalı ucuz” laflarına takılanlar, sıkılmadan   Türkiye’nin bizi suyu ile esir alacağını da söyledilerdi, istemiyoruz da dedilerdi…

Şimdi Kablo ile elektrik gelecek sanırsınız  uluslar arası ihaleye çıktık da pazarlık yapıyoruz! Yani afra taframızdan da geçilmiyor! Ki düşünebilir misiniz TC  bize elektrik satıp ensemizden kâr edecek bile diyeceğiz!

Oysa Kıb-Tek gitti gider! Kendine bile yar olacak takatı kalmadı ki KKTC’e yetsin.. Ve biz hâlâ TC’e dönüp “ucuzsa alırız” diyoruz sanki başka şansımız varmış gibi!

Merak bu ya! Yoksa “dirayetli devlet” gösterisine mi çıkıldı şimdi de!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar